05.11.2021 - 18:39 | Son Güncellenme:
Ablası için böbrek bağışçısı olan piyanist Ece Dağıstan Say, nakil sürecinde yaşadıkları ile ilgili bilgiler aktardı. “Bu naklin gerçekleşeceğini ilk günden beri biliyorduk. Tek dileğim, böbrek verebilecek kondisyonda olmamdı. Maalesef ben de bir sağlık sorunu yaşamıştım; ameliyat ve radyoterapi gibi süreçlerin yanında 5 sene boyunca bir ilaç kullanmak zorundaydım.” şeklinde konuşan Ece Dağıstan Say, detaylı bir hekim kontrolü evresini başarıyla atlatarak bağışçı olabildiğini sözlerine ekledi.
Ece Dağıstan Say, bu süreçte yaşadığı duyguları şöyle dile getirdi:“Donör olacağımı duyduğum an hayatımın en mutlu anıydı. Donör olmak benim için bir karar almak değildi; bu sadece hayatımda en sevdiğim insana can olmak gibi duygular yarattı bende. İkimiz de çok şanslıydık ki, iki kardeşin doku uyumu adeta bir anne kız doku uyumu kadar yüksek seviyedeydi.”
'İKİMİZ DE ÇOK İYİYİZ'
Nakil sonrası hem ablasının hem de kendisinin sağlık durumlarının çok iyi olduğunu vurgulayan Ece Dağıstan Say, “Benim hayatımda hiçbir değişiklik olmadı, hatta belki de verdiği motivasyon kaynaklı çok daha aktif bir yaşama geçtim diyebilirim. Ablam da gayet iyi, birçok kısıtlaması kalktı. Kendine elbette iyi bakıyor ve kontrollerini düzenli yapıyor. Güzel, huzurlu bir hayat yaşıyor.” şeklinde konuştu.
'DONÖR OLMAK HİÇBİR RİSK TAŞIMIYOR'
Donör olmaya karar verme süreci ile ilgili de konuşan Ece Dağıstan Say, hekimlerinden ilk andan itibaren en doğru şekilde bilgi alabildiklerini vurguladı. “İyileştirme sürecinde öncelik donörün sağlığını korumak oluyor. Zaten öncesinde bana yapılan detaylı taramanın amacı buydu. Doktorlar, donör olmamın sağlığımda yüzde 0.1 ihtimalinde bile tehdit yaratacağını düşünürlerse beni donör yapamayacaklarını anlattılar. Hatta gönüllü olduğumdan emin olmak için beni psikolojik bir gözlemden bile geçirdiler. Dolayısıyla donör olmak hiçbir risk barındırmıyor.” şeklinde konuşan Ece Dağıstan Say, bağış sonrasında kendini, hayatı ve hayatın getirdiklerini daha çok sevmeye başladığını da sözlerine ekledi.
'TOPLUMUN DOĞRU BİLGİLENDİRİLMESİ ORGAN BAĞIŞINI ARTIRACAK'
Kronik organ yetmezliğinin en başarılı tedavisinin organ nakli olduğunu belirten Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Alaattin Yıldız, konu ile ilgili önemli bilgiler verdi. “Ülkemizde ve dünyada organ naklinde en önemli sorun maalesef yeterli organ bulunamamasıdır. Şu anda en az 30 bin kronik böbