Düşüncelerimiz görünen o ki mahşerin beş atlısından en önde geleni. Biraz sonra bu beş atlıyı açıklayacağım. Gerçi birinin diğerine üstünlüğü yok, her biri kendi içinde ayrı bir etkinliğe sahip olsa da, sanki yine düşünceler daha bir ön plandaymış gibi görünüyor.
Biz insanlar yani düşünen varlıklar, yaşadığımız olaylar ve maruz kaldığımız durumları takiben içinde beden tepkilerimizin de yer aldığı duygusal ve davranışsal süreçler yaşarız. Yaşanılan durum ve olayların bir sonucu olarak kabul edilen bu etkileşimde, herhangi bir farkındalık vetiresi yer almadığı zamanlar, sanki bu sonucun direkt olarak olaylar ve insanların kendilerinden doğal bir şekilde neşet ettiğini ifade ederiz. Oysa gerçek acaba böyle mi?
Günlük yaşam içindeki etkileşimlerde görev alan ve benim mahşerin beş atlısı olarak tanımladığım durum; çevresel faktörler (yaşanan olaylar), düşünceler, duygular, davranışlar ve bedensel tepkilerden oluşmaktadır. Yaşadığınız her olay ve maruz kaldığınız durumlarda bu beşlinin etkisini görebilirsiniz. Olay ve duruma bağlı olarak biri diğerinin önünde yer alabilir ancak bu diğerlerinin önemini azaltmaz. Bir an için dört köşesinde birer ayağı olan, dört ayaklı bir sehpa düşünün. Bu sehpanın her bir ayağının üstlendiği sorumluluk için %25’ lik bir yükten söz edebiliriz. Bu ayaklardan biri kırılsa etki derecesi için dörtte bir kayıpla bir sorun olmayacağı ve her hangi bir müdahaleye gerek duyulmadan sehpanın aynı pozisyonda kalacağı söylenebilir. Öyle ya, sadece dört ayaktan birinde sorun var! Ancak takdir edersiniz ki, durum hiç öyle olmuyor; o sehpa kırık olan ayak tarafından yere doğru bir düşüş yaşıyor. Kaba etki açısından baktığımızda aslında bir sorun yaşanmaması gerekiyordu. Ancak etkililik açısından değerlendirdiğimizde o bir tek ayağın etkisi sonuç itibariyle totalde topyekûn bir değişime neden oluyor. Ya oraya bu yeni duruma göre farklı bir pozisyon vermelisiniz ya da o artık dört ayaklı değil üçayaklı, denge merkezi tekrardan düzenlenmiş bir sehpa olacaktır.
İşte sözünü ettiğim mahşerin beş atlısı metaforundaki her bir unsur aynı böyle etkililik içindedir. Birini diğerine yeğ tutmak mümkün değildir. Biri diğerlerini pekâlâ etkileyebilmekte ve aynı zamanda sonuç üzerinde de etki meydana getirmektedir.
Bu beşlinin kendi aralarındaki etkileşimini şöyle bir örnekle açıklamaya çalışayım: varsayın ki, müdürünüz yanınızdan geçerken yüzünüze bakmadan sizi odasına çağırdı (olay/durum). Aklınızdan ilk geçen şey (bu bir imge de olabilir) sizin otomatik düşüncenizdir. Bu düşünce şu şekilde belirmiş olabilir; “eyvah kesin kötü bir şey olacak, adam yüzüme bile bakmadı”. O an, hemen oracıkta aklınıza gelen bu düşünceye “otomatik düşünce” diyoruz. Bu düşünce duruma özgüdür ve herhangi bir işlemden geçirilmemiştir. Aklımıza ilk geldiği hali ile otomatikman doğru kabul edilmiştir. Bu bazen sadece düşünce olarak değil, bir imge olarak da ortaya çıkabilir. Sonraki aşamada bu şekildeki düşünceyi bir duygu takip eder; o an orada içinizde bir sıkıntı belirebilir, belki de olabileceklerden korkarsınız. Bir taraftan düşüncelerin, diğer taraftan duyguların eşlik ettiği bu duruma son şekli davranışlar ve beden tepkileriniz verecektir. Bu arada kalbinizde çarpıntı ve sık nefes alma ve belki de ellerinizde titreme v.b. beden tepkileri gelişebilir. Davranışsal olarak da; elinizin ayağınızın karışması çevrenizdeki çalışma arkadaşlarınızdan yardım talebi ve hızlıca müdürün odasına yönelme davranışları sergileyebilirsiniz. Yavaş çekimde olası durumları dile getirmeye çalıştığım bu olayda, söz konusu aşamalar kısa süre içerisinde gerçekleşebilir.
Burada şöyle bir soru akla gelebilir. Peki, öyleyse bu gibi durumlarda herkes aynı tepkiyi mi verir, aynı belirtileri mi yaşar? Elbette hayır. Aynı durumu yaşayan bir başka çalışan daha farklı tepkiler verebilir. Zaten bu yüzden o düşünceler kişilere özgüdür. Hatta kişiden kişiye değişim söz konusu olduğu gibi, aynı kişide durumdan duruma da bir değişim söz konusu olabilir. Burada dikkat edilecek konu; olaylardan daha çok, yaşananlara yüklenen anlamın dört ana unsur üzerinde etkili olduğudur. Bizler olaylar karşısında dört ana konuda savaş veririz. Bunlar; düşünsel, duygusal, bedensel ve davranışsal alanlarımızdır. Bu dörtlü üzerinde olayların bizatihi kendilerinden çok, olaylara ilişkin yaptığımız yorumlar ve onları algılama biçimimizin etkili olduğuna lütfen dikkat ediniz.
Uzun sözün kısası; bakış açınız her şeyi değiştirebilir! Aklınızdan ilk geçenin mutlak doğru olduğunu nereden biliyorsunuz? Unutmayın, bir farklı bakış ve bir farklı sonuç mutlaka vardır.