Çok genel bağlamda söylemeye çalışırsak, zihinsel ve duygusal iç çatışmaları çözümleyen, bu çatışmalardan doğan gerginlik ve kaygıları, korkuları, huzursuzluk ve çöküntüleri azaltıp gideren, ruhsal uyumu geliştiren, kişinin kendisiyle barışık olmasını sağlayıp diğer kişilerle ilişkilerini olgunlaştıran bütün yol ve yöntemler Psikoterapi adını hak edebilir. (Prof.Dr. Cengiz Güleç. Psikiyatri ve Psikoterapilerin ABC’si. HYB. Ankara. 2003)
Psikoterapist, psikolojik destek ihtiyacında olan kişilere profesyonel bir çerçeve dahilinde destek veren, aldıkları psikoterapi eğitimleriyle terapi konusunda uzmanlaşmış kişilere denir. Psikoterapistler bireylerle, gruplarla, çiftlerle ya da ailelerle> Hiç kimse doğal terapist değildir.
Özellikle son zamanlarda bazı kişilerin çeşitli adlar altında ( tabela üzerinden de olsa) halkı yanıltmaya yönelik “Psikoterapist” unvanlarıyla arzı endam ettiklerine tanık oluyoruz. Kuantum, nefes egzersizleri, hipnoz ve kişisel gelişim eğitimleri gibi isimlerin ardına gizlenerek basbayağı psikoterapi yapıldığını biliyoruz.Kendilerini yaşam koçu, N.L.P'ci, kuantum terapisti, biyoenerji uzmanı, hipnozcu v.b. isimler altında tanıtan kişilere karşı dikkatli olmanızda özellikle ruhsal sağlığınız açısından yarar vardır.
Yurt dışında farklı eğitim seçenekleri varsa da psikoterapi eğitimi Türkiye'de sınırlı birkaç alt alan kapsamında verilmektedir. Mesleki standartlara göre, sadece tıp, psikoloji, psikolojik danışmanlık ve rehberlik eğitimi almış fakat bu eğitimi psikoterapist olabilmek için gerekliliği öngörülen eğitimlerle bir üst seviyeye yükseltmemiş, dolayısıyla psikoterapi üzerine uzmanlaşmamış kişiler terapi desteği vermemelidir. Bunları yapanların kendileri de çok iyi biliyorlar ki; ister doktor, ister psikiyatr, ister psikolog, isterseniz psikolojik danışman olun, eğer kendinizi psikoterapiye yönelik ek eğitimlerle zenginleştirmemişseniz nereye ne yazarsanız yazın bu işi başaramazsınız.
Corsini, (2012) bir yazısında terapi yöntemleriyle terapistlerin kişilikleri arasındaki yakın ilişkiden söz eder. (Corsini & Wedding, “Modern Psikoterapiler” . Kaknüs Yayınları. 2012). Freud’dan Aaron T. Beck’e kadar gerçekten her bir başarılı terapist kendi kişiliklerine uygun bir kuram ve metadoloji benimsemiş ya da bizzat üretmişlerdir. Psikanalizden, Bilişsel Davranışçı Psikoterapi yöntemlerine kadar çok farklı terapi türleri hep bu temel anlayış üzerine şekillenmişlerdir. Buradan hareketle, aslında alınan eğitimlerin de başarılı bir terapistlik için yeterli gelmeyeceği söylenebilir. Bu yüzden Corsini; “Kişiliğe uygun olmayan kuram ve yöntemler mutluluk ve başarı getirmeyeceklerdir” der…
Psikoterapinin verimli sonuçlanabilmesi için psikoterapist ve danışan arasında, "iyileştirici ittifak" olarak tanımlanan “rapportun” sağlanması gereklidir. Rapportun sağlanabilmesinde birey olarak psikoterapistin kendi kişiliği de önemli rol oynar. Yine bu yüzden denebilir ki, herkes psikoterapist olamaz. Buyurgan iletişim yöntemiyle psikoterapiyi gerçekleştirmeniz çoğu zaman mümkün değildir. Rapport, bir kez sağlandı mı devam eder diye de bir kural yoktur. Kırılgan olan bu temel özelliğin korunması ve sürdürülmesi esastır. Bu sayede terapist ile danışan arasında güvene dayalı, samimiyet ve anlayışın temel alındığı bir ilişki oluşur. Bu ilişki, verimli ve olumlu sonuç almayı hedefleyen bir terapi için gereklidir. Daha henüz terapinin başında danışan ile terapistin birlikte koymuş oldukları hedeflere ancak bu anlayışla ulaşılabilir.
Artık halkımız her geçen gün bilinçlenmektedir. Sadece tabeladaki “psikoterapist” yazısına bakarak terapi olamayacaklarını bilmektedirler. Terapistin aldığı eğitimler ve tecrübe, danışanlar için esaslı bir yol göstericidir.
Nitekim; “Ayinesi iştir kişinin lâfa (tabelaya) bakılmaz”!