Konuya eşek kulaklarıyla meşhur Frigya kralı Kral Midas’tan bir mitolojik öyküyle başlamak istiyorum. Kral Midas’ın kulakları dışında bir diğer önemli hikayesidir bu. Günlerden bir gün şarap tanrısı Bacchus’ün öğretmeni ve babalığı olan Silenos kaybolmuştur. Köylüler sarhoş halde onu bularak kralları Midas’a getirirler. Midas yaşlı adamı bir süre yedirir içirir ve güzel bir şekilde ağırlar. Daha sonra Silenos’u arayan öğrencilerine götürür. Bacchus bu durum karşısında Midas’a “dile benden ne dilersen” diyerek, istediği her şeyi onun için yapabileceğini söyler. Midas dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini ister. Her ne kadar Bacchus bu isteği biraz uygun görmese de yine de kabul eder. Midas sevinçle Bacchus’ün huzurundan ayrılır. Eve doğru yol alırken yolu üzerindeki meşe ağacından bir dal koparır ve o dalın aniden altına dönüştüğünü görünce çok heyecanlanır. Şaşkınlık içinde gerçekten dokunduğu her şeyin altına dönüştüğüne şahitlik eder. Bir zaman sonra evine döndüğünde hizmetkarlarından mükellef bir sofra hazırlamalarını ister. Sofraya oturup yiyeceklere dokunmaya başlamasıyla birlikte o heyecan, sevinç ve elde ettiğini düşündüğü güç adeta bir kabusa dönüşür. Artık neye elini atsa altına dönüşmektedir. Ekmeği eline alıp ağzına attığında altına dönüşen ekmek neredeyse dişini kıracak olur. Bir anda tanımlanması mümkün olmayan bir garabetin içinde hisseder kendisini. Ne yapacağını şaşırmıştır. İsteğinden ve dolayısıyla bu eşsiz gücünden vaz geçebilir mi?. Bu şekilde devam edemeyeceğini anlayınca Bacchus’e danışmaya karar verir. Mecburen dua etmeye başlar. Başlangıçta bir güç ve isteklerinin kabulü olarak gördüğü ve mutluluğu yakaladığını zannettiği bu musibetten bir an evvel kurtulmaya karar verir. Bacchus dualarını kabul eder. Paktolus nehrinde yıkanması karşılığında bu dertten kurtulabileceğini ona söyler.
Kral Midas’ın bu hikayesi “parayla saadet olur” inancını taşıyan günümüz insanlarının hazin sonlarını ifade etmesi bakımından dikkat çekicidir. Daha mutlu bir yaşam için para, güç, şöhret ve güzellik gibi dışsal faktörlerin varlığına inanan zavallıların o gücün ardına sığındıklarında yaşayacakları son bundan pek farklı olmayacaktır. Kaliteli yaşam sadece dış şartların iyileştirilmesiyle elde edilecek basitlikte olsaydı; bireylerin kendilerine, biricik yaratılmışlıklarına gerek kalmaz, cüzi irade mefhumu bir değer olarak ifade edilmezdi. Günümüz dünyasında hala insanların birçoğu makam, mevki, şan, şöhret, para ve güzellik gibi dışsal unsurları mutluluğun ana parametreleri olarak görüyorlar. Materyalist yaklaşımın forse etmesiyle farklı bir anlam kazanan maddeci tutum maalesef insanları gerçeklikten yoksun bırakıyor. Bu parametrelerin aracı unsurlar olarak mutlulukla ilgisi olsa da asıl ve kalıcı bir mutluluk için yeterli olmadıkları açıktır. Biliyoruz ama yapmıyoruz! Ne zaman ki bir ünlü intihar ederek ebediyete vasıl oluyor ancak o zaman onların görünen dünyalarından farklı bir karamsar yaşamları olduğunu anlayabiliyoruz. R. Williams intihar ettiğinde birçok insan şaşırmıştı, onun da bir insan olduğunu unutarak…
Kısacası dostlar, yaşam kalitemiz dış şartların iyileş(tiril)mesinden ve sahip olduklarımızdan ( “sahip olduğumuzu sandıklarımız” demek daha uygun…) öte ve önce; günlük yaşamımızı nasıl daha uyumlu, daha ilişkisel, daha doyurucu ve daha bütünsel (maddi ve manevi değerler birlikteliği) geçirebildiğimizle ilişkilidir. Asli değerlere sahip çıktığımız; empatinin illaki içinde boy gösterdiği daha insancıl bir yaşam biçimi inanın para, şan-şöhret ve güzellikten daha fazla mutluluk getirecektir. Üstelik bu tarz yaşam, mutlu olamadığımız anların dahi kıymetini bizlere fark ettirecek denli değerlidir.