15.02.2012 - 00:00 | Son Güncellenme:
Kadınlar ve erkekler için vazgeçilmeyecek ve hiçbir zaman modası bitmeyecek, her tarz, her stile uygun tasarlanacak moda dünyasının en önemli ve hit parçalarından biri kuşkusuz "ayakkabı". Sektör içinde kadınlar kadar olmasada, erkekler de mutlaka ayakkabı konusunda oldukça dikkatli seçimler yapıyor. Özellikle son birkaç yıldır, bloggerlar, modeller ve sokak modasının hitleri erkekler içinde rastgeldiğimiz oldukça hoş ve farklı tasarımları görmek mümkün. Ancak, bir kadın için ayakkabı demek, herkesin kendi tarzına uygun olmakla birlikte, "olağanüstü" bir olguyu ön plana çıkarmak anlamındadır. Moda dünyasında öncelikli "tasarımcıları" ile kadınlar, ayakkabıların amaç için kullanılmasından çok onlara birer "sanat eseri" olarak bakıyor. İşte bu arada devreye o sanat eserlerini yaratan "tasarımcılar" giriyor.
Bugün konumuz bu "sanatçılardan" biri olan Giuseppe Zanottti..
Tasarımcı, 1958 yılında San Mauro Pascoli isimli küçük bir İtalyan kasabasında, ayakkabı üretiminin oldukça önemli olduğu bir devirde, Rimini gibi ayakkabı işçiliği konusunda önemli olan bir şehrin yakınlarında dünyaya geliyor. Sanata ve müziğe ilgisi olan annesi tarafından kendisine 50'ler meşhur olan bir dönem kompozitörün ismi veriliyor. Bir kompozitörün adını taşıyor olmasından mı, sanatına aşık olmasından mı bilinmez, Zanotti tasarımlarını bir orkestra şefi gibi icra ediyor. Tasarımı göz önünde bulundurmak, ilham almak, çizmek ve ayakkabıya kalıbını vermek tasarımcı için, tıpkı bir müzik bestesini yapmak gibi, aynı adımları izlemeye benzeyen yapısı ile tanımlanıyor.
Ayakkabıları, bir yandan tarihin ve geleneklerin derinlerine uzanan bir sanat dalına dönüşürken, aynı zamanda "kadınlık" oldugu üzerinen besleniyor. Tasarımcıya göre her ayakkabısının kendisine göre bir "seksi tavır" söz konusu. "Sonsuz yükseklikte" topuklar ile etkileşen taşlar, çiviler, fermuarlar, değerli metaller, zincirler ve zımbalar, tasarımlarda "sıradışı" bir hal alarak Zanotti'nin Adriyatik'teki San Mauro Pascoli'de hayat buluyor. Her kadının göz gezdirmesi gereken tasarımlara imza atan Zanottı, çoğu kişiye göre kesinlikle üretici değil, tam bir "sanatçı". Ayakkabılarında sadece yüksek topukların ölçüsüne değil; zerafetine, orjinalliğine ve farklı bakış açısı sayesinde duruşuna kattığı çekiciliğe önem vermekten kaçınmıyor. Bu özellikler tasarımcı için "olası" olarak değerlendirilen ve aslında her "tasarımcının" benimsemesi gereken özellikler.
Vurgulamak istenilen konu oldukça açık. Zanotti ayakkabılarında "seksi kadınları" hedef alyor ve her zaman daha seksi olmalarını sağlamaya çalışıyor ve yaratcı zekası sayesinde, seksi kadınların daha seksi görünmesini başarılı bir şekilde sağlıyor.
Zanotti'nin başarı öyküsü 60'lı yıllarda annesinden etkilenmesi ile başlıyor. Terzi olan annesi, dönemin diğer kadınlarından çok daha seksi, başarılı çizim ve dikimleri sayesinde kendini gösteren bir cesarete sahip bir kadın. Babası ise restorasyon konusunda uzmanlaşmış bir marangoz. Şartlar sanata ve tasarıma bağlı olunca tasarımcının bunlardan etkilenmemesi elbette mümkün değil. Farklı olduğunu futbol oynamaktan, erkek çocukların oynadığı oyunlardan nefret ettiğinde anlıyor. Genç yaşta okulda parmakla gösterilen ve dışlanan çocuk olmasını, şimdi kendisi için bir artı niteliğinde değerlendiriyor. Öğretmenleri tarafından hayal gücünün oldukça gelişmiş olduğu benimsenen ve uçlarda kurduğu hayalleri nedeniyle ailesi tarafından diğer arkadaşlarını etkilememesi için okuldan alınan Zanotti, şimdilerde toplantıdan randevuya, butik açılışlarından, defilelere koşturan bir "moda gurusuna" dönüşüyor.
