Dr. Agop Katoğyan…
Bugün Sevgililer Günü için yazdığım yazıdan vazgeçip, bunu yazmama neden olan büyük kayıp…
İlk karşılaştığımda yaşım on yediydi. Yüzümdeki ergenlik sivilcemlerimin yarattığı travmayla başa çıkamayan annem, kolumdan tuttuğu gibi ona götürmüştü beni. Açtığı bir kitaptan gösterdiği resimlerle, halime şükretmemi sağlamış, yüzümdekileri dert ettiğim için utanmıştım. Kendisinden aldığım ilk hayat dersidir;
‘Ufacık şeyleri kendine dert etme güzel kızım.’
İkinci ziyaretimde artık anneydim. Bebeğim allerjikti ve cildindeki döküntülerden dolayı hiç uyuyamıyordu. Baktı, muayene etti ve dedi ki;
‘Analık böyle birşeydir güzel kızım. Sen çocuğunu bakıcıya verecek birine de benzemiyorsun. Bu çocuğun vücudu bu alerjiyi yenene kadar kaşıyacaksın, günlerce, gecelerce, belki yıllarca…’
Kaşıyorum hocam, hala kaşıyorum, sabahlara kadar, geceler boyu, analık böyle bir şeymiş…
Sonuncusu kısa bir zaman önceydi. Zona olup, bir de saçlarım dökülmeye başlayınca soluğu onun yanında aldım yine. Saçlarım dökülüyor, dedim. Şampuanını değiştir, dedi, tüm nüktedanlığı ile.
Önce espri ile yaklaşıp, hastasının verdiği tepkiyle kişinin psikolojisini de anlayıp, bununla beraber değerlendirdiğini biliyordum artık. Yok öyle değil hocam, bir göstereyim, dedim. Gördükten sonra o tek koluyla bana sarılıp, son hayat dersini verdi;
‘Buradan çık, önce şu formülünü yazdığım ilacı yaptır. Sonra git biraz alışveriş yap, kadınların çoğuna iyi gelir. Sonra da Boğaz’a git, bir kahve iç ve seni bu kadar üzen kim varsa, ne varsa çıkar hayatından.’
Sevgili doktorum, senin gibi insanlar azalacağına artsa bu hayatta, dünya ne kadar güzel bir yer olur.
‘Ermeni olduğun için dedeni, fukara olduğun için kolunu kaybettiğin ülkede ne işin var?’ diyenlere,
‘Evet doğrudur, çok acı çektim. Dedemi, çocukluğumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim.’ diye yanıt veren büyük insan…
Huzurla uyu…