Kişinin geçmişinde, kendisinde veya yakın çevresinde ciddi bir hastalık öyküsünün bulunması, hipokondriyazis hastalığında en yaygın görülen nedeni oluşturuyor. Ayrıca ciddi semptomlu hastalıklar geçiren hastalara bakım vermek durumunda kalınması, hastalığın psikolojik veya fiziksel olarak bilinen zor taraflarına tanıklık edilmesi de hipokondriyazis oluşumunda önemli bir etken. Bunların yanı sıra bazı insanlar genetik olarak bedensel duyumlara karşı daha hassas olabiliyor. Tüm bu etkenler nedeniyle hastalar “Nefes alamıyorum acaba kalp krizi mi geçiriyorum?” “Başım ağrıyor, beynimde tümör mü var?” veya “Midem ağrıyor, kesin mide kanseri oldum” kaygılarıyla sık sık doktorlara başvuruyorlar.
Uzm. Klinik Psikolog Feyza Ağaç Çelebi, aşağıda yer alan belirtilerde mutlaka bir uzmana başvurulması gerektiğine dikkat çekiyor: Vücuttaki olağan belirtileri (baş ağrısı, midede yanma vs) ciddi bir hastalık olarak yorumlamak. Örneğin, stresten kaynaklanan ve kısa sürede geçebilecek olan baş ağrısının beyin tümörü, felç veya kanser gibi ciddi hastalıkların sinyali olduğunu düşünerek kendine teşhis koymak.
- Tekrarlayan şekilde tıbbi muayenelere ve testlere başvurmak, ancak sonuçlardan tatmin olmamak.
- İnternette sık sık hastalık belirtilerini araştırmak.
- Doktorların verdikleri "sağlıklı" raporlarına rağmen hâlâ hasta olduğuna inanmak. Ayrıca doktorların tanısında yanlışlık olabileceği şüphesiyle ikna olamamak ve sürekli doktor ile hastane değiştirmek.
-Hastalık korkusuyla sosyal hayattan uzaklaşmak.
Hipokondriyazis hastalığında, psikoterapi ve ihtiyaç halinde ilaç tedavisinden oldukça başarılı sonuçlar alınıyor. Uzm. Klinik Psikolog Feyza Ağaç Çelebi, psikoterapinin bu hastalıkta en yaygın başvurulan yöntem olduğunu belirterek, “Bilişsel Davranışçı Terapisi, hipokondriyazis tedavisinde en etkili yöntemlerden biridir. Bu yöntemde kişinin olumsuz düşüncelerini ve hastalıklarla ilgili yanlış inançlarını değiştirmesi hedefleniyor. Vücut duyumlarını yanlış yorumlama eğilimini fark etmeye ve bu düşüncelere karşı sağlıklı bir yaklaşım geliştirmeye fayda sağlıyor. Ayrıca EMDR Terapisi (Göz Hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme tekniği) ve farkındalık (mindfulness) ile gevşeme teknikleri de anksiyete yönetiminde yine etkili olan yöntemleri oluşturuyor. Hipokondriyazis tedavisinden bu yöntemlerle kurtulmak mümkün olabiliyor” diyor.
Uzm. Klinik Psikolog Feyza Ağaç Çelebi, hipokondriyazis ile baş etmenin 5 etkili yolunu şöyle özetliyor:
- Duygularınızı normalize etmeniz önemli. Bazen vücudumuzda ağrı ve sızlama gibi sorunlar gelişebiliyor. Ancak sorunlar mutlaka ciddi rahatsızlıklardan kaynaklanmıyor. Dolayısıyla bunu kendinize hatırlatmanız ve normalize etmeniz gerekiyor. Nefes egzersizleri, dikkati odaklama ve bedensel farkındalık pratikleri, kaygınızı yatıştırmada yardımcı olabiliyor.
- Sadece internetten bulduğunuz bilgilerle kendinize teşhis koymaya çalışmayın. Mesela, hemen hemen her rahatsızlıkta genel bir kaygı gelişebiliyor. Ancak bu kaygılarımızın olması bizim bir psikotik rahatsızlığa (şizofreni, kişilik bozukluğu vs.) sahip olduğumuz anlamına gelmiyor. Dolayısıyla en sağlıklısı bir hekim muayenesinden geçmektir.
- Kişisel günlük tutarak kaygılarınızın ne zaman tetiklendiğini ve hangi düşüncelerin tekrarlandığını fark edebilirsiniz.
- Mindfulness tekniklerinden faydalanabilirsiniz. Bu yöntem, odak noktanızı değiştirebilmenizi ve anda kalabilmenizi sağlayabiliyor. Kendinizi çok kaygılı hissettiğinizde; göz, burun, kulak, dil ve deriden oluşan 5 duyu organınıza odaklanın. Dokunma, duyma, koku ile tat alma ve görme duyularınızı harekete geçirin. Mesela sahil kenarında yürüyüş yapmak, sevdiğiniz bir yemeği yemek, doğanın kokusuna eşlik edebileceğiniz yerlere gitmek, evcil hayvan sahiplenmek, sevdiklerinize sarılmak, sosyalleşmek gibi.
- Tüm bunlara rağmen hastalık kaygısıyla başa çıkamadığınızı düşünüyorsanız, güvenilir bir uzmanla (psikolog, psikoterapist, psikiyatrist) düzenli aralıklarla görüşerek kaygılarınızı yönetmeniz, tekrarlayıcı sağlık kontrollerine başvurma isteğinizi azaltabiliyor.