Zordur bu ülkede kadın olmak.
Aile, iş ve sosyal hayatta kadın kimliğiyle "ben de varım!" diyebilmek. Varlığını görünür, kabul edilir, saygı duyulur kılmak.
Kadını ötekileştirme eğilimi, erkeğin dört bir koldan kayırılıp yüceltildiği çocukluk yılları itibariyle başlar. Tek görevi erkeğin kahraman olmasına izin vermek olan, var olmaları ancak yanlarındaki erkeğin varlığıyla anlam kazanan, girdikleri her ortamda ve karşılaştıkları herkese karşı dikkatli olmaları öğütlenen, az konuştukça, az güldükçe, sakladıkça, gizlendikçe takdir edilen kadınlar, masallar aracılığıyla kulaklara dolmaya başlar sinsice. Özgürlük en iyi ihtimalle şımarıklık, sosyalleşme fazla rahatlık, cinsellik ayıptır eğer bir kadın mevzu bahis ise.
Sonra masalların sonu gelir ve minik kadınlar büyür. Gerçek hayat tüm ağırlığıyla karşılarındadır. Her ne kadar aydınlanma, modernizm derken günümüzde artık bir şeyler değişmeye başlamış da olsa kadın hala öteki olmaya devam eder pek çok açıdan. Belirli bir gruba ait kültürel seviye, eğitim düzeyi, dünya görüşü, toplumsal bakış açısı gibi faktörler kadının yerini söz konusu ortamda bir miktar değiştirebilir elbette. Fakat neticede hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız bir birey olmasına, toplumun her alanında eşitlikçi bir yaklaşımın nesnesi olmasına izin verilmez. Erkeğe tanınan (ve aslında insan olmanın gerekleri arasında yer alan) hak ve özgürlüklerden bütünüyle yararlanmasının önüne geçilir bir şekilde. Öyle ki kimi zaman en basit gündelik aktiviteler bile büyük bir kriz haline gelebilir öznesi bir kadın olduğunda. Unutmayalım; bu ülkede hala kocasından habersiz markete gidemeyen, telefonu geç açtığı için şiddet gören, dört duvar bir evin içine hapsedilen, dış dünyayla bağlantısı asgari düzeyde tutulan kadınlar yaşıyor. Nerede kaldı bu kadınların anne olmak dışında hareket edebilmeleri, iş hayatında kendine yer edinebilmeleri, kariyer, unvan, toplumsal konum ve söz sahibi olabilmeleri... Çünkü kadın söz konusu olduğunda üzerinde yaşadığımız coğrafyayı kara bir bulut gibi saran ağır, basık, kirli, kokuşmuş bir anlayış var hala: kadın kendini sakınmalı ve birileri tarafından korunmalı daima! Muhtaç, zayıf, etkisiz, edilgen bir kadın anlayışının hükmü tam olarak geçmedi ne yazık ki bu topraklarda.
Söz konusu anlayış kendi içinden bir nefret doğurur. Kimi zaman istenildiği gibi zapt edilemeyen kimi zaman elde edilemeyen kadın figürleri, bilhassa erkeklerin içinde onlara zarar verme güdüsü yaratır. Yaşama ve genel olarak dünyaya karşı beslenen tüm kötü duygular; açlık, kompleks, eksiklik gibi her türlü olumsuz his kadınlar üzerinde toplanır ve onlara bir şekilde hükmederek, çoğu zaman zarar vererek dışa vurulur. Kadınlar erkeklerin yaşama dair mutsuzluklarının, tatminsizliklerinin ve başarısızlıklarının kurbanı olur.
Tüm bu yaklaşımların genel toplumsal yansıması ise kadının yaşamın hemen her alanında ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmesi sonucunu doğurur. Özellikle iş hayatı söz konusu olduğunda kadının, bir erkeğe göre kendini, bilgi ve becerilerini kabul ettirme, sahip olduğu nitelikler için üsleri tarafından takdir toplama konusunda daha fazla çaba harcaması gerekir. Atomu parçalamaktan daha zor bir işi başarmak; çalışan kadın imajına dair ön yargıları parçalamak için ekstra emek sarf etmek ona düşer.
Başta da söylediğim gibi, kadın olmak, anne olmak, çalışan bir "kadın birey" olmak gibi kavramlara bakış açısı konusunda bazı pozitif dönüşümler yaşamıyor değiliz günümüzde. Ancak toplumun pek çok kesiminde hala bu kavramlara ve genel olarak kadına karşı hastalıklı bir bakış açısı olduğu gerçeğini de görmezden gelemeyiz. Eğer öyle olmasaydı her Allah'ın günü çeşitli sebeplerle erkek şiddetine, türlü toplumsal psikolojik vahşete kurban edilen kadınların haberlerini duyup okumazdık. Okumaktan bıkmazdık... Beşikten mezara kadınların yaşadığı zorluklara şahitlik edip kahrolmazdık...
Mücadele devam etmek zorunda öte yandan. Kadın algısı konusunda bu toplumun geçirmesi gereken köklü değişimin peşi asla bırakılmamalı. Kadınların sesi ve kimliği bastırılmaya çalışıldıkça hep bir ağızdan bağırmayı sürdürmeliyiz. Kadının bağımsız birey olarak var olabilme mücadelesine korkmadan, sinmeden, yüreklice destek vermeyi bilmeliyiz. Elimizden ne geliyorsa...''Nefes alıyorsak umut var demektir,'' derler ya, bu ülkede kadınsan ve tüm kötülüklere rağmen hala nefes alabiliyorsan umut değil belki ama şansın var demektir! Çünkü hepimiz, kadın ve erkek eşitiz.