Betül Topaklı / Milliyet.com.tr - Elif Güler, 1995 yılında İstanbul’da doğdu. Annesi öğretmen, babası serbest meslek sahibi olan Elif, dünyaya gözlerini diğer bebeklerden farklı olarak açtı. Bir ablası olan Elif, her 750-1000 doğumda bir görülen Down Sendromu'yla doğmuştu. Nedeni henüz tespit edilemeyen bu genetik farklılık, tipik bir yüz siması, badem biçimli göz, düşük kas yoğunluğu, sarkık dil, el ayasında yarık, ayak başparmağı ile ikinci parmak arasında genişlik gibi tipik belirtilerin bazen bir arada bazen de birkaçının görülmesiyle kendini gösteriyordu. Bu nedenle Elif doğduğunda herkesin ona karşı tepkisi farklıydı.
Down Sendromu genelde hafif-orta dereceli zihinsel engele neden oluyordu. Bu nedenle Down sendromlu bir çocuğun mevcut potansiyelini ortaya çıkarabilmesi için doğumdan başlayarak onu hayata hazırlayacak özel destek verilmeliydi. Elif’in ailesi özellikle annesi bu desteği kızına vermeye çoktan hazırdı. Down sendromlular okuyamaz, öğrenemez, konuşamaz, matematik yetenekleri gelişemez, kendisini ifade edemez ve yardıma muhtaç olur sözlerinin hiçbiri onu etkilemedi. Cesaretini kırmadığı gibi aksine perçinledi.
'ELİF’İ FARKLI BİR ÇOCUK OLARAK GÖRMEDİM'
Elif’in annesinin farklı bir bakış açısı vardı. İşe olumsuzlukları hayatından çıkarmakla başladı. Elif’in bir kalbi ve canı vardı. Onu ablasından farklı görmedi. Normal bir çocuk yetiştirir gibi büyüttü. Evlerinde kural olmadığı gibi Elif’in hayal dünyasının gelişmesini sağlayacak her türlü araç gereç de (dergiler, resimler, kitaplar, boyalar, ambalaj kâğıtları, kurdeleler, düğmeler, balonlar) mevcuttu. Elif evde civciv besliyor; kedi, köpek, kuş, hamster gibi hayvanlarla büyüyordu.
Kızı için hiçbir fedakârlıktan kaçmayan anne emeklerinin karşılığını ise kısa zamanda aldı. Çünkü Elif 7 aylıkken konuşmaya, 5 yaşındayken de okuyup yazmaya başladı. Elif için artık eğitim hayatının başlama vakti gelmişti. Ancak bu durum onun ve ailesinin düşündüğünden daha zorlu bir süreç olacaktı. Elif, o günleri şöyle anlattı:
“Çocukluğum annem, ablam ve evimizdeki hayvanlarla oynamakla geçti çünkü sokakta oynayabileceğim arkadaşım yoktu. Anneleri çocuklarına ne öğretiyorsa benden uzaklaşıyorlardı. Ben de okula başlayacağım, arkadaşlarım olacak diye seviniyordum. Neşeyle okula kayıt yaptırmaya gittim ancak hiç düşündüğüm gibi olmadı. Çünkü okullar beni öğrencileri olarak kabul etmedi. Çocukların benden korkacağını ve ailelerin de beni istemeyeceklerini söylediler. Tabii ki bu çocukların düşüncesi değildi, okul müdürleri ve öğretmenler böyle düşünüyordu. Bu nedenle okul serüvenim biraz üzücü geçti. Okul okul geziyorduk ama her yerden kovuluyorduk. Kurslar da aynıydı. Örneğin resim kursuna gidiyordum. Ancak beni diğer çocuklardan ayrı, uzakta bir yere oturtuyorlardı.”
YAŞADIKLARINI YAZARAK İFADE ETTİ
Yaşadıkları olaylar Elif’i yazmaya yöneltti. Elif bir taraftan duygularını yazdığı şiirle ifade ediyor, diğer taraftan öğretmen olmak istiyordu. Ailesi bu konuda da Elif’i destekledi. Elif büyümüş, güzel bir genç kız olmuştu. Çocuklar Elif’i, Elif’te onları çok seviyordu. Bu nedenle lisede çocuk gelişimi bölümünde okudu. Elif, bol maceralı lise hayatının sonunda çok ünlü bir bebek mağazasında işe başladı. Keyfi yerindeydi, ona hiç ayrımcılık yapmıyorlardı. Herkes gibi o da işini başarıyla yapıyordu. Hatta çalıştığı iş yeri Elif’in çıkardığı 'Rüzgar Beni Nereye Sürüklerse' adlı ilk şiir kitabına sponsor bile oldu.
‘KENDİMİ KABUL ETTİRMEKTE ZORLANACAĞIM’
Elif, liseyi bitirmiş bir işe de girmişti ancak üniversiteyi de okumak istiyordu. Tabii ki bu isteğini de gerçekleştirecekti. Hem çalıştı, hem de üniversite sınavına hazırlandı. Çalışmasının sonucunu kısa zamanda aldı ve İstanbul Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü’ne girmeye hak kazandı. Elif, “Mezun olmam için 4 dersim kaldı. Ancak biliyorum ki mezun olduktan sonra bile çocukların olduğu kurumlarda çalışmak için kendimi kabul ettirmekte zorlanacağım” diyerek yürekleri dağladı.
“İşaret dili, görme engelliler (Braille) alfabesi, takı, tiyatro ve drama kurslarına gittim ve söz konusu alanlarla ilgili sertifikalarım var. El becerim gayet kuvvetli. İyilerin ve kötülerin dünyasında kendimi ifade etme yolum ise her zaman yazmak oldu. Çünkü ne yaparsa yapsın ‘Elif herkesin gözünde farklı biri’. Bu yüzden ikinci kitabımın adını ‘Kuyruklu Down’ koydum. Kitabımın her cümlesinin çok özel anlamları var. Şu anda İzmir’de ablamla beraber yaşıyorum. Ev işlerini birlikte yapıyoruz. Piyano eğitimi almıştım, piyano çalıyorum, kitap okumayı çok seviyorum. Aynı zamanda örgü örüyorum. Direksiyon dersleri alıyor, spor yapıyorum. Hikâye ve masal kitapları yazıyorum.”
Elif, Down sendromlu bireylerin duygularına ise şu cümlelerle tercüman oluyor: “Biz her şeyin farkındayız. Her şeyi biliyoruz, hissediyoruz, anlıyoruz fakat siz neden kabuğumuza çekildiğimizi bilmiyorsunuz. Yani bir şekilde kendimizi saklıyoruz. Başarısız olmaktan, yanlış yapmaktan ve azarlanmaktan korkuyoruz. Çünkü gizli bakışların ve farklı davranışların farkındayız. Kitaplarımda yaşadıklarımdan, yaşayamadıklarımdan ve bana yaşatılan yalnızlık duygularımdan bahsediyorum.”
Elif’in ‘Kuyruklu Down’ kitabımda yer alan bir şiiri ise şöyle:
CAMBAZ
İplerde yürüyorum durmadan
Bu benim işim
Durup sizlere bakıyorum oradan
Bir görüntü geçiyor
Şuradan
Tutunuyorum iplere
Sıkıca
Elim acıyor, dayan Elif diyorum
Yetişmeye çalışıyorum
Yetişemiyorum
Uçmaya çalışıyorum
Uçamıyorum
İpler dolandı
Açamıyorum
Avazım çıktığı kadar
Bağırıyorum
Rüzgarın sesi,
Sesimden kuvvetli çıkıyor
Heyyy! Beni duyuyor musunuz?
Duyamıyorsunuz tabii
İplerde yürürken
Düşünüyorum durmadan
Siz beni göremiyorsunuz…