Yapmak ya da yapmamak
Jon Kabat-Zinn farkındalığa ulaşmak için 7 kuraldan söz eder. Her biri bir diğerinden önemli kurallar yaşamı yaşanır kılmak adına önem arz etmektedir.
Yargısızlığın, kabul etme tercihinde bulunabilmenin, sabretmenin, güvenli bir yaşam içinde olmanın, hırstan arınmış bir yaşam sürdürmenin, her sabah yeniden kurulan dünyaya her sabah taze bir başlangıçla merhaba diyebilecek acemi bir beyne sahip olmanın ve nihayet işleri oluruna bırakabilme cesareti gösterebilmenin farkındalığa ve anda olabilmeye giden yolun temel taşları olduğundan dem vurur Zinn…
Ne var ki geriye dönüp baktığımızda bu özellikleri kullanmadığımız gerçeği ile karşılaşırız. Anda olmak yerine, geçmişin tozlu raflarında eşelenirken ya da geleceğin belirsizliğinde debelenirken buluruz kendimizi. Heyhat! Tüm bunlar yaşanırken “şimdi”, çoktan tarihteki yerini almış olur. Şimdide kalmak oysa son derece önemlidir. Anı yaşamak, anı değerlendirmek ancak anın farkındalığıyla mümkün olur.
Danışanlarımla terapi süreçlerinde davranışsal bazı çalışmalar yapmamız gerekir. Genelde bu zamanlarda pratiğe yönelik dirençlerle karşılaşırız. Pratik yapmadan hemen kısa yoldan bir şeyler elde etmenin kolaylığına kaçmak isterler. İşte o zaman bu 7 kuralı oturur onlarla konuşurum. Her bir kuralın yaşantımıza kattıklarından yaşamdan örneklerle tartışırız, konuşuruz. O vakit genelde farkındalığın bizatihi kendisini yaşar danışanlarım. İçlerinden sadece sabretmenin bile yaşantımız içindeki önemini fark ettiğimizde şaşırır kalırız. Gelin görün ki, günlük yaşam içinde tam da beceremediğimiz, ya da yanlış uyguladığımız bir haslettir sabır…
Pratik yapmayı hayata uygulamaktan farklı görenler yapıp bırakma eğiliminde olurlar. Bisiklete binmeyi öğrendikten sonra bir daha bisiklete binmeyenler gibi. Bir görev algısı içinde sadece işe odaklanmak içselleştirmenin önünde bir engel gibi işlev görür. Oysa bir davranışın uyumsal serüveni onu içselleştirmekle başlar. İçselleştirme de davranışa kendinden bir şeyler katmakla gerçekleşir.
Uygulamak, deneme yapmak demek değildir. Böyle kabul edersek bu durum semantik bir yanlışın içine düşmemize yol açar. Uygulamak; hayata uyarlamak, yaşarken o davranışı yaşamın içine yedirmek, monte etmek olarak algılanırsa yaşamın bizatihi kendisi pratik hale gelmiş olur. Olması gereken de budur.
Deneyip, olsa da olmasa da daha sonra bırakmak; dostlar alışverişte görsün misali görünüşte bir şeyler yapmaktan öte bir şey değildir. İnsanların çoğu tam bu noktada belki de bir iki cılız denemeden sonra vazgeçmeyi tercih edebiliyorlar. Üstelik bu tercihin çoğu zaman farkında da değiller. Oysa onlardan istenen sabırla hedeflediklerini elde edinceye kadar pratiğe devam etmektir. Sabırla ilmek ilmek örmektir bu süreci… Beklenti oluşturmak çoğu kez sonuçları olduğu haliyle kabul etmeyi engeller. Sürece odaklanmak sonuç ne olursa olsun; iyi, kötü, güzel, çirkin olduğu haliyle kabul etme cesaretini kazandırır insana. Denemek, ama sonuç alınsa da alınmasa da daha sonraki adımda vazgeçmek hem süreç hem de sonuç bakımından verimsiz bir durumdur. Pratiğe döküp yaşama monte edilmediği takdirde denemek cılız bir girişimden ibaret kalır. Ne sürece ne sonuca bir katkısı yoktur.
İnsanlar devamlı bir şekilde pratik yaptıklarında, elde ettikleri deneyimleri yaşamlarına uyarladıklarında, sürece kendiliklerinden bir şeyler kattıklarında ve bu konuda kararlı bir çaba içerisinde olduklarında; hem farkındalıkları artacak, hem de sağlıklı, başarılı, huzurlu, mutlu ve güvenli bir dünyanın içinde yaşıyor olacaklardır.