Takip edenler hatırlayacaktır; Çocukluk çağlarındaki ihtiyaçların öneminden daha önceki yazılarımda söz etmiştim. Temel duygusal ihtiyaçlar olarak; güvenlik, istikrar, bakım, kabul edilme, bireyselliğin (ve biricik olduğumuzun) kabulü, kimlik algısı, rekabet, duygu ve düşünceleri ifade etme özgürlüğü, sınırların tanınması v.b. söz etmiştik. Çocukluk çağı ihtiyaçları, temel ihtiyaçlar olmanın yanında temin edilme özellikleri bakımından da önemlidir. “Bugün var yarın yok” ya da “biz öyle mi yetiştik canım, bunlar da çok şımartılıyor!” mantığından gidildiğinde olumsuz sonuçlar doğurabilecek önemli bir ihtiyaçlar kompleksinden söz ediyoruz.
Çocukluk çağı ihtiyaçlarının giderilmesi istikrarlı ve kararlı olmayı gerektirir. Çocukluk çağı temel ihtiyaçlarının yeterli miktarda ve düzenli bir şekilde karşılanması sağlıklı ve mutlu bir gelecek demektir. Dünya Sağlık Örgütünün sağlığı tanımlarken kullandığı terimlerden biri ruhen de sağlıklı olmaktır. Bedenen olduğu kadar ruhen sağlıklı olmak da önemlidir. Bedenen sağlıklı olan eğer ruhen sağlıklı değilse tam bir sağlıklılık durumundan söz edilemez. Ruhen sağlıklı olmak; zamanında, yeterli miktarda ve belli bir istikrar doğrultusunda karşılanmış ihtiyaçlarla mümkündür. Ebeveyn olmanın en temel gereklerinden biri işte bu ihtiyaçların karşılanmasında sorumluluk sahibi olmaktan geçer. Doğurmak ya da sadece maddi ihtiyaçlarını karşılamak yeterli değildir. “Yediğiniz önünüzde yemediğiniz ardınızda, sabahtan akşama kadar sizin için çalışıyorum daha ne istiyorsunuz?” Diyen nice babalar (ve belki de anneler) tanıdım. Böyle bir soruya verilebilecek tek cevap; “aynı şekilde bana sevgini de gösterebildin mi?” diye sormaktır.
Çocukluk çağı ihtiyaçları yeterli düzeyde, istikrarlı bir biçimde ve zamanında karşılanmadığı takdirde ileri yaşlarda; başta kişiler arası ilişkilerde olmak üzere, bireysel psikolojide bazı sorunların yaşanmasına neden olmaktadır. Zamanında karşılanmamış ihtiyaçlar şemalar dediğimiz yapıların gelişmesine yol açar.
Şemalar, erken dönemdeki sorunlarla baş etme yolları olarak kabul edilebilir. Başlarda işe yarayan bu modeller zamanla uyum bozucu bir hal alabilir.
Acaba hangi deneyimler çocukluk çağı ihtiyaçlarının sonraki zamanlarda sorun oluşturmasına neden olur?
Bir ihtiyacın fazladan karşılanması en az karşılanmaması kadar etkilidir. Sevgi ihtiyacının giderilmemesi nasıl ki, duygusal yoksunluğa neden olabiliyorsa abartılı ilgi ve sevgi de benzer şekilde sonuçlanmakta, gösterilen sevgi ve ilgi hangi yoğunlukta olursa olsun yetersiz algılanmaktadır. Bu yüzden “iyi ve güzel olandan” ne az verilmeli, ne de abartılı olunmalıdır. Ölçülü davranmak ideal olandır. Az verilen duygusal yoksunluğa, fazla verilen de narsizme neden olabilir.İhtiyaçlar bu yüzden yeterli miktarda, istikrarlı bir şekilde karşılanmalıdır ki, arzu edilen sağlıklı hale ulaşılabilsin.
Bir başka deneyim, çocuğun erken dönemlerde travmatik durum ya da durumlarla karşı karşıya kalmasıdır. Çocuğun zarar gördüğü ve mağdur edildiği durumlar güvenlik algısının problemli gelişmesine yol açar. Güvenli bir çevrede yaşamadığını düşünen çocuk, daha temkinli olmaya ve korku yaşamaya eğilimli hale gelir. Güvensizlik, bu yöndeki şemaların gelişimine zemin hazırlar.
Model alma bir diğer erken dönem yaşam deneyimidir. Çocuklarımıza hangi yönde örnek olduğumuza bakmamız gerekiyor. Sadece davranışlar anlamında değil, düşünce, duygu ve deneyimler bakımından da çocuklar ebeveynleriyle özdeşim kurarlar. Aile içi iletişimde sergilenen davranış modellerinden bireysel özelliklerimize kadar hemen her konuda model alınıyor olduğumuzu unutmamalıyız.
Kısacası; ebeveynlik zor zanaattir. Çocuğumuzun bedenen ve ruhen sağlıklı bir geleceğe sahip olmasında biz ebeveynlere düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getirmek durumundayız. İhtiyaçların maddi boyutlarının karşılanması yeterli değildir. Maddi ihtiyaçlar duygusal ihtiyaçlarla bir bütünlük içinde karşılanmalıdır.