Cildin anti-aging tedavisini yani “yaşlanma karşıtı” tedaviyi planlarken en önemlisi zamanlamadır. Zaman ve yaşanmışlık cilt yaşını belirlemede iç içe geçmiş durumdadır. Güneşe maruz kalma süresi, kötü koşullar altında yaşama süresi (hava kirliliği, çalışma ortamı), beslenmenin bozuk olup olmadığı ve süresi (hızlı kilo alıp-verme), uykusuz gecelerin sıklığı, sigara-alkol alımlarının miktarı, fazla mimikli olup olmamak, işte tüm bunlar cildin gerçek yaşını belirleyen unsurlardır. Elbette kronolojik yaşına göre yaşıtlarından daha iyi görünen ve hiçbir şeye ihtiyaç duymamış şanslı insanlar da vardır. Bu durum, kişilerin genetik özelliklerinin iyi olduğu, yani bu genç görünümün iyiliğinin kişinin ailevi yapısına bağlı olabileceği ile açıklanabilir.
25 yaşında bir genç hanım düşünelim; birkaç sene önce kısa sürede çok kilo vermiş olsun. Ayrıca bu yaşına kadar ne ebeveynleri ne de kendisi güneş koruyucu krem kullanmamış olsun. Üstelik bir de kış aylarında solaryuma girmiş olsun. Şimdi bu hanımın cildini değerlendirelim; kilo alıp vermek yüzünden yanakları ile burnu arasında belirgin bir oluklanma, yanaklarında iki parmak arasında sıkılığını-dolgunluğunu kaybetmiş bir cilt, alında-dudak üstünde güneş lekeleri ve ciltte su kaybına bağlı olarak mimik çizgilerinde belirginleşme. Bu senaryoya göre olabilecek cilt hasarlarını belirledikten sonra gelelim cilt yaşına; tabii ki 25 değil. Belki 35 ve üstü.
Verdiğim bu örnek, cildin gerçek yaşını belirlemede nelere dikkat ettiğimizi anlatabilmek ve akılda kalıcılığını oluşturabilmek adına yazmış olduğum bir senaryodur. Ancak ben tüm bunlar ışığında cildin anti-agingi için bir özet yaparken “zamanın önemini “ vurgulayacağım. Şöyle ki:
• Şu andan itibaren cildimizi her akşam uygun temizleyicilerle temizleyelim ve cilt yaşımıza uygun bir onarıcı kremimizi sürelim. Tedavi altındaysak da ilaç kremimizi aksatmadan kullanalım. Her sabah cildimizi yıkadıktan sonra gerekiyorsa nemlendiricimizi (ilave olarak gerekirse serumlar) sürelim ancak en son mutlaka güneş koruyucu kremimizi sürelim.
• 20’li yaşlardan itibaren göz çevremizi uygun gördüğümüz bir göz kremi ile nemlendirelim. Güneş gözlüklerinin kenarlarının metal olmamasına ve mümkün olduğunca kapalı olmasına özen gösterelim.
• 30’lu yaşlardan itibaren cildimizde hormonal etkilerin izlerini görmeye başladığımızda, konuya yoğunlaşmış bir hekime danışarak cildimizin ihtiyaçlarını belirleyelim. Şayet mimiklerimize bağlı istemsiz kas çalışmasına ikincil olarak kırışıklıklar başlamışsa “botulinum toksin” uygulamalarından ve/veya “vitamin ve hyaluronik asit” uygulamalarından faydalanabiliriz.
• 40’lı yaşlarda kilo ile ilgili problemlerimizi çözelim. Cildimizi menapoz dönemine hazırlayalım. Çünkü bu, hücrelerimizin su tutma kapasitesi ve üretim hızlarının yavaşlamasına bağlı olarak gelişen doku kayıplarını yerine koymak için en uygun dönemdir. Bu dönemde yine konuya yoğunlaşmış bir hekime danışabiliriz.
• 50’li yaşlarda menapozu iyi tanıyalım ve getirebileceği olumsuzluklara karşı cildimizi içten vitamin ve hormonlarla (mutlaka konusunda uzman bir doktor kontrolünde olmak şartıyla) destekleyelim. Neştersiz uygulamalar için kök hücre ve yağ dolgularının en uygun olduğu, ancak bu uygulamaların yetersiz kaldığı durumlarda da neşterli uygulamalardan (göz kapağı operasyonu, orta yüz germe, endoskopik mini lifting) faydalanabilriz.
• 60’lı yaşlarda her şeye rağmen ciltte sarkma varsa (yerçekimi kaçınılmaz), o halde önce cerrahi operasyon yapılabilir, sonra gerekiyorsa dokuları desteklemek amacıyla yerine koyma tedavileri (hyaluronik asit dolgu, yağ enjeksiyonu), en son aşamada da cildin daha sağlıklı olabilmesi için prp tedavisi (bknz.prp) ve hücresel beslenme (vitamin-mezoterapi) eklenebilir.
Daha ileri yaşlarda ek olarak, cilt için güneşten korumayı, beslenmeye dikkat etmeyi, stresten uzak kalmaya çalışarak yaşamayı, yürüyüşleri arttırmayı, hobiler edinmeyi (dans etmek, okumak, nefes terapileri almak, yoga yapmak) önerebilirim.
Dr. Betül Şengör'ün Cildiniz İçin Gençlik Sırları Kitabı'nın "Zamanlama" başlıklı yazısından alınmıştır.