02.11.2023 - 06:45 | Son Güncellenme:
Derleyen: Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr - Diş problemleri hemen her yaşta kişilerin günlük hayatı için can sıkıcı olabiliyor. Günümüzde uygulanan diş tedavilerinde kaybedilen dişlerin yerini takma ya da implant dişler alıyor. Ancak Japonya'daki Kyoto Üniversitesi ve Fukui Üniversitesi'ndeki bilim insanlarının yaptığı yeni bir araştırma, diş problemleri yaşayanlar için umut verici olabilir. 2005'ten yana yapılan bu çalışmalar, çürüyen ve yerinden çekilen dişler için yapılacak tedavilere çığır açıcı bir bakış açısı sunuyor.
FAZLADAN DİŞ ÇIKARMAK MÜMKÜN MÜ?
Japon araştırmacıların insan diş yapısına benzer özellikler gösteren fare kobayların üzerinde geliştirdiği formül, ilerleyen dönemde diş tedavisinde farklı gelişmelere sebep olabilir.Kobaylara ait bazı genleri silmeyi deneyen birçok araştırmacı, gen eksikliği sebebiyle deneyde kullanılan canlıların diş sayısında bariz azalmalar fark etti. Kobayların gösterdiği bu tepkimeler bilim insanlarını başka soruların cevabını bulmaya itti.
Normal yetişkin ağzında 32 diş bulunmasına rağmen doğuştan gelen nedenlerden dolayı insanların yaklaşık yüzde 1'inde bu dişlerin sayısı daha fazla veya daha az. Bu nedenle bilim insanları, yetişkinlerde dişlerin yenilenmesine dair ipucu olarak daha fazla dişe sahip olanların genetik nedenlerini araştırdı. Eğer genetik değiştirilirse fazladan diş çıkarabilmeleri mümkün olur muydu? Bu sorunun cevabını bulmak ise çok uzun bir zaman almadı.
DİŞ OLUŞUMUNUN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL
Araştırmanın baş yazarlarından biri ve Kyoto Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde kıdemli öğretim görevlisi olan Katsu Takahashi'ye göre diş gelişiminden sorumlu temel moleküller zaten tanımlanmış durumda. İnsan vücudu daha kuru üzüm büyüklüğüne gelmeden çok önce birçok organ ve dokunun büyümesini kendi içinde modüle edebiliyor.
Bu sebeple araştırma ekibi, özellikle diş gelişiminde BMP ve Wnt isimli proteinlerinin gelişmesini engelleyen USAG-1 isimli protein genini incelemeye aldı, USAG-1 için çeşitli antikorların etkilerini araştırdı. Çünkü USAG-1 isimli bu protein, diş oluşumlarının önüne geçen en büyük sebeplerden biri. Eğer USAG-1 engellenebilirse belki dişlerin yeniden büyümesi mümkün olabilir.
BAZILARININ DİŞLERİ YENİDEN ÇIKTI
Monoklonal antikorlar yaygın olarak kanserleri, artriti ve aşı geliştirmeyi tedavi etmek için kullanılır. Kobaylar üzerinde yapılan araştırmalarda USAG-1 hem BMP hem de Wnt proteinleri ile etkileşime girdiği için antikorların birçoğu kobayların doğum ve hayatta kalma oranlarının zayıf olmasına yol açtı.
Bu antikorla yapılan deneyler, BMP sinyallemesinin farelerdeki diş sayısını belirlemek için gerekli olduğunu ortaya çıkardı. Üstelik dişlerin yeniden büyümesi için tek bir uygulama yeterliydi. Böylece bilim insanları USAG-1 proteinini bloke eden ilacı geliştirdi ve bu sayede bazı kobayların dişleri yeniden çıktı. Daha sonra bu ilaç insanlarla benzer diş yapısına sahip gelinciklerde de aynı faydaları gösterdi.
Peki, bulunan bu yöntem insanlarda etki edecek mi? Takahashi, "Gelincikler, insanlara benzer diş yapısına sahip hayvanlar. Bir sonraki planımız, antikorları domuz ve köpek gibi diğer hayvanlar üzerinde test etmek" diye açıkladı.
UMUT VADEDİYOR, 2030'DA UYGULANABİLİR
Araştırmacılar, bundan sonraki süreçte genetik faktörlerin etkili olduğunu düşündüğü anodonti rahatsızlığına sahip kişilere bu tedaviyi uygulamakta oldukça niyetli olduklarını dile getirdi. Yaklaşık 100 kişiden 1'inde görülen anodonti, 6 veya daha fazla dişi olmayan kişilerin sahip olduğu bir rahatsızlık. Genetiğin çok büyük bir yer oynadığı anodonti hastalığında konuşmadan çiğnemeye kadar birçok olumsuzluğa davetiye çıkabilir. Eğer deneyler sonucu ortaya çıkan bu keşif anodontiye sahip kişilerde de etki gösterirse dişlerini kaybeden birçok kişi için yeni bir tedavi yöntemi sunacak.
Çalışma, diş eti ve diş etiyle ilişkili dokularda meydana gelen kayıpların bölgede aynı dokuların gelişmesiyle tedavi edilmesi üzerindeki faydalarını gösteren ilk çalışma olmasıyla birlikte şu anda yalnızca implantlar ve diğer yapay önlemlerle çözülebilen klinik bir sorun için yeni bir terapötik çerçeve sunuyor.
Takahashi ve ekibi 2025'e kadar güvenlik çalışmalarının, 2028'e kadar ise doz çalışmalarının tamamlanması için çalışmalara başladı. Eğer her şey planladıkları gibi giderse 2030 yılında tedavi uygulamaya koyulabilir.