Günlük hayatın koşuşturmasında çoğu zaman sahip olduklarımıza daha fazlasını eklemeye çalışırız. Oysa gelişmek, bazı şeyleri bırakabilme cesaretini göstermekle başlar. Bir ilişkiden, bir alışkanlıktan, bir düşünce kalıbından ya da artık bize hizmet etmeyen bir yaşam biçiminden vazgeçmek… Bunlar kolay şeyler değildir. Çünkü zihnimiz her zaman “tutmanın güvenlik, bırakmanın kayıp” olduğu fikriyle programlanmıştır. Bununla birlikte ruhumuz, hafifliğe açtır. Gelişim ise zihinsel kalıplardan değil, içsel açıklıktan doğar.
Kendimize sormamız gereken soru tam olarak şu olmalıdır: “Bugün hâlâ elimde tuttuğum ne, beni gelişimden alıkoyuyor olabilir?” Çünkü bazen bir şeyi sevmek, onu artık tutmamakla ilgilidir. Sadakat, illaki tutmak değildir. Bazen en hakiki sadakat, bir şeyin doğal evrimine izin verebilmektir.
Tutmak tam anlamıyla bir kontrol çabasıdır. Bırakmak ise teslimiyet… Ve teslimiyet, edilgenlik değildir, farkındalığın zirvesidir.
Zihinsel Yükler, Duygusal Kalabalıklar
Hayatımıza giren her şey bir enerji taşır. Ve bu enerjiler birikir, yoğunlaşır, alanımızı kaplar. Ne kadar çok şeye tutunursak o kadar az nefes alırız. Bazen bu bir geçmiş anıdır, bazen affedilmemiş bir kişi, bazen artık anlamını yitirmiş bir görev ya da sorumluluk… Ama her biri içsel alanımızda önemli bir yer kaplar.
Yeni bir şeyin gelebilmesi için, içsel alanda bir boşluk oluşması gerekir. Yeni bir bakış açısı, yeni bir heyecan, yeni bir benlik hali… Bunların hepsi ancak bir “bırakış” sonrasında gelebilir. Bırakmak için illaki büyük dramatik kopuşlara da gerek yoktur. Bazen sadece zihinde beliren bir cümle yeterlidir: “Artık seni tutmuyorum, sana teşekkür ediyorum ve seni özgür bırakıyorum.”
Ruhsal Olgunluk ve Duygusal Sadelik
Gelişim süreci, sanıldığı gibi sürekli yeni bilgiler edinmekten ibaret değildir. Asıl gelişim, fazlalıklardan arınarak kendine yaklaşmaktır. Bu da bir arınma disiplini gerektirir:
- Kimi duyguları artık taşımamak
- Kimi kimlik rollerini bırakmak
- Kimi ilişkilerde alan açmak
- Kimi hedeflerin artık senin olmadığını kabul etmek
Bunlar birer kayıp değildir. Tam tersine bir hafifleme, özgürleşme ve yenilenme sürecidir. Tıpkı sonbaharda ağaçların yaprak dökmesi gibi... Doğa bırakır, çünkü bilir ki kışın arkasından bahar gelecektir. Ruh da böyledir, bıraktıkça köklenir, hafifledikçe güçlenir.
Hayat bizlere bazen sandığımızdan daha sade çözümler sunar. Ancak o sadeliğe ulaşmak, cesaret ister. Kendine dürüstçe bakmak, yükleri görmek ve ardından “Ben artık bunu taşımıyorum” diyebilmek...
Eğer bu satırları okurken içinde bir yerlerde kıpırdanma olduysa, bilmelisin ki bırakman gereken bir şey sana fısıldıyor olabilir. Nihayet sen onu bıraktığında, hayat sana elinde tuttuğundan çok daha güzelini getirmeye hazırdır. Unutma, her şeyin yerini bulabilmesi için önce senin hayatında yer açılması gerekir.
Astrolog Aslıhan Doktoroğlu
21 Nisan Haftası Astroloji Yorumu: Boğa yeniayı ile köklere dönüş
21 Nisan 2025
Duygu Sevinç Sevin
21–27 Nisan 2025 haftası burç yorumları: 'Bazen sallanmak, sağlamlaştığını fark etmek içindir'
21 Nisan 2025
Dt. Pertev Kökdemir
Diş beyazlığını korumanın 3 doğal yolu
21 Nisan 2025
Kişisel Gelişim Dersleri Eğitmeni Sevgi Keleş
Zihinsel dayanıklık: Zorluklarla başa çıkma gücümüz
16 Nisan 2025
Astrolog Aslıhan Doktoroğlu
14 Nisan Haftası Astroloji Yorumu: Kadersel rotada netleşme zamanı
14 Nisan 2025