Elizabeth Taylor Mücevherleri

Bir nevi Hollywood’un kraliyer mücevherleri satılıyor da diyebiliriz, bu takılar için. Değeri 30 milyon doları aşan mücevher müzesi bu ay Christie’s New York’ta düzenlenen bir sergi ile satışa sunulacak.

Bugüne kadar aynı çatı altında toplanmış en büyük kişisel mücevher koleksiyonu olma özelliği taşıyan bu sergi, 3-12 Aralık’ta New York’ta gerçekleşecek. Taylor’ın bilinen pırlantalarının yanı sıra, değerli incileri, tarihi takılar, özel tasarımlar ve anı değeri olan parçaların bulunduğu toplam 269 parçalık koleksiyonunun sergiden hemen sonra yapılacak müzayede satışından, 30 milyon doların üstünde gelir getirmesi bekleniyor.

Değerli taşlara olan düşkünlüğü ile bilinen Taylor, 2002 yılında yayımlanan hatıralarında mücevherlere olan "aşkını" anlatmış, her bir parçaya nasıl sahip olduğunu ve bu koleksiyonu paylaşmasındaki amacın, “Bu güzel takıların bana verdiği saf mutluluk ve heyecanın diğer insanlara da geçmesini istemem.” şeklinde dile getirmişti.
Christie’s Asya’nın başkanı ve uluslararası mücevher direktörü François Curiel, Taylor’ın bu muazzam koleksiyonunun yanı sıra kendisinin takı konusundaki bilgisinden de çok etkilendiğini söyleyerek; bu değerli parçaların gerçekten kıymetini bilecek insanların satın almasını dilediğini belirtti.

Müzayede evi uzmanları, mücevherlerin çoğunun Cartier ve Bulgari gibi mağazalardan ya da müzayedelerden alındığını açıkladı. Mücevherlerin bir çoğu, Taylor'ın eşleri tarafından kendisine hediye edilmiş. Satışa sunulan parçalar arasında, Burton'ın Taylor'a 40. doğumgünü hediyesi olarak satın aldığı, 16. yüzyıldan kalma bir elmas da bulunuyor. Kalp şeklindeki elmasın, bir doğum sırasında ölen karısının anısına Taj Mahal'i yaptıran Şah Cihan'ın yine karısı için yaptırdığı bir parça olduğu belirtiliyor.

Satıştan önce üç ay boyunca başlayan sergiler, Moskova, Londra, Los Angeles, Dubai, Cenevre, Paris ve Hong Kong’ta halka açık olarak sergilendi.

Takıların en değerlisi ise, bir zamanlar İspanyol Kraliyet Ailesi’ne ait olan 33 karatlık, D rengi Krupp Pırlanta’sı.

Yazı; Selin Çetinkaya