10.11.2020 - 14:51 | Son Güncellenme:
Duygu Bay – PembeNar Özel
Duygu Bay: Pek çok ebeveyn çocuğunda yanlış bir davranış gördüğünde "ben nerede yanlış yaptım?", "kime çekmiş bu çocuk?", "nereden öğreniyor bunları?" gibi tepkiler verir. Çocukların davranışlarında ebeveyn etkisi nedir?
Dilek Söylemez: Bir davranış oluşurken çocuğun doğuştan getirdiği kalıtsal özelliklerinin dışında yakın çevrenin de etkisi çok büyüktür. Yakın çevre olarak anne-baba ve evde çocuğun bakımını üstlenen diğer bireylerden söz ediyorum. Çocuk dünyayı algılarken onları gözlemleyerek öğreniyor. “Dünya güvenli ya da güvensiz”, “kendimi ortaya koyarsam kabul edilirim ya da reddedilirim”, “bazı durumlardan kurtulmak için yalan söyleyebilirim”, “ağladığımda istediğimi almışlardı, yine ağlarsam yine alırlar” tüm bunlar öğrenilen davranıştır. Eğer çocuk kendi söylemleri, hayalleri, düşünceleri ile ilgili kabul görmediyse, alay edildiyse, ‘sen çocuksun anlamazsın’ diye tepki verildiyse kendini ortaya koyamaz. Örneğin anne ile alışverişe çıkan çocuk ‘bunları aldığımızı babana söyleme’ ya da annenin telefonda ‘biraz rahatsızım misafir kabul edemeyeceğim’ cümlesine şahit olduysa yalan söylemenin yanlış bir şey olmadığı fikrine kapılabilir. “Markette çikolata için ağladığımda annem hemen almıştı. Şu oyuncak için de ağlayayım” gibi davranış sergileyebilir. Ailelerin gözden kaçırdığı nokta küçük yaşta çocukların çevreyi anlamadıklarını düşünmeleridir. Özellikle 18. aydan itibaren çocuğun, konuşamasa bile konuşulanları mutlaka anlıyor olduğudur.
"Ebeveynlerde en sık gördüğüm davranış hatası tutarsızlık"
D.B.: Anne ve babalarda çocuk yetiştirirken en sık gördüğünüz davranış hataları nelerdir?
D.S.: Tutarsızlık. Ancak ondan önce ilk soruda kurduğunuz cümleler ile ilgili bir çıkarım yapmak istiyorum. ”Kime çekmiş bu çocuk”, “nereden öğreniyor bunları” gibi sorular yanlış davranışın kendisi tarafından değil diğer ebeveynin sebep olduğu yönünde oluyor. Tutarsızlıktan sonra en sık görülen hata, eşleri suçlamak. Görüşmelerde sıklıkla karşılaştığımız nokta burasıdır. Anne babayı, baba ise anneyi suçlar, bazen açıktan bazen de üstü kapalı olarak.
Tutarsızlık ise iki şekilde karşımıza çıkıyor. Genellikle anne babanın koydukları kuralları ikisinin de aynı kararlılıkla sergilememesinden ya da bir ebeveynin kendi içindeki tutarsızlıktan. Çoğunlukla her ikisini de gözlemliyoruz.
Sınırları aşmaya çalıştıklarını düşünsek bile aslında çocuklardaki temel ihtiyaçlardan birisi belirlenmiş sınırların olması. Düşünsenize, bir belirsizliğin içindeyseniz her an ne gelecek endişesi ile etrafa güven duymanız zorlaşır değil mi? Oysa sınırların belli olduğu bir aile ortamındaysanız hangi davranışa ne tepki verileceğini kestirirsiniz. Kararlı ve tutarlı olmak işte burada önemli hale geliyor. Yine de çocuk, o sınırları aşmaya gayret edecektir. Çünkü anne babasını limitlerini anlamaya çalışacaktır. Bu sınırlar yaşa uygun ve yaşla beraber genişletilirse en sağlıklı yöntem olacaktır elbette. Kitapta bu konuya uzunca yer verdim.
D.B.: Çocuk yetiştirmede öğrenilmiş metotların her çocuk üzerinde uygulanması doğru mudur?
D.S.: Her çocuk farklı, aileler de öyle. Her ebeveynin geçmişten getirdiği iletişim biçimi var. Evlilikle birlikte ortak paydada buluşuluyor ve aile yapısı ortaya çıkıyor. Anne babalar da çocuklarla iletişim biçiminde her ne kadar istemeseler de kendi anne babasından öğrendiklerini tekrarlıyor ya da eksik kalan yanlarını çocuklarıyla tamamlıyor. Sınır koyma, tutarlı olma gibi yukarıda bahsettiğimiz evrensel kurallar var. Bu sadece çocuk yetiştirirken değil yaşamın her alanında olması gereken şeyler.