Okula gitmemiş olması ya da diplomasız olması tasarımcı için hiç önemli bir durum teşkil etmiyor. 22 yaşından itibaren, edebiyata, sanata ve sinemaya olan ilgisi sayesinde "kendini geliştirme" konusunda adımlar atarak, büyüklerinin tavsiyelerine uyarak ve başaracağına dair inancını kaybetmeksizin araştırma yaparak, şimdi olduğu noktaya geliyor.
Güvenin herşeyden önemli olduğunu benimseyen tasarımcı alçakgönüllüğü sayesinde ayakkabı yapımını öğrenmeye temelden başlıyor. Farklı dönemlerde fabrikalarda çalışarak üretim aşaması ile alakalı herşeyi öğreniyor, modanın aslında geleneklere ve kültüre bağlı olduğunu benimseyerek kendi çizgisinde ilerliyor. Araştırmaları sayesinde sanattan, sinemadan, dönemin en önemli stil ikonlarından ilham alarak, entellektüel kimliğini de geliştirmeyi geri plana atmıyor.
Ayakkabılarını tasarlarken önem verdiği "kadın" olgusunun ön plana çıkarak, seksi kadının nasıl durması gerektiğine, yürürken vücudunda oluşan tüm kıvrımların orantılara dayalı olması gerektiği gibi ayrıntıları hesaplayarak ayakkabılarını tasarlıyor. Bir ayakkabı tasarımcısının her zaman "orantı ve renk duyusu, kadın fizyolojisini iyi tanıması, genel kültür ama özellikle de eskilerden kalan teknikleri iyi bilmesi gerçeğine inanıyor."
Tasarım hayatına çanta tasarlayarak başlayan ancak, yaptıkları karşısında memnun olmayan Zanotti, ham deriden bukle tarzı sandaletler tasarlayarak ayakkabı tasarımına başladığında doğru kararı almış olduğuna şükrediyor. Kadınların kollarında taşıdıkları bir aksesuar yerine, ayaklarında yürümelerini, vücutlarının duruşunu, kendilerine olan güvenlerine inanmalarını sağlayan "androjen" özellikleri olan gösterişli ayakkabılar tasarlıyor. Tasarımlarında çoğunlukla kullandığı taşlar, Giuseppe Zanotti tasarımlarının en önemli aksesuarları. Kullanılan tüm taşlar boyut, renk ve kesimleri çok ciddi araştırılarak, özenle seçiliyor. Ayakkabıları kadınları güzelleştiren birer mücevher gibi gören Zanotti, taşlar ve el emeğiyle yaratılmış ayakkabıları gerçekten birer mücevher olarak sunuyor. Bu hayatta dört tane büyük tutkusu var: ayakkabılar, müzik, kadınlar ve mücevherler. Başka tasarımcıların ayakkabılarını incelemek yerine farklı kadınları incelemeyi ve tanımayı tercih ediyor Zanotti. Ana ilham kaynağı müziğe ve kadınlara saygısı sonsuz.
Genç, enerji dolu ve yetenekleri ortada olduğu için kısa sürede büyük moda evlerinde çalışmaya başlayan Zanotti, Escada, Roberto Cavalli ve Ferré gibi moda evleriyle çalışma fırsatı da buluyor. Para kazanmaya başlayıp bir ayakkabı fabrikası satın aldığında kendi fabrikasında topuk üretimi ve mücevherler için iki departman açarak kendi fabrikasında hem üretim, hem tasarım işlerini yürütüyor. Zamanla ekibini büyüterek,
kendi koleksiyonunu üretmenin yanısıra büyük moda evlerine ayakkabı üretmeye devam ediyor; Balmain, Proenza Schouler, Thakoon, Christopher Kane çalıştığı markalardan sadece birkaçı.
İlk butiğini 2000 yılında Milano’da açan Zanotti’nin şu an 19 ülkede 50’yi aşkın butiği var. Kim Kardeshian’dan Jennifer Lopez’e, Lady Gaga’dan Kylie Minogue’a, Eva Longoria’dan Sarah Jessica Parker’a stil sahibi pek çok ünlü Giuseppe Zanotti ayakkabılarını tercih ediyor. Pek çok kez sahneye çıkan, kırmızı halıda yürüyen, televizyonda, ve hatta sinema filmlerinde yer alan bu ayakkabılar dünyanın en prestijli ayakkabıları içinde yer alıyor.
Modası hiç geçmeyecek mücevherler gibi, değerli taşlar ve el işçiliğiyle üretilen, giyilebilir eserler yaratan Zanotti'yi pek çok projede birlikte çalıştığı Anja Rubik “ayakkabı dahisi” olarak tanımlıyor. Ayakkabı ve kadınlar konusunda sınırsız bir yaratıcılığa sahip olana Zanotti için Rubik'in böyle düşünüyor olması şüphesiz ki tesadüf değil!..