Kirpiler kışın çok üşür. O kadar çok üşürler ki, ısınmak için birbirlerine sokulurlar. Ama çok yaklaştıklarında dikenleri birbirlerine batar. O zaman da dikenleri batmasın diye uzaklaşırlar. Sonra yine üşürler, ısınmak için yakınlaşırlar ve dikenler batar, uzaklaşırlar… Bu böyle sürüp gider.
Schopenhauer’in anlattığı bu hikayedeki gibi değil mi bütün ilişkiler? Sevgi ve nefret aslında bu kadar zıt ve bir o kadar da yakın kavramlar, düalite…
Bunu en doğal çocuklar yaşıyor tabii ki… Dondurmayı seviyorum; ıspanaktan nefret ediyorum. Ali’yi seviyorum çünkü bana kalemini verdi; Ayşe’den nefret ediyorum, çünkü sandalyemi çekti. Bu kadar basit işte… Ama biraz akıllarını karıştırmak, düşünmeye itmekte fayda var ki sevginin hazzını yaşasınlar;
Hani sandalyeni çektiği için nefret ettiğin Ayşe var ya, yarın sana en sevdiğin dondurmadan getirirse, onu sever misin peki???
Kalemini sana verdiği için çok sevdiğin Ali var ya, yarın çizdiğin bir resmi karalarsa, hala onu sevmeye devam edebilir misin???
Kocaman açılmış gözlerle size bakan ve düşünen bir çocukla karşılaşacağına garanti veririm. Alacağınız yanıt size de öyle farklı bakış açıları kazandıracak ki…
Bir insanı hem çok sevip, hem de görmek bile istemediğiniz zamanlar olmadı mı hiç?
Platon’un anlattığı bir efsaneye göre insanlar başlangıçta iki başlı, dört kollu, dört ayaklı varlıklardı. Sonra bir gün tanrılar onları ortadan ikiye ayırmaya karar verdi. Onları böldüler ve bu tam insandan iki yarım insan yarattılar. Biri kadın, diğeri erkek. O günden sonra her yarım, diğer yarısını aramaya başladı.
Mutlaka duymuşsunuzdur;
‘Sen benim öbür yarımsın...’
‘Ruh ikizimsin...’
‘Yerim seni…’
Platon’un bu miti doğru olabilir mi acaba …. :)
Sevgi düalitenin pozitif yanı, birleştiren, yakınlaştıran, bağ kuran, mutlu eden. Nefret ise negatif olan taraf, uzaklaştıran, ayıran, dağıtan.
Birinden nefret ediyorsan, kızgınsan, öfkeliysen aslında SEVİYORSUN, demektir. Çünkü ancak sevdiğin insan aklını kurcalar.
Neyse Pazar Pazar bu kadar felsefe yeter…. Üşüdüm, kirpim nerede.... !!! :)
Aşk’la