31.10.2014 - 11:55 | Son Güncellenme:
Psikiyatri Uzmanı Sümer Öztanrıöver, yaptığı açıklamada, sezaryenle doğum oranlarının tüm dünyada hızla arttığını söyledi. ABD’de sezaryen ameliyatı 1965-1986 arasında yüzde 4.5 iken günümüzde yüzde 24’e çıktığını belirten Öztanrıöver, "Ülkemizde 1998’de yüzde 13.9 olan oran, 2013’de yüzde 52’ye çıkmıştır. Özel hastanelerde yüzde 90’lara dayandığı görülmektedir. Elbette bu durumun ekonomik, sosyal ve siyasal nedenleri vardır. Ancak medyatik travmatizasyon, ciddi oranda doğum korkusu geliştirmekte ve sezaryen oranlarını artırmaktadır" dedi.
"SEZARYEN NORMAL DOĞUMA ORANLA 4 KAT RİSKLİ"
"Sezaryen ameliyatı, tıbbi bir gereklilik olduğunda anne ve bebeğin hayatını kurtaran bir operasyondur" diyen Öztanrıöver, şunları kaydetti:
"Ancak korkular nedeniyle bu ameliyat, tıbbi bir gereklilik olmadan da tercih edilmekte. Oysa bu operasyon, bir karın içi müdahale olup anne hayatı bakımından normal doğuma oranla 4 kat riskli. Yenidoğan sorunları da sezaryen doğumda 7 kat fazla görülür. Normal doğum, anne ve bebek açısından her şey yolunda gittiğinde, ideal olandır. Medyada doğumun ele alınış şekli, korku filmlerinde duyduğumuz türden canhıraş bir çığlık, koşuşturma, yakın plan annenin yüzünde beliren dehşet ve panik ifadesi, yediden yetmişe herkesi travmatize etmekte. Medyanın yaygınlaşmasının sonucu, acının dayanılmaz olduğu pompalamasıyla yetişen kuşaklar, gebe kaldıklarından itibaren doğumla ilgili kaygıları başlamakta. Filmlerdeki korkunç doğum sahnelerini izleyen küçükler ise doğum konusunda erken yaşlarda travmatize olmakta. Ayrıca kadın olmayı, acı çekmekle eşdeğer görüp büyümekten de korkar hale gelmektedirler. Bu durum da cinsel kimliğe yönelik olumsuz bir algıya yol açabilir."
"SEZARYEN AĞRIYI DOĞUMDAN SONRAYA ERTELİYOR"
Sezaryenin çok kısa, kolay, ağrısız olarak algılanmasının sezaryen tercihine yol açtığını ifade eden Öztanrıöver, "Oysa durum tam tersidir. Sezaryen, ağrıyı doğumdan sonraya ertelemektedir. Normal doğum yapan biri, doğumdan hemen sonra ayağa kalkıp bebeğini emzirip bakımını yapabilir. Sezaryen ameliyatı geçirmiş biri ise ağrılarından dolayı, değil bebeğine bakmak, yataktan bile yardımsız kalkamamaktadır. Bir hafta on gün süren iyileşme döneminden sonra ancak ayağa kalkabilmektedir. Normale dönmesi ise bir ayı bulur. Ameliyat sonrası yaşanabilecek enfeksiyon, ağrı, barsak sorunları varsa, kişinin normal yaşamına dönme süresi daha da uzar. Tüm bu durumlar çiçeği burnunda annenin, bebeği ile yaşama uyum sürecini geciktirmektedir" diye konuştu.
"EBELİK KURUMUNUN İSMİ 'DOĞUM KOÇLUĞU' OLMALI"
Doğum korkusunu oluşturan durumların, "zor doğum hikayeleri dinleme, filmlerdeki korkunç doğum sahneleri, daha önceki doğumlarda yaşanan travmatik deneyimler ve bilgisizlik" olduğunu anlatan Öztanrıöver, şöyle devam etti:
"Yapılan araştırmalar, gebelik sırasında doğuma ve anneliğe hazırlık eğitimlerine katılmanın sadece doğum korkusunu azaltmakla kalmayıp, ayrıca doğumda komplikasyon görülmesini ve müdahaleli doğum oranını da azalttığı görülmekte. Ebelik sisteminin gelişkin olduğu ülkelerde doğum korkusunun az, sezaryen oranlarının düşük olmasının daha sağlıklı nesiller yetiştireceği açıktır. Medyada doğumun ele alınış şekline karşı, ülkemizde, ebelik kurumuna hak ettiği yeri ve itibarı geri vermek için adını ‘Doğum Koçluğu’ olarak değiştirmeliyiz. Bu bizim gelecek nesillere olan borcumuzdur. Artık toplum olarak bu konuda bilinçlenmeliyiz. Korkulardan arınmamızın zamanı geldi de geçiyor bile. Belgesellerde hayranlıkla izlediğimiz mucize doğum eylemini, neden insanlardan esirgeyelim? Filmlerde-dizilerde normal doğumun, içgüdüsel ve mucizevi doğasının işlenmesi, kadınların doğum ve annelik konusunda kendine güvenlerini ve yetkinliklerini artıracaktır."