Bununla birlikte ihtiyaçları göz ardı etmemek gerekiyor. O çocuğun neye ihtiyacı var, öğrenme şekli nasıl, duygusal, fiziksel ihtiyaçları karşılanmış mı gibi soruların cevap bulması lazım. 6 yaşında bir çocuğun tabaktaki bisküvileri yere döktüğünü düşünelim. Sorumluluk bilinci kazandırmak için onun toplamasını beklememiz gerekir değil mi? Ancak tüm gün annesi evde telefonla konuştu, ev işi yaptı ve çocukla yeteri kadar ilgilenmediyse o çocuğun o andaki ihtiyacı belki de annesinden ilgi görmektir. Olumlu ya da olumsuz ilgi görmektir. Önce onun karşılanması gerekir.
"Çocuklarınıza karşı eşit olmaya çalışmayın"
D.B.: Ebeveynler çocukların her yaşında farklı davranış modelleriyle ve farklı sorunlarla karşılaşıyor. Bu değişimlere adapte olmak için nasıl bir yol izlemeliler?
D.S.: Her yaşın gelişim özelliği ayrı olduğundan davranış değişikliği de normaldir. 2.5 yaşında bir çocuk inatçıdır, benmerkezcidir, zıt duygular yaşar. Bu dönemde hırçın görünmesi normaldir. Aslında özerkliğini ilan etmeye çalışıyordur. Olması gereken de budur. Gelişim dönemi özelliklerini bilmek bu anlamda ailelere fayda sağlar. 6 yaş ve 10 yaş örneğin; çocuğun geçiş aşamasında olduğu zor dönemeçlerdir. Tıpkı ergenlik gibi.
D.B.: Birden fazla çocuğu olan ebeveynler çocuklar arasında denge kurmakta zorlanabiliyor. Özellikle farklı yaşta farklı ihtiyaçları olan çocuklara yetebilmek ciddi bir özveri gerektiriyor. Çocuklar arasında sevgiyi ve ilgiyi eşit miktarda dağıtmak ve göstermek için dikkat edilmesi gereken faktörler nelerdir?
D.S.: En başta eşit olmaya çalışmayın derim. Kardeş olsalar bile duygusal ihtiyaçları birbirinden tamamen farklıdır. Anne babalar bunları mutlaka anlarlar. Kendi yoğunluğundan mola verirlerse mutlaka anlarlar. Bireysel zaman geçirmek de yardımcı olur. Baba oğul günü, baba kız günü gibi zamanlar aradaki mesafeyi kapatmak ya da birbirini anlamak noktasında çok yardımcıdır.
Bir de ritüeller… Çocuklar ritüelleri sever. Örneğin, akşam yatarken her çocukla ona özel ritüel epey işe yarar. Tabii bu doğaçlama gelişen bir şeydir. Her ailenin de mutlaka böyle ritüelleri vardır. Hafta sonu, sabah, akşam, gezerken vs.
D.B.: İki çocuk arasındaki sağlıklı yaş aralığı kaç olmalı?
D.S.: Çocuk psikolojisi ile ilgili tüm kaynaklarda 3 yaş diye geçer. Ancak bu durum pek çok aile gibi bizim ailemizde de uygulanmadı. Çocuklarımın arasında 22 ay var. Burada temel nokta annenin buna hazır olması ve iki çocuk arasında denge kurabilmesinde yatıyor. 3 yaş şu açıdan daha önemli: Artık daha özerk bir birey olduğunu ve kişilik gelişiminde temel basamağın tamamlanmış olduğunu gösteriyor. Yaş aralığı az olduğunda her iki çocuğun da ihtiyaçlarını karşılamak için annenin desteklenmesi şart. Eğer yaş farkı fazla olursa kardeşler arasında gelişim özellikleri çok farklı olacağından sağlıklı iletişim kurmaları ikisinin yetişkinlik yıllarına kadar uzayabilir.
D.B.: "Ebeveynlik Notları" isimli kitabınızda okuyucuları neler bekliyor?
D.S.: Bu kitapta aslında şimdiye kadar konuştuğumuz konuların daha detaylı hali bulunuyor. Ebeveynler kendi tutumlarının farkına varacak, davranışlar üzerindeki etkilerini daha iyi gözlemleyecekler. Çoğu bölümde görüşmelerimde yaşadığım örneklerden ve çocuklarımla kurduğum diyaloglardan söz ediyorum. Ayrıca bebeği sütten keserken ne yapılır konusundan okul öncesine nasıl hazırlamalıyız sorusuna kadar geniş yelpazede fikirler edinecekleri bir kitap oldu. Tabii benim için en önemlisi yolculuğumuz. Çünkü ebeveynlik, çocukluğumuza uzanan bir yolculuktur. Kendi yaralarımızı iyileştirebilirsek her anlamda daha sağlıklı çocuklar yetiştirebiliriz.