4 Şubat Dünya Kanser Günü. Kanser ile ilgili toplumsal bilinci artırmak amacıyla belirlenmiş bir tarih. Hem aile bireylerinde kanser vakası yaşamış bir insan, hem de bir hekim olarak bu 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde benim farkındalık mesajım şu: Kanser önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır ve bunun için ihtiyacımız olan hızlı, uyumlu ve entegratif bir mücadeledir.
Öncelikle kanser teşhisi konulduğunda, bu ölümle sonuçlanacak bir yolculuğa çıktığımız anlamına gelmez. Toplumun bu yöndeki karamsar ve yanlış bakış açısı aşılması gereken ilk bariyerdir. Kanser hastaları için ikinci aşamada çoğunlukla kabulleniş gelir ve ardından kanserle nasıl savaşabileceği yönünde sorgulama ve arayış başlar. İşte umut ancak bu noktada doğar. Hasta ve yakınlarının tüm olumsuz yorumlara kulaklarını tıkayıp mümkün olduğunca pozitif düşünmeleri ve yaşamlarının olağan akışını sürdürmeleri önemlidir. Burada tek fark, hepimizin her an başına gelebileceği gibi bir herhangi bir hastalık hayatlarına girmiştir ve sonunda hastalık bittiğinde hayat yine devam edecektir.
Kanser hastalığının tedavisine ne kadar erken başlanırsa o kadar iyi netice alınması mümkün olmakla birlikte her seviyede modern ve tamamlayıcı tıbbın sunduğu tedavi yaklaşımları vardır. Kanser tedavisinde modern tıbbın sunduğu ameliyat, kemoterapi, radyoterapi, ilaç gibi tedavi şekillerinin yanı sıra biorezonans tedavisi, ozon tedavisi, serum takviyesi, yüksek doz C vitamini takviyesi gibi birçok destek vardır. Beslenme, hemen her hastalıkta olduğu gibi kanser hastalığının tedavisinde de kritik bir role sahiptir. Kanser hastalarına özel beslenme planları tedaviye büyük ölçüde destek vermektedir. Çoğu vakada hastanın ve yakınlarının psikolojik açıdan destek alması önemlidir. Tüm bunların doğru bir kombinasyonu, kanseri tedavi edilebilir bir hastalık kılar.
2008 yılında önce o an için 32 haftalık hamile olan kız kardeşim meme kanserine, hemen ardından da annem karın zarı kanserine yakalanmışlardı. Her ikisi de kanserin en kötü özelliklerini taşıyorlardı ve hatta annemin ömrünün birkaç ayla sınırlı olması bekleniyordu. Bu süreci öncelikle bir hasta yakını olarak deneyimledim. Kız kardeşim ve annemin tedavileri modern tıbbın uygun gördüğü şekilde önce ameliyat, ardından kemoterapi ile sürerken bir yandan da o dönem yeni tanıştığım biorezonans metodu ile tedavilerine destek vermiş, bu doğrultuda o zaman tahmin bile edemeyeceğim “biorezonans ile kanser tedavisi” alanında yeni ve uzun bir yolculuğa çıkmıştım.
Kanser tedavisinde biorezonans
Bu yolculuk yaklaşık 12 yılda yüzlerce kanser hastası ile yaptığımız biorezonans ve ozon tedavileri ve uluslararası konferanslarda konuşmacı olarak uygulamalarımızı tüm dünya hekimleri ile paylaşmamla bugüne dek ulaştı. Bu arada kız kardeşim ve annemin durumlarını merak ediyorsanız hemen söyleyeyim ki ikisi de çok şükür iyiler. Kendilerine uygulanan altı aylık tedavi sonucunda tek bir kanser hücresi bile kalmadı. Kız kardeşim, geride bıraktığımız yıllarda üçüncü kez anneliği tattı.
Son 12 yılda tedavisine destek verdiğimiz yüzlerce kanser hastamız oldu. Her birinin kendisine özel psikolojik ve fiziksel durumlarına, hastalığın yapısı ve boyutuna göre değişmek üzere farklı seviyelerde faydalar sağlandı.
Elbette hiçbir yöntemden tek başına mucize beklememeliyiz. Biorezonans yöntemi, ne tek başına mucizenin adıdır, ne de kemoterapi, radyoterapi gibi modern tıbbın sunduğu önerilerin bir alternatifidir. Biorezonans yöntemi, kanser tedavisinde etkin bir tamamlayıcı tedavi yaklaşımı sunar. Bunu en önemli rolü olan bağışıklık sistemini güçlendirebilmesi, toksik yükü azaltabilmesi, kanser hücrelerinin frekanslarını tespit edip ters frekanslarının verilmesi yoluyla nötrleştirebilmesi maharetine dayandırır. Ayrıca kanser oluşumunda büyük rol oynayan kronik enfeksiyonların giderilmesi, asit baz dengesini destekleyen tedavi protokolleri, matrix arınma ve çeşitli detoks terapi programları ile kanserden korunma amaçlı terapi sistematiği de sunmaktadır. Bilindiği gibi, her hücrenin kendine özgü bir titreşimi, yani frekansı vardır. Kanser hücreleri de bir frekansa sahiptir. Biorezonans tekniği, kanser hücrelerinin kişiye özel olarak yaydıkları frekansları tespit etme ve ters frekansları yoluyla nötrleştirme imkanı verir. Her bireyin her doku ve hücresinin frekansları tıpkı parmak izinde olduğu gibi kendisine özgü olduğundan doğrudan hastalıklı bölgeye özel bir tedavi yapılabilmektedir.
Kanser hastaları için biorezonans, ameliyat öncesi ya da sonrasında, kemoterapi, radyoterapi gibi diğer uygulamalarla eş anlı olarak da uygulanabilir. Bırakın kemoterapi, radyoterapi ile negatif etki oluşturmayı, aksine kemoterapinin etkinliğini arttırırken, bulantı, kusma, halsizlik gibi yan etkilerini azaltabilmektedir. Biorezonans metodunun hiçbir yan etkisi yoktur.