Çocuğu olup da balık beslemeyen neredeyse yoktur ya, biz de o yoldan geçiyoruz bu sıralar. İlk birkaç tanesinin ömrü kısa olunca, biz bakamıyoruz bunlara, artık almayalım, deyip konuyu kapattığımı sanıyordum ki…..
Bir süre önce Ali, ben bunu istiyorum, diye bir japon balığını işaret etti o minicik parmağıyla. O mini minnacık balık da fıkır fıkır dans ediyordu akvaryumun içinde. Aldık tabi haliyle. Adını Jeffrey koydu nedense.
Jeffrey farklıydı öncekilerden. Bir kere o küçücük cam fanusta bile dans etmeye devam ediyordu. İlk kazasını fanusun içini biraz süslemeye karar verdiğimiz gecenin sabahında yaşadı. Süslemek için koyduğumuz deniz minarelerine çarpmış ve yaralanmıştı. Eyvah bu da gidiyor diye düşünürken, deniz minarelerini çıkarıp temizlediğimiz suyunda tatlı tatlı salınmaya başladı.
Bir sonraki macerası evlere şenlik. Ben iş seyahatine gidiyorum, Ali de babasıyla birlikte babaannesini ziyaret etmek için Kütahya’ya. Peki Jeffrey ne olacak? Sonuçta kendisi bir kavanoz içinde, dört saat araba yolculuğu ile Kütahya’ya gitti, babaanne ile tanıştı ve yine güle oynaya geri geldi.
Bizim minik Japon odaya biri girince ses çıkarıyor, elden yem alıyor, evcilleşti bu balık galiba dedikçe, inanmayıp kendisini görmeye gelen arkadaşlarımızla da tanışmaya başladı. Ve sonra inanılmaz bir kaza daha!!! Bitmedi yani, Jeffrey’nin başına gelenler bitmedi.
Yine bir seyahat. Jeffrey bu kez anneannede kalacak. Kavanozuna bindi, anneanneye gitti. ‘Ali’nin balığı arabada’ cümlesini, ‘Ali’nin balı’ olarak anlayıp, şangır şungur sallayarak taşıyan yardımcısı, kavanoz kırılıp, içindekinin bal değil balık olduğunu anlayınca kadar bizim ufaklık cam kırıkları arasında kalmış bile. Kadıncağız eline alıp, hemen bir bardak su bulmaya çalışırken bir de yüksekten düşüp travma yaşamasın mı Jeffrey!!! Tamamen ümidi kesmiş bizimkiler...
- Ne yapsak?
- Ali’ye nasıl söyleriz?
- Aynısından bulabilir miyiz acaba?
soruları havada uçuşurken konuyu çözmeyi ertesi güne bırakıp uyumuşlar.
Bizim Jeffrey bu, o bir fenomen tabii, survivor...
Sabah kalkıp, onu bir poşete koyup, aynısından aramak üzere yanına gittiklerinde bir de bakmışlar ki Jeffrey fanusunda dans edip şarkı söylüyor yine :)
Yaşam bu kadar güzel işte, AŞK’la yaşamayı bilene….