Özellikle kadınlar için orta yaşların başlangıcı olan 40.yaş günleri ayrı bir önem taşır. Özel hayatları, kariyerleri, sağlıkları ve artık yer çekimine yenik düşmeye başlamış bedenleri için yeni adımlar atmak ya da zamanı durdurmaya çalışmak söz konusudur. Pek çok kadın hayatın tadına yeni yeni varmaya başladığı 40 yaşına girdiğinde, kendini olgun ama hala genç hisseder. Her ne kadar artık 20’li yaşlardan uzaklaşmış ve 50’li yaşların menapoz dönemine yaklaşmışsa da gençliğini yakalamak ve korumak için geç değildir.
40’lı yaşlarını süren kadınların aynaya baktıklarında kendilerinde fark edebilecekleri yaşlanma belirtileri nelerdir? Ve bu belirtileri hızla geriye çevirme konusunda neler yapabiliriz? Senenin bu ilk haftasında sizlere bu konuda oldukça faydalı bilgiler vereceğim.
Aynaya baktığınızda ne görüyorsunuz?
Yaş aldıkça çenemizin sivriliği kaybolmakta, eş zamanlı olarak yanaklarımız yer çekiminin etkisiyle aşağıya sarkmaktadır. Üstelik biraz da kilo alınca özellikle 40'lı yaşlardan itibaren görüntümüz artık gençliğini ve diriliğini kaybetmektedir. Bu duruma birçok etken yol açmaktadır. Biz kadınlar özellikle hormonların etkisiyle ya daha genç görünürüz ya da daha yaşlı. Kadınlar her ay adet görür, çoğu kez en az bir hamilelik yaşar ve nihayet menopoza girer. Tüm bu dönemlere ek olarak bazen tiroid fonksiyonları bozulabilir, bazen insülin direnci olabilir bazen de hiçbir hastalık olmadığı halde sadece stres ile tetiklenen metabolik fonksiyon bozukluğu yaşayabilir. Ayrıca ara ara vücudunda ödemleri olur, uykusuzluğa bağlı cildi bozulabilir.
Yaşlanmak kaçınılmazdır!
Ancak biz anti-aging ile ilgilenen hekimlerin hedefi bu saydıklarımla nasıl mücadele edileceğini bilmek olmalıdır. 40’lı yaşların başında bir kadın olarak bunların hepsini birebir yaşadım. Bu nedenle kendime de danışanlarıma uyguladığım ya da önerdiğim her şeyi yaptığımı söyleyebilirim.
20’li yaşlarımızda yanaklar iki parmak arasına gelmeyecek kadar sıkı ve cilt yukarıda iken, 40 ve sonrasında cilt daha yumuşak -“yüzden makas almak” daha kolay-, şakaklar daha basık, cilt hafifçe inişe geçmiştir. 20’li yaşlarda dişler mineler açısından daha dolgun, alt ve üst dudakların hemen dibinden değerek başlar ve daha uzundur. Oysa 40 yaşından sonra dudaklardan daha geride, daha az dolgun olup; ilave olarak dudaklar yumuşamış, dudak üstü ciltte dişlerin gölgelerini (smoker lines) göstermeye başlamıştır. Hatta sadece dişler değil çene kemiği, orta yüz kemiği (implantların girdiği maksilla kemiği), şakak kemiği, alın kemiği de kemik üretiminin yavaşlamasına bağlı olarak çökmeye başlamaktadır.
Orta yüz kemiklerinin çökmesi, yağ dokusunun aşağı inmesi burun ile yanak arasındaki (nasolabial) katlantının sebebidir. Burası bizi en yorgun gösteren yerdir. Şakak kemiklerinin olduğu alandaki dolgunluk azaldığında, ciltte sarkma veya yumuşama olduğunda bu durum; göz çevresindeki kırışıklıkların daha derin görünmesine hatta göz kapaklarının yanlardan sarkmasına ve ileride kapanmasına neden olmaktadır.
Çene çevresi ve boyun ise zaten yumuşak yerlerimiz olup, bir de üzerine 40 yılın yaşanmışlığı eklenince bu bölgedeki çöküntü alanları, göz çevresi ve üst yanak çıkıntısının daha kötü görünmesine neden olmaktadır.
Çözüm, eksileni yerine koymaktır.
Bu bölgenin eski dolgunluğuna gelebilmesi için gerekirse kalsiyum içerikli ürünler, derin enjeksiyon şartıyla kemik üstüne konabilir ya da daha kolay olanı hyaluronik asit uygulamaları ile eksileni telafi etme uygulaması yapılabilir. Natürel görünümün korunması için her zaman eksileni yerine koyma “o eski ben gibi olma” mantığı ile tedavi planlandığında daha genç ve diri görünebiliriz.
Özetle bu yaşlar ve menapoza kadarki dönem için önerilerim;
Kilo aldığımızda yüzümüzün ağırlığı (dolgunluğu) artınca aşağıya sarkma hızı da artar. Kilo almak ya da dolgun bir yüze sahip olmak kırışıklıkları yok ediyor görüşü hem doğru hem de yanlıştır. Çünkü kilo her zaman yaşı büyük gösterdiği için kırışıksız bir görünüme rağmen genç gösteremeyiz. Kilomuzu masaya yatıralım ve sağlıklı bir şekilde fazla kilolarımızdan kurtulalım. Gerekirse bir doktor rehberliğinde anti-aging gıda takviyelerinden faydalanalım.
Mimiklerimizin kontrolü için gereken yerlere kişiye özel lokal botulinum toksin uygulayabiliriz. Cildin sıkılaşması için düzenli olarak cildi uyaralım. Bu uyarıyı bilinçli ellerde roller, mikrodermabrazyon, kimyasal peeling, ve bazı cihazlarla (IPL, radyofrekans), evde haftalık ve günlük kremlerle yapalım. Boşluklara ve dalgalı görünümlü alanlara su çekme yeteneği olan hyaluronik asit uygulayabiliriz. Ayrıca PRP gibi, kök hücre gibi hücresel bakımları da senelik olarak planlayabiliriz. Elbette tüm bunların hepsini bir seferde yapmak mümkündür. Ayrıca zamana yayarak, yapabildiğimiz ile başlayıp ilerleyebiliriz.
Siz değerli okuyucularıma sağlığı yerinde, uykusu düzenli, neşesi bol, gençliği ve diriliği daim olan uzun yıllar diliyorum.
“Kendi neslinizin en iyi görüneni, kronolojik yaşınızın en sağlıklısı olmanız dileğiyle…”
Dermatolog Dr. Betül Şengör