Melike Sarıkaya / Milliyet.com.tr -Akide şekeri, Türk mutfağında önemli bir yere sahiptir. Kökeni dolayısıyla bağlılığı ve güçlülüğü ifade eden akide şekeri, Osmanlı döneminle devlete bağlılığında bir simgesiydi. Hatta padişahın politikalarından ya da alınan kararlardan memnun olmayan halk, sunulan akide şekerini reddederek tepkisini gösterirdi. Bu şekeri Türk toplumuna kazandıran, Osmanlı'nın kadim sokaklarında başlayan Hacı Bekir’in öyküsü ise sadece bir tatlı ustasının değil, aynı zamanda bir kültür elçisinin de hikâyesi. 1777 yılında küçük bir dükkânda başlayan bu tatlı serüven, akide şekerinin mis gibi kokusu eşliğinde kuşaklardan kuşaklara yayılan bir mirasa dönüştü. Padişahların saray sofralarından, çocukların bayram sevinçlerine kadar uzanan bu yolculuk hâlâ insanları geçmişindeki güzel hatıralara götürebiliyor.
PADİŞAHA GÖTÜRÜNCE 'ŞEKERCİBAŞI' OLDU
Akide şekeri, Türk ve Osmanlı mutfağının en eski şekerlemelerinden biri olarak biliniyor. Öyle ki Osmanlı döneminde her rengi farklı bir anlam taşıyan akide şekeri bazı kaynaklarda da 'Konya şekeri' veya 'Mevlâna şekeri' diye geçiyor. Bu şekerin kelime anlamının akitleşmeden geldiğini söyleyen şube müdürlerinden Sefa Taşkın, "Arapça kökenli bu kelime anlaşma, bağlılık anlamına geliyor. Yani esasında bu şekerleme de bağlılığı simgeliyor. Osmanlı döneminde bu yeniçerilere, ulufe töreniyle devletin önemli kişileri tarafından ikram edilirmiş. Sert ve renkli yapısının devleti simgelediği düşünülürmüş. Ulufe töreninde ikram edilen akide şekerini yiyen askerler devlete olan bağlılıklarını kanıtlar ve söz verirlermiş. Osmanlı dönemi boyunca çok popüler olan bu şeker genellikle günümüzde bayramlaşmaya gelen çocuklara ve misafirlere de ikram edilir” dedi. Taşkın, insanların geçmişle dönük anılarını taçlandıran akide şekerinin dünyada sadece Türkiye'de üretildiğine de değindi. Taşkın, 'Tatlı yiyelim tatlı konuşalım’ sözünün de akide şekeriyle ortaya çıktığını ekledi.
1777 yılında Hacı Bekir’in Eminönü'nde ilk işletmesini kurduğunu kaydeden Taşkın, “Hacı Bekir’'n o dönemdeki en büyük misafirleri saray mutfağıymış. Saray mutfağından gelenler bu şekeri padişaha götürmüş ve padişah da bu şekeri beğenince Hacı Bekir’e 'Şekercibaşı’ ünvanını vermiş. Önce oğlu Mehmet Muhiddin’e, ardından da torunu Ali Muhiddin’e devredilen lezzet günümüzde de hâlâ aynı ismi taşıyor” diye konuşarak sözlerine şöyle devam etti:
"Osmanlı ve Türk kültürünün bir parçası olarak Hacı Bekir, bilhassa zamanın yaşam tarzını belgeleyen romanlarda ve yazılarda da yer almış. 19. yüzyılda İstanbul toplumunun mozaiklerini oluşturan bir yapı taşı haline gelmiş. Akide şekerleri aslında yaşayan kültürel bir mirastır. Dönemin Osmanlı yönetiminde Avrupalılaşma yolunda Hacı Bekir Brüksel'de, Paris'te birçok fuara katılmış ve şekerleme alanında altın madalyayla ülkesine geri dönmüş. Şu an 6. kuşaktan aile üyeleri, bu şekerleri deformasyona uğramadan üretmeye devam ediyor."
'KOKUYU ALINCA HEMEN BABASINDAN BAHSETTİ'
Akide şekerleri geçmişten günümüze birçok insanın hayatına dokundu. Sefa Taşkın, hemen hemen her müşterisinin bir anısı olduğunu ve bu anıların birinden çok etkilendiğini dile getirdi. Taşkın, “Unutamadığım çok anı var. Genelde buraya Beyoğlu civarının eski insanları çok gelir. Geldiklerinde de her zaman ikramda bulunurum. Kokudan yola çıkarak direkt geçmişe gidiyorlar. 70-80 yaşlarında olan bir beyefendi vardı, o an duygulanmıştı ve beni çok etkilemişti. Babasından bahsetti hemen. Herhalde o zaman okulda bir başarı elde etmiş ve babası da ona lokum getirmiş. Beyefendi bunu anlatırken geçmişteki güzel günlerini bize öylesine hissettirmişti ki benim için asla unutamayacağım bir an olmuştu. Her anı güzeldir ama çocukluk anıları ayrıdır. Buradaki birçok lezzet birbirinden farklı. Tarçınlıdan, sadeden, limonludan, çifte kavrulmuştan, akide şekerlerinden birçok tadım var ama bu şekerlerdeki kokular hiç unutulmuyor. Koku hafızası insanın aklından hiç çıkmıyor. Örneğin tarçın, akidenin bu denli ünlü olmasının sebebi. Çok vurucu, keskin bir kokusu var. O kokuyu alanlar direkt geçmişteki anılarına gidebiliyor. İşte bu koku hafızası özellikle şekerleme ürünlerinde çok olur. Eşdeğer ürün çok olabiliyor fakat zaman içinde karışıma uğrayıp gidebiliyor, koku ise her zaman akılda kalıyor” diyerek akide şekerin neden akıllarda kalıcı olduğunu anlattı.
BİR İNGİLİZ TURİST DÜNYAYA DUYURDU
Akide şekerlerin hiçbir çeşidinde katkı maddesi kullanılmadığını vurgulayan Taşkın, akide şekerin üretiminde temel olarak su, şeker ve nişasta bulunduğunun altını çizdi. Ürünlerin aroma vericisinin aromanın ta kendisi olduğunu kaydeden Sefa Taşkın, “Akide şekerlerde tarçının aroması vardır. Gerçek tarçınlardan alınmıştır. Gülün aroması vardır, gerçek gülden alınmıştır. Limonun aroması vardır, o da gerçek limondan alınmıştır. Bu lezzetin unutulamamasının sebebi de budur zaten” dedi. Akide şekerinin unutulmaması gereken bir miras olduğunu vurgulayan Taşkın, bu şekerin hikayesini anlatmak için akide şeker etkinlikleri yaptıklarını da belirtti.
Akide şekerin yanı sıra Hacı Bekir’in lokumlarıyla da bilindiğinin altını çizen Taşkın, sözlerini şöyle noktaladı:
"19. yüzyılda Hacı Bekir’den aldığı lokumları ülkesine götüren bir İngiliz turist Türk lokumlarını Avrupa'da misafirlerine ve arkadaşlarına ikram ediyor. Bu lokumu tadanlar Türkiye’ye geldiğinde hep almaya başlıyor ve bu büyüdükçe 'Turkish Delight' terimi yaygınlaşıp günümüze kadar geliyor."