Bir yanda Sokakağzı, diğer yanda Sütlüce. Gündüz denizin verdiği huzur, Midilli’nin ışıkları yanınca, yerini derin bir romantizme bırakıyor
      Çıkmaz sokak Babakale’nin hüznünü ve yanlızlığını geride bıraktıktan sonra Akliman üzerinden tekrar Gülpınar’a geliyoruz. Önce Kocaköy, sonra çam ağaçlarıyla kaplı Bademli... Koyunevi’ne ulaştığımız zaman da köyün içine girip, virajlı yoldan sahile doğru inmeye başlıyoruz.
      Bu saklı cenneti yıllar önce keşfettiğim zaman gözlerime inanamamıştım. Nasıl inanayım ki. Önce meşe ve çam ağaçlarıyla çevrili “yeşillik" denizi, ardından Ege’nin lacivert suları ve Midilli adasıyla kucaklaşıyorum. Denize baktığım zaman sağ yanım, tarihi Polymedium antik şehrinin üzerine kurulan Sokakağzı Köyü. Sol yanım ise kalp şeklindeki gizemli koyuyla Sütlüce ve Sivrice Feneri... Bazen yelkenli bir gulet, bazen şilep ve tankerler süzülüyor Ege’nin hırçın olmayan sularında.
     Â
Aşka çağrı yapan koy      Sırtını dik bir yamaca dayayan, arka bahçeleri zeytinlikler arasındaki Sokakağzı sessiz, sakin bir koy. Kumsal ise alabildiğine uzun. Suyun yanı başında, Gülten ve Ömer Özüaydın çiftinin işlettiği Özlem Motel’in lokantasında rüzgar püfür püfür esiyor. Gülten Hanım halimizi anlamış ki, hemen sofrayı donatıyor. Önce salatalar, kalamar, ardından da barbunya balıkları geliyor. Gülten Hanım çok cana yakın, “Bu güzel köşeyi nasıl keşfettiniz" diye sorunca hemen heyecanla anlatmaya başlıyor:
      “Şehir hayatından sıkılmıştık, elimizde biraz da para vardı. Yeni uğraşılar yapma peşine düştüğümüz zaman, yol bizi Sokakağzı’na getirdi. Dut Burnu’ndaki bu köşeye hayran kalınca, elimizdeki avucumuzdaki tüm parayı buraya yatırdık. 1984’de de İstanbul’u terk edip, temelli olarak Sokakağzı’na yerleştik. Önce kamping, müşterilerimiz ısrar edince de moteli yaptık. Değil İstanbul, Ayvacık’a inmek bile istemiyorum artık."
     Â
Çömlekler ve eski dost      Gülten Hanım haklı. Ben de olsam balıkların geçiş yolu üzerindeki bu cennet köşeden ayrılmak istemem. Sohbetle daha da lezzetlenen yemekten sonra, kendimi serin sulara atıyorum. Denizin dibi cam gibi, su tertemiz, siyah renkli makas balıkları etrafımda cirit atıyor...
      Artık Sütlüce Koyu’na doğru gidebiliriz. Neredeyse tekerleklerimiz suya değe değe Sivrice Feneri’ne doğru yol alırken, Kabile Motel’in bahçesindeki masanın üzerinde, kolleksiyon yaptığım eski Çanakkale çömleklerini görünce minibüsten dar atıyorum kendimi. Çardaklı, masaların renk renk örtülerle süslendiği bahçe de çok şirin.
      Etrafta dolaşmaya başladığım zaman odaların etrafında, Gaziantep ve Halfeti’deki meyvalı fıstık ağaçlarının aynısını gördüğümde ikinci şoku yaşıyorum. Bu şaşkınlık içindeyken koşa koşa yanıma gelen İbrahim Hoca’yı görünce artık “pes" diyorum. Eski dostum turizme gönül verdikten sonra, Çağın Motel’le başlayan otelcilik serüvenini Kabile’yle daha da genişletmiş. İlkokul hocalığı, turizmcilik derken bir öğretmen arkadaşının bahçesini kiraladıktan sonra şimdi de müşterileri için hormonsuz sebze yetiştirmeye başlamış.
     Â
Balıkların geçiş noktası      Kabile’nin simgesi ise yeşil gözleri ışıl ışıl yanarak bakan, güldükçe gamzeleri iyice içine çöken Tavaklı Köyü’nden Ömür Türkel. Sevimli mi sevimli, cana yakın. Bütün odalardaki otantik, ince döşeme zevki de ona ait. Yoldan geçen Ömür’ün elinden kurtulamıyor. İlla bir şey ikram edecek. Sütlü balık buğulama, dolma, cevizli bakla yaprağı salatası, tanrının verdiği her otun kullanıldığı sızma zeytinyağlı diğer salatalar, kuru fasulye, sütlaç, muhallebi, balık ızgaralar hep onun hünerli ellerinden çıkıyor. Özellikle eylül ayında balık akınının başladığını söyleyen Ömür, “İstakoz, böcek, kalamar çok bol, üstelik ucuz da. Kışın gelirseniz şömine keyfi de var" diyor.
      Balık ve şömine aşkımı dağarcığıma yüklediğim gibi Sivrice Feneri’nin yakınındaki, etrafı mor renkli şitakis çiçekleriyle kaplı Çağın Motel’e geliyorum. Masalar suyun yanı başında, ses yok, seda yok. Kimi kitabını okuyor, kimi de o muhteşem burundaki kayaların arasına gizlenip, güneşin kızıllığının suya vuran aksini seyrediyor. Gün batıp, mehtap çıkmaya başlarken Midilli Adası’nın ışıkları inci kolye gibi, yavaş yavaş yanıyor.
      Bu köşe öylesine romantik ki, galiba yeniden aşık olmak istiyorum...
Biralı kalamar ağızda eriyor
      AhçIlIkta da usta olan İbrahim Bey hem balık köftesini hem de kalamarı enfes yapıyor. Balık köftesi zor, ama ağızda eriyen kalamar muhteşem. İşte, İbrahim Bey’den kalamar tarifi:
      Kalamarı halka halka kes. Toz şeker, tuz ve birazcık karbonatla köpürtene kadar ov. Bu karışımı
yarım saat beklettikten sonra, “mutlaka" deniz suyunda (tatlı suyla yıkanırsa lastik gibi oluyor) yıka. Kalamarları süzdükten sonra üzerini kapatana kadar bira koy. En az 24 saat buzdolabında beklet. Yenileceği zaman biradan çıkarttığın kalamarları suyu gitmesi için peçetenin üzerine koy, süzdür. Kalamar halkalarını bol unun içinde yuvarla ama çamur olmasın. Kalamarları bir eleğe koyup, fazla unlarını silkeledikten sonra bol ve kızgın yağda kızart. Bir kadeh rakı veya beyaz şarapla birlikte fena gitmez herhalde!
Gülten Hanım’dan ev mantısı
     Â
Sokakağzı’nın en güzel köşesine taht kuran Özlem Motel ve Kamping gerek odalarının özenli dekorasyonu, gerek mimari düzeni ile çocuklu aileler için ideal. Odaya girince, iki kişilik, perdeyle ayrılmış kısımda tek kişilik geniş bir yatak var. Güneşin kızgın ışıklarından uzak olduğu için serin olan odalar; duşlu tuvaletli. Sekiz odalı şirin pansiyon 20 yataklı. Fiyatlar, oda kahvaltı dahil bir kişi altı buçuk milyon lira. Çadır kurmak isterseniz her şey içinde dört milyon lira. Mutfak tertemiz, ev yemekleri de usta ellerden çıktığı için çok lezzetli. Her zaman taze balık, kalamar, ahtapot var. Çarşamba günü de ev mantısı yapılıyor. Konuklar gelişlerini haber verirlerse Ömer Bey onları Koyunevi’nden alıp, motele getiriyor. (Tel: 0 286 723 42 13) Ergül Motel de denizin kenarında. Kişi başı yarım pansiyon, 12 milyon; oda kahvaltı ise yedi milyon lira. (Tel: 723 42 44) Sokakağzı Pansiyon’da 10 oda var. Hepsi tertemiz ve çok geniş. Üç yataklı odalar, kahvaltı dahil, kişi başı yedi milyon lira. Yarım pansiyon da 12.5 milyon lira. (Tel: 723 42 06)
Berceste, Kabile ve Çağın Motel
      Sivrice Feneri’nin yanı başında, nerede ise denizin içine kadar uzanan Çağın Motel; her şeyden uzak, doğayla iç içe tatil yapmak ( Önceki yıl bir hafta bu cennet köşede tatil yaptığım için iliklerime kadar dinlendim) isteyenler için kaçırılmayacak bir fırsat. Ne müzik sesi, ne de televizyon var. Sabah kaçta kalkarsan kalk kahvaltı hazır. Gece geç saatlerde acıkan yemek yiyebiliyor. Odalar çok konforlu olmasa bile şirin. Eksikler de tamamlanmış artık. Duşlu tuvaletli odalarda konaklamak komple pansiyon 15 milyon lira. (Tel: 0 286 723 40 42-43) İbrahim Hoca’nın deniz kenarındaki Kabile Motel ağaçlar arasında, şipşirin. Sahilde şezlong ve şemsiye altında keyif yapmak çok hoş. Deniz birden derinleşmediği için çocuklu aileler için ideal. Ev reçelleri, yöre balı, Ezine’nin en kaliteli beyaz peyniri, köy tereyağı ve ekmeği, hormonsuz domates süslüyor kahvaltı sofrasını. Akşam yemeklerinde mutlaka ızgara balık ve balık köftesi var. 12 ay açık olan motel kaloriferli. Komple pansiyon 13 milyon lira. Bir y da iki gecelik fiyat ise 15 milyon lira. Çanakkale Truva Seyahat otobüsü ile Ayvacık’a geldiğiniz zaman Garaj Taksi’ye binebilirsiniz. İbrahim Bey taksi şirketiyle “indirim" anlaşması yaptığı için on milyon liraya sizi Kabile Motel’e bırakıyor. (Tel: 723 46 02 - 0 532 663 34 95) Berceste denizin kenarında değil ama körfeze öylesine hakim bir yerde kurulmuş ki, manzarası ömre bedel. Yöreye özgü pembemsi gri taşların kullanıldığı üç katlı bina mimari çizgileriyle göz okşuyor. Kaloriferli, 12 ay açık olan Berceste’de konaklamak bir kişi, yarım pansiyon 13 milyon lira. (Tel: 723 46 16-17) Normal ev pansiyonların fiyatı ise dört - beş milyon lira arasında değişiyor. Sokakağzı’dan Koyunevi dört, Assos 12, Ayvacık ise 37 kilometre uzaklıkta.