Genetik etkenlerden, obeziteye, diyabetten sigara kullanımına kadar pek çok neden idrar kaçırma için risk oluşturabilir. Bunu yanı sıra yaşlanma ile hastalık görülme prevelansı ve şiddeti arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır.
Yaşla azalan östrojen hormonuna bağlı olarak, ikincil gelişen bağ dokuda elastikiyet kaybı, destek görevi olan pelvik kasların ve idrar torbasına ait kasların zayıflaması idrar kaçırmaya yol açabiliyor. Ancak tek başına ileri yaş, idrar kaçırma için bağımsız risk faktörü olarak kabul edilmemektedir.
Gebelikte oluşan hormonal değişiklik, bebek ve eklerinin oluşturduğu total ağırlık ve karın içi basınçta artış, doğumda pelvik bölgedeki sinirlerde ve kaslarda hasar oluşması nedeniyle idrar kaçırma görülebilir. Gebelik sayısının artmasına paralel olarak risk de artabiliyor. Gebelikte ya da öncesinde idrar kaçıran hastalarda sezaryen ile doğumun koruyucu etkisi olduğuna dair sağlıklı veriler bulunmuyor.
Fazla kilo, kronik kabızlık, sigara-alkol kullanımı, kafeinli gıda tüketimi, çikolata/şeker veya asit içeriği yüksek gıdalar risk faktörleri arasında yer alıyor. Üstelik idrar kaçırma şikâyeti ile başvuran hastalarda değerlendirmeyi takiben ilk yapılacak yönetim ise hayat tarzı değişikliği oluyor.
İdrar kaçırma ile ilişkisinin mekanizması bilinmemekle birlikte, aşırı vücut ağırlığının karın basıncını arttırdığı bunun da idrar kesesi basıncını arttırarak idrar kaçırmaya yol açtığı düşünülüyor. Kilo kaybının ise idrar kaçırma için etkili bir tedavi yöntemi olduğu biliniyor. Bununla birlikte sigara içme yoğunluğuna bağlı olarak semptomların arttığı görülüyor.
Özellikle genç kadınlarda (20-49 yaş) sigarayı bıraktıktan sonra semptomlarda belirgin bir azalma yaşanıyor. Kafein / alkol alımının uyarıcı ve idrar söktürücü etkileri nedeniyle idrar kaçırmayı şiddetlendirdiği biliniyor. Semptomları olan hastalarda gün içerisinde tüketilen kafein içerikli sıvıları azaltma yönünde plan yapılması gerekiyor.
Genetik geçişli bağ doku hastalıkları, kollajenin tipleri ve miktarındaki farklılıkların da idrar kaçırmada önemli etkenler olarak karşımıza çıkıyor. Yapılan ikiz çalışmaları idrar kaçırmada genetiğin etkili olduğunu ancak fazla kilo, sigara kullanımı, fiziksel egzersiz, diyet, doğum sayısı gibi çevresel faktörlerle bu durumun değişebildiğini göstermektedir.
Yapılan çalışmalarda özellikle sıkışma tipi idrar kaçırmanın çevresel etkilerle değişebileceği, öksürme-hapşırma (stres tip) ile idrar kaçırmanın ise çevresel etkilerden daha az etkilenip genetik temele daha yatkın olduğu ortaya konmuştur. Stres tip idrar kaçırmaya sahip kadınların birinci derece akrabalarında sıklığında 2-3 kat artış bildiren çalışmalar da bulunmaktadır.
Özellikle damar ve sinirleri etkileyen şeker hastalığı, nörolojik hastalıklar, öksürükle belirti veren akciğer hastalıkları, pelvik bölge kitleleri, idrar yolu enfeksiyonu, psikolojik bozukluklar gibi durumlar da idrar kaçırma ile karşımıza gelebiliyor. Sık idrar yolu enfeksiyonu geçiren kişilerde de hastalık gelişme riski artıyor.
Hastanın sıkışarak tuvalete yetişemeden mi, gülerken/hapşırırken mi yoksa her iki şekilde de kaçırıp kaçırmadığı sorgulanarak idrar kaçırma şekli belirlenir. İlk basamak tedavi ise hayat tarzı değişiklikleri, pelvik taban kas egzersizleri, mesane eğitimi şeklinde olmaktadır. Eğer bunlarla semptomlar devam ediyorsa; idrar kaçırmanın tipine göre ya ilaçla ya da cerrahi olarak tedavi edilebilmektedir.
Tedavi yaklaşımı ne olursa olsun sorunun çözümü yaşam tarzı değişikliğine gidilmesi gerekmektedir. Bunun en güzel örneği de yine ikiz çalışmalarıyla gösterilmiştir. Aynı genetik yapıya sahip bireylerde çevresel faktörlerin etkisiyle özellikle sıkışma tipi idrar kaçırmada da farklılıklar ortaya çıkabilmektedir. Gazlı ve idrar söktürücü özellikli sıvıların kısıtlanması, kabızlıktan kaçınma, sigaranın bırakılması, kilo kaybı (vücut kitle indeksi) idrar kaçırma sorununun önüne geçecektir.