10.10.2014 - 16:18 | Son Güncellenme:
İlk tüp bebeğin dünyaya gelmesinin üzerinden tam 37 yıl geçti... Yıllar içinde tıbbın bugün geldiği nokta, bu durumdaki ailelere düne göre daha fazla çocuk sahibi olma şansı sunuyor. Günümüzden 20-30 yıl öncesinde tüp bebek tedavisinde imkansız olan tedaviler artık yerini yeni umutlara ve başarılı yöntemlere bırakıyor.
Kök hücre sperm ve yumurta üretimi ile imkansız ortadan kalkacak
Çiftlerin çocuk sahibi olamamasının en önemli nedenlerinden biri olan yeterli sperm ve yumurta üretimi sağlanamaması artık tarih oluyor. 20 yıl kadar önce bir kişide yeterli sperm veya yumurta üretimi olmaması tedaviyi sonlandırıyordu. Yakın geleceğin en heyecan verici gelişmelerinden biri olan kök hücre sperm ve yumurta üretimi çiftlere yeni umut kapısı açıyor. Henüz çok yeni olan bu yöntemle ilgili büyük umutlar beslediklerini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Prof. Dr. Arıcı “İşte bu yeni uygulama hepimizi çok heyecanlandırıyor. Hiçbir şekilde spermi olmayan bir erkeğin ya da yumurta üretimi biten bir kadının kök hücrelerinden sperm ve/veya yumurta üretimi sağlanabilirse tıp dünyasında çok büyük bir miladın da başlangıcına tanık olacağız. Şu anda bu yöndeki çalışmalar henüz emekleme aşamasında olsa da yeni gelişmeler kaydediyoruz” diyor. Bir diğer önemli konunun ise, embriyolardaki genetik sorunlar olduğunu belirten Prof. Dr. Arıcı “Örneğin, kromozomlarında sayısal bir hasar, belirli bir gende eksiklik ya da yanlış yapılanma gibi sorunların teşhisini koyabiliyoruz ve ‘bu sorunludur’ diyerek o embriyoyu transfer etmiyoruz. Ancak yakın gelecekte gen tedavisi embriyolara uygulanabilecek; bunun etik boyutları da araştırılıp değerlendirilerek hayata geçirilebilecek” diyor.
Müjde, baba oldunuz!
Daha önceleri sperm sayısı çok düşük, hatta “0” olan erkeklerin baba olmalarına hiçbir şekilde imkan olmadığını ancak bu durumun tersine döndüğünü belirten Prof. Dr. Arıcı, “Bu anlamda günümüzde önce mikroenjeksiyon tekniğinin keşfedilmesi ve kullanılması, spermin direkt testisten alınabilmesi ve kullanılabilmesi ciddi boyutta sorunu olan erkeklere de sağlıklı çocuk sahibi olma imkanı verdi” diyor.
Başarı oranı hızla artıyor
Özellikle teknolojinin gelişmesiyle tedavide kullanılan ilaçların daha doğal hale getirilmesi, tedaviye cevabın ne şekilde olması gerektiği ve bunun değerlendirilmesi konusunda hekimlerin tecrübe kazanıp daha faydalı olmaya başlamaları bu sebeplerin başında geliyor. Günümüzde başarı oranının %60’lara kadar yükseldiğini belirten Prof. Dr. Aydın Arıcı, bunun pek çok sebebi olduğunu söylüyor: “Laboratuvar ortamında embriyoları beslemek için kullanılan sıvıların besin değerinin anlaşılması, embriyonun gelişimine yardımcı olabilecek ek aşamaların keşfedilip kullanılabilmesi başarı oranını artıran en önemli sebeplerden biri.”
Yeni dondurma yöntemi ile embriyolar zarar görmüyor
Devrim niteliğindeki gelişmelerden birinin embriyo dondurma tekniğinde yaşandığını ve son 5 yıl içerisinde önemli gelişmeler kaydettiklerini belirten Prof. Dr. Arıcı “İstatistiklere göre günümüzden 5 yıl öncesine kadar, dondurulup çözülmüş embriyo transferlerindeki hamilelik oranı, aynı kişilerde taze embriyo transferlerindeki hamilelik oranının yarısıydı. Örneğin; taze embriyo transferinde %40 bir başarı oranı varsa, dondurulup çözülen embriyo grubunda bu oran %20’ye iniyordu. Bugün vitrifikasyon (camlaştırma) tekniğiyle dondurulmuş embriyoların transferinde, taze embriyo transferine göre bile bir miktar daha fazla başarı söz konusu. Birincisi; embriyolar iyi bir şekilde dondurulmuşsa hiçbir şekilde zarar görmüyor; hatta çözüldüğünde sorunlu olanlar yaşayamadığı için güçlü olanların transfer edilmesiyle hamilelik oranları daha yüksek seyrediyor. İkincisi ise, rahmin gelişimi daha iyi kontrol edilebildiği için dondurulmuş embriyolarda daha iyi bir zamanlamayla başarı yüzdesi artıyor” diyor.
PGT ile çoğul gebelik riski azalıyor
20 yıl öncesinde çoğul gebelik riskinin çok yüksek oranlarda olduğunu ve bu oranın hızla azaldığını belirten Prof. Dr. Arıcı bunun sebebini şöyle açıklıyor: “Embriyoların hangisinin daha sağlıklı olduğu bilinmiyor, bu nedenle hepsi birden transfer ediliyordu. Bu durum da çoğul gebeliklere neden oluyor, erken veya sakat doğum riskine yol açıyordu. Günümüzde gerek PGT (Preimplantasyon Genetik Tanı) gerek embriyoların diğer değerlendirme testleri sayesinde embriyoları daha rahat seçebiliyor, çoğul gebelik riskini de ciddi bir şekilde azaltmış bulunuyoruz.”
Mikrometrik tıraşla her şey kontrol altında
1990’larda laboratuvar ortamında ko-kültür adlı bir teknikle rahimden biyopsi alınıp o hücrelerin yanında embriyo beslendiğini söyleyen Prof. Dr. Arıcı, bilimsel gelişmeler sayesinde hücrelerin ne salgıladığının analizlerinin yapıldığını ve artık bugün o sıvıların laboratuvar ortamında kullanılmaya başlandığını ifade ediyor. Böylece bu alanda biyopsi yapmak tarihe karışırken, enfeksiyona ve yapışıklıklara sebebiyet verme gibi bazı sakıncalar da ortadan kalkıyor. Mikrometrik tıraşın önemli bir gelişme olduğunu belirten Prof. Dr. Arıcı “Geçmiş yıllarda, sert kabuğu olan embriyoların kabuğunun delinmesi (assisted hatching), yani diğer adıyla embriyo kabuğu tıraşlaması sırasında yumurtaya ve embriyoya zarar verilebiliyordu” diyor ve ekliyor; “Oysa bugün lazer teknolojisi sayesinde, 1 milimetrenin %1’i kalınlığındaki bir duvar hiçbir zarar vermeden delinebilir hale geldi.”
Ultrasonla 2 milimetrelik parça dahi görülebiliyor
Prof. Dr. Arıcı, yıllar öncesinden farklı olarak günümüzde tüp bebek tedavisinde kullanılan malzemelerin de evrim geçirdiğini belirterek ekliyor: “En önemli gelişmelerden biri de ultrason kullanımında oldu. 20 yıl öncesine göre artık ultrasonla 2 milimetrelik bir parçayı bile görebiliyoruz.” Aynı zamanda embriyo transferinde kullanılan tüplerde de gelişme olduğunu belirten Prof. Dr. Arıcı “Kateter isimli ince tüplerin yapıldığı madde ve yumuşaklık derecesi de ciddi anlamda değişti; yumurta toplama işleminde kullanılan iğnelerin kalibresi de daha kullanışlı hale geldi” diyor.