Bel ağrısı birçok sebep dolayısıyla ortaya çıkabilir. Bel ve bacak ağrısı çoğu zaman bel fıtığının habercisidir. Ancak her bel ve bacak ağrısı çeken hastaya da ‘bel fıtığı’ teşhisi koymak oldukça yanlış bir tutum olacaktır.
Bel fıtığını taklit eden pek çok hastalık vardır. Basit bir spor yaralanmasından romatizmaya, enfeksiyon hastalıklarından kansere ve bel kaymasına kadar birçok hastalık bel ve/veya bacak ağrısıyla ortaya çıkabilir. Bu nedenle ilk olarak teşhisin tam anlamıyla ortaya konması gerekiyor. Çünkü tedavide başarı, doğru teşhisin konmasından geçer. . Bunun için de ilgili uzman hekime müracaat etmek gerekir. Hekim hastanın şikâyetlerini dinleyecek, muayenesini yapacak ve hastalığıyla ilgili tüm tetkik ve tahlilleri isteyecektir.
Gelişen teknolojilerle birlikte artık hastayı radyasyona maruz bırakacak röntgen filmleri de önemini yitirmiştir. Belden iğne yapılıp içeriye kontrast madde verildikten sonra film çekilmesi tekniği (myelografi) de giderek daha az kullanılmaktadır. Çünkü günümüzde görüntüleme teknikleri çok ilerlemiş ve artık hastanın belinden iğne yapılmasına gerek kalmayacak seviyeye gelmiştir. Aslında noniyonik kontrast maddelerin kullanım alanına girmesi iğne tekniğinin yan etkilerini hayli azaltmıştır. Fakat buna rağmen bizzat iğne tekniğinin kendi yan etkileri olabildiğinden dolayı myelografiden mümkün mertebe uzak durmakta yarar vardır. Bunun yerine güçlü manyetik rezonans cihazları tercih edilmelidir.
Hastalığı teşhis etmek için kullanılan bir diğer yöntem ise EMG’dir. Bu yöntem ile hastada bulunan bozuklukların sinir dokusu mu yoksa kas dokusuna mı ait olduğu ortaya konmaktadır. EMG ile yapılan muayene, cerrahın ameliyat kararını bile etkileyebilmektedir.
Bel ve/veya bacak ağrısı bulunan bir hastada bazen bilgisayarlı tomografi, genellikle de manyetik rezonans gibi ileri tetkik yöntemlerine başvurulur. Ancak kemik dokusuyla ilgili patolojilerde bilgisayarlı tomografinin daha iyi görüntü sağladığı göz önüne alınarak bazı durumlarda her iki teşhis metodu beraberce kullanılabilir. Elde edilen görüntüler mutlaka klinik bulgularla desteklenmeli, aralarında uyum aranmalıdır. Uyum yoksa bu durum izah edilmelidir. Bunun dışında kemiklerin kuvvet ve yoğunluğu hakkında fikir edinmek ve osteoporoz teşhisini kesinleştirmek amacıyla kemik yoğunluk ölçümlerine de başvurulabilir.
Yapılan bu tahlil ve tetkiklerle tanı net bir şekilde ortaya konulacaktır. Tanının ardından da tedavi hazırlıklarına başlanabilir.
Nöroşirurji Uzmanı
Doç. Dr. Ahmet Yıldızhan