13.03.2019 - 13:23 | Son Güncellenme:
Hayatını dramatik yaşamayı arzu edenlerin olduğunu anlatan İlişki Uzmanı & Yaşam Koçu Mehmet Murat Lik, şunları söylüyor: “Acı ile beslenilmez, ama dramı seven, hayatını dramatik yaşamayı arzu eden insanlar var. Bunların bazıları kendi ellerinde olarak; bazıları ise mutluluğun nasıl bir şey olduğunu sevgisiz büyüğü için bilmediğinden kaynakladığını düşünüyorum” dedi.
Duygular, organizmanın davranış biçimini değerlendirme süreçleri yoluyla bağlıdır. Duygular, uyuma yöneliktir. Hayat içerinde yaşanılan tüm olayların karşılığıdır, duygular. Bir duyguyu kaybederken, bir başka duyguyu kazanırız. Bazen olumlu duyguların kaybında olumsuz duygular, olumsuz duyguların kaybında ise olumlu duygular yer alır.
Hayata güzel bakışın kendimizi iyi ve mutlu hissettireceğini ifade eden İlişki Uzmanı & Yaşam Koçu Mehmet Murat Lik, şunları kaydediyor:
“Sevilmek, değer görmek, önemsenmek, özlenmek, özlemek ve güvende hissetmek gibi duygular ruhumuzu besler. Sevginin depolandığını bildiğimiz organımız kalbimizdir. Kalbimizin aynası da, gözlerdir. Gözlerimiz, neye nasıl bakarsa, kalbimiz de öyle alır. Mutluluk dediğimiz şey aslında, güzel bakmaktan geçer. Güzel bakmayan insanlar, aslından mutluluğa hasret kalanlardır. Günümüzde duyduğumuz ve izlediğimiz birçok olayda, güzel şeyler duymaz olduk. Sevgiyi anlatan gülümseten olaylar olmadıkça, gözler bunları görmedikçe, mutlu olmak için varolan seratonin, endorfin, oksitosin, dopamin gibi hormonları beyin üretmiyor” diye kaydediyor.
Sosyal medya olumsuz etkiliyor
Ruhumuzun olumlu ve olumsuz etkilenmesine neden olan en büyük nedenlerden birisinin de, sosyal medyanın sundukları olduğunun altını çizen Mehmet Murat Lik, konuşmasına şöyle devam ediyor:
“Sosyal medyanın sunduğu olumsuzluklarla, gözümüz, kulağımız, ağzımız kirlenmekte. Güzel sözler, güzel düşünceler, güzel sesler duymaya hasret kaldık. Çünkü insanoğlunun yani bizim bir virüs koruma programımız yok. Her duyduğumuz, her gördüğümüz bizi olumlu veya olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla da, beynimizin bizi hayata bağlayan, mutluluk veren neşeli ve zinde yapan hormonları salgılamasına engel oluyor. Nitekim, duygular bir hastalığı tetikleyebilir. Bunun olmaması için yapmanız gereken tek şey, vücudunuzdaki dengesizliklere neden olan duyguları tanımanız ve bunları olabildiğince olumlu bir hale dönüştürmeniz gerekmektedir. Aşırı öfke, karaciğere zarar verir. Panik nefret ve kırgınlık gibi duygular, kalbi yorar. Üzüntü, vereme neden olur. Dert varsa, mide problemleri de vardır” diyor.
Kaybetmek üzere olduğumuz ve hayati önem taşıyan 4 temel duygu şunlardır:
Hayati önem taşıyan ve kaybetmek üzere olduğumuz 4 temel duygunun “sevgi, güven, özlem, affetmek” olduğunu belirten Mehmet Murat Lik, şunları açıklıyor:
Sevgi: Yaşam boyu bütün canlıların ihtiyaç duyduğu en önemli beslenme kaynağı sevgidir. Ruhu beslemeyen bir insanın, sağlıklı ve mutlu olması mümkün değildir. Sevgisiz büyüyen, sevilmeyen ve sevmeyen insanların mutlu olmaları mümkün değildir. Sevgiyi en iyi ifade edebilme yetisi, insana verilmiştir. Sevgi beraberinde sabrı ve hoşgörüyü getirir. İlişkiler de tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlüğün temelin de sevgi eksikliği yatar. Doğu tıbbındaki anlayış, her rahatsızlığın altında yatan nedenin kendimizi az sevmemizden kaynaklandığı şeklindedir. Sevgi var ise “mutluluk” kaçınılmazdır.
Güven: Güvensizlik, kişinin amaçları, idealleri, yeterlilikleri ve başkalarıyla ilişkileri ile ilgili belirsizliklerinden kaynaklanan, çeşitli sıkıntılarla karşılaştığında ortaya çıkan yardımsızlık, korunmasızlık ve yetersizlik duygusunu anlatan bir kavramdır. İnsanın kendisine olan güveniyle, başkasına olan güveni farklıdır. Ön yargı ve kıyas güveni zayıflatır. Günümüz şartlarında insanların en büyük problemi inanmak ve güvenmek üzerinedir.
Yaşanmışlarımızdan dolayı, toplumda büyük bir “güven sorunu” vardır. Unutulmamalıdır ki, insanoğlu güvenmeden ve inanmadan yaşamını idame ettiremez ve “mutlu olamaz”.
Özlem: Bana göre bir diğer en önemli duygu ise, özlemdir. Artık insanlar özlemiyor. Çabuk tüketiyoruz duygularımızı yada abartıyoruz paylaşımları. Bir arada olmayı da, ayrı olmayı da, iletişimimiz, paylaşımlarımız ve bağlarımızı koparıyor. Bunun en büyük sorumlusu da teknolojidir. Artık insanlar özel günlerde büyüklerine mesajları atıyor, görmüyor, gitmiyor gelmiyor. Yine sosyal medyadan, ne yaptığını, resimleri, nerede olduğunu görüyor ve özlemiyor. Bizim doğamıza uygun olmayan bu iletişim şekli, aslında özleme eksikliğini hissetmenin önüne geçiyor ve bu büyük bir kayıp. Biraz özleyelim, kıymet ve değer bilelim.
Affetmek: Günümüzde en büyük sıkıntılardan birisi de, ilişkilerde özellikle yaşadığımız kötü olayları unutamamaktan ve bir türlü kafamızdan atamamaktan dolayı mutsuzluklar ve acılarla geçiyor. Bunun en önemlisi de, her gün aynı kötülükleri yaşıyormuş gibi acı çektiriyoruz, kendimize. Aslında sorunlarımızı affederek, hayatımızdan tamamen çıkartabiliriz. Affetmekte, unutmuş olduğumuz bir duygudur. Bir düşünün, son zamanlarda hiç küstüğünüz, kavga ettiğiniz, sorun yaşadığınız yada kötülüklerle zor durumda bırakılmamıza neden olan bir kimseyi affettiniz mi? Aslında affetmek demek, hayatımıza dahil etmek değildir. Tam tersine, hayatımızdan çıkartmak demektir. Affederek, kafamızdan atabiliriz, sorunları da sorun yaşatanları da. Kendiniz yapamıyorsanız, bir uzaman başvurun ve kurtulun hayatınızın mutsuz ve sağlıksız olmasına. Unutmayalım ki, sağlıklı bir beden, sağlıklı bir zihinde yatar.