Üniversitede öğrencilere ders veriyor olmam bir şey değiştirmiyor, evet onlara karşı rahatım ancak özellikle tanımadığım kişilerle iletişimimde ya da kongre gibi konuya aşina insanların olduğu yerlerde kendimi hiç iyi hissetmiyorum, her an bir pot kıracağım, bir yanlış yapacağım korkusu sarıyor beni ve ben resmen tutukluk hissediyorum, konuşamıyorum, söze giremiyorum, konuşmayı sürdüremiyorum bir zaman sonra ne diyeceğimi konuşmaya nasıl devam edeceğimi bilemez hale geliyorum, sanki bütün bildiklerimi unutmuşum gibi hissediyorum…
Peki o an aklından neler geçiyor ve sen ne hissediyorsun?
Hah işte şimdi takılıp kalacaksın, ne konuşman gerektiğini bilemeyeceksin; ya aptalca şeyler söyleyeceksin ya da hiçbir şey… Öylece ortada kalacaksın, bütün gözler üzerinde iken millete rezil olacaksın…
Bütün bunları düşünüyorken bedenen neler hissediyorsun?
O an sadece düşeceğim aşağılık durum beni korkutuyor, oradan çıkamayacakmışım gibi hissediyorum, kalbim çarpmaya başlıyor, nefesim yetmiyor bu yüzden derin derin nefesler almak ihtiyacı hissediyorum eğer ayaktaysam başım dönüyor gibi oluyor…Ve en sonunda kendime söylenmeye başlıyorum; salak şey Allahın beceriksizi iki kelimeyi bir araya getiremiyorsun bir de hoca olacaksın, hay senin hocalığına… Gibisinden kendime aşağılık laflar etmeye başlıyorum…
***
Ayşe’nin aktardıkları size de tanıdık geliyor mu?
Aslında bu gibi konuşmaları hepimiz yaparız. Ancak Ayşe bunu biraz daha yoğun yaşıyor. İç ses diye tanımladığımız bu durum; kendimiz hakkındaki düşünce inanış ve duygulardan gelen yıkıcı benlik örüntüleridir. Eleştirel ve öfkeli bir bakış açısıyla yaklaşıldığı için kişinin gelişmesine değil, bloke olmasına ve bir çıkış bulamamasına neden olur. Daha çok aile ile başlayan erken dönem etkileşim ve öğrenmelerin bir sonucudur.
Anne babaların kendilerine özel düşünce ve duyguları vardır. Bu düşünce ve duygulardaki olumsuzluklar maalesef çocuklara yansır. Doyurulmamış, aksine aşırı doyurulmuş ya da istikrarsız bir şekilde karşılanmış olan ihtiyaçlar, daha sonraki yaşam dilimlerinde çocukların bir takım savunmalar ya da şemalar geliştirmelerine neden olur. Bu şemalar işte bizim bu günki içseslerimizin kökenini oluştururlar. Başka bazı faktörlerin etkisiyle birleşince bir kimlik olarak ortaya çıkarlar.
Varsayımlar ve temel inançlardan oluşan şemalar çocukluktan gelir. Onlar yaşama uyum süreçlerimizdir aslında ve bu yüzden doğruluk ve yanlışlıkları tartışılmaz. Oldukları gibi kabul edilirler. Üstelik o zamanlarda işimize de yaramışlardır. O zamanlardaki yaşamımızın anlamlandırılmasında ve sorunlara çözüm bulmamızda yardımcı olmuşlardır. Katkıları yadsınamaz.
Ne var ki belli bir dönemden sonra artık yeni bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdırlar. Tıpkı eski günlerdeki gibi hiç bir denetime tabi tutmadan kabul edildiklerinde sorun yaratırlar.
Uyumsuz varsayımları (eğer başarısızsan değersizsindir) ve temel inançları (ben değersizim, ben başarısızım) değiştirmeyi öğrenmek, gün içerisinde beliren olumsuz ve çarpık otomatik düşüncelerin sayısını azaltmaya yardımcı olur. Duygusal durumların değişimi için böyle bir farkındalık gereklidir. Böylesi bir yöntemle yeni varsayımlar ve temel inançlar geliştirmek sıkıntınızı azaltabilir ve davranışlarınızı yeni inançlarınızla tutarlı bir şekilde değiştirmenize yardımcı olabilir.
Ebeveynlere bu konuda çok iş düştüğünü söylemeye gerek yok. Lütfen şimdi bir kez daha düşünün; çocuklarınıza davranırken iç seslerinizin ne kadar farkındasınız?