Biz fast food’a yönelmişken Türkiye’ye gelen turistler ısrarla ev yemeği yapan lokantalar arayarak bize 'biz'i hatırlattı
      Önce lokantalar vardı. Tencere yemeklerinin yapıldığı, bol kepçe lokantaları. Sonra yavaş yavaş kebapçılar açılmaya giderek de her yanı sarmaya başladı. Ve nihayet fast - food girdi devreye. Ortalıkta sonu "burger"le biten mekanlar modern tasarımları, Avrupai sunumları ile bize birer Amerikan filmi tadı yaşatmaya başladı hepimize. "Ayın elemanı" listelerine adını yazdırmak uğruna kanının
son damlasına kadar uğraş veren "part - time" çalışanlar, neredeyse dakikada on sipariş alacak kadar yoğundu. Bu mekanlar birer buluşma ve sohbet mekanı olma misyonunu da yüklenince, önce gençler, sonra da büyükler buralara hücum etmekte bir sakınca görmedi. Ama artık sıkıldık. Her gün kızarmış patates, iki sandviç arasına yerleşmiş
köfte yemekten, mayonez ve ketçapdan ve de yarısına kadar buz dolu kağıt kola bardaklarından sıkıldık.
Kaçış başladı
      Bu arada kıyıda köşede kalmış esnaf lokantaları giderek azaldı. İyi ki yabancılar vardı da, turist olarak geldikleri memleketimizde Türk yemeği yapan restoranları, lokantaları büyük bir ısrarla arayıp bularak onları ihya ediyorlardı. Ayaküstü mekanlar o kadar çoğaldı ki, tek tük olan lokantalar "çok farklı" gelmeye başladı insanlara. Herkes birbirine "ilerdeki ara sokaktaki ev yemeği yapan bir yer"den söz etmeye başladı. Kaçış başladı yani. Eğilimin farkına varan girişimciler yeni yeni mekanlar açma çabasına girdi. Fast - foodlar yine ağzına kadar doluyor ama artık lokantaların da kapısı daha çok aşındırılıyor. Buna en çok sevinenler tabii ki, inatla bu işi sürdürmeye çalışanlar oluyor. "Her gün tatlısıyla, zeytinyağlısı ve sebzesiyle onlarca
yemek yapıp koyuyoruz tezgahlara. Ama müşteri karşıdaki büfeye gidip iki sandviçle karnını doyurmayı tercih ediyor. Halbuki aynı paraya bizim dükkanlarımızda da karnını doyurabilir; hem de daha sağlıklı vitaminli beslenmiş olur" diyorlar. Belki bu hafta onlardan birine gider, kendinize unuttuğunuz bir lezzet şöleni çekersiniz. Kadıköy'de Yanyalı Fehmi, Üsküdar'da Kanaat, Mısır Çarşısı'ndaki Pandeli, Beyoğlu'da Hacı Abdullah eski bir dostu hatırlamak için iyi bir başlangıç olabilir diye düşünüyorum...
     Â
Günün mönüsü       Tas Kebabı
      Sebzeli Pilav Graten
      Cacık
      Sütlaç
     Â
Günün yemeği      Sebzeli Pilav Graten
      4 kişilik
      Hazırlama süresi: 15'
      Pişme süresi: 1 saat 15'
      Malzemeler
      1.5 su bardağı pirinç
      250 gr. dondurulmuş tane bezelye
      1 su bardağı zar şeklinde doğranmış havuç
      150 gr. dilimlenmiş taze kaşar
      75 gr. parmesan peyniri rendesi
      4 yemek kaşığı tereyağı
      6 su bardağı su
      2 yemek kaşığı zeytinyağı
      1 ince kıyılmış kuru soğan
      2 diş sarımsak
      1/2 demet maydanoz
      tuz, taze çekilmiş karabiber
      Hazırlanışı
      Yayvan bir tencerede iki yemek kaşığı tereyağı ve zeytinyağının hepsini kızdırıp ince kıyılmış soğan ve küp doğranmış havucu orta ateşte 3 - 4 dakika kavurun. Kıyılmış maydanoz ve sarımsağı ekleyin iki dakika çevirdikten sonra bezelye, bir tutam tuz ve karabiberi ilave edin. Dört yemek kaşığı su ilave edip, tencerenin kapağını kapatarak kısık ateşte sekiz dakika pişirin. Bezelyeler iyice piştikten sonra karışımın yarısını ayırın.
      Diğer taraftan kullanacağınız suyu kaynatın. Yuvarlak ve yüksek kenarlı fırın kabının içine alüminyum folyo yayın. Folyonun üzerini tereyağıyla yağlayın.
      Tencerede kalan karışıma pirinci ekleyin. Kaynar suyu ekleyip, tahta kaşıkla karıştırarak pilavı pişirin. Fırını 180 derecede ısıtın. Pilavı yirmi dakika kaynattıktan sonra henüz diriyken ocaktan alın ve içine rendelenmiş parmesan ve kalan tereyağını ekleyerek karıştırın.
      Pilavı alüminyum folyonun üzerine yayın. Daha önce ayırmış olduğunuz karışımı pilavın üzerine dökün. Güzelce yaydıktan sonra üzerine dilimlenmiş kaşarları dizin. Fırında 10 - 15 dakika arası, peynirler eriyip kızarana kadar pişirin. Fırından çıkardıktan sonra 10 dakika dinlendirip servis tabağına ters çevirin. Sıcak servis yapın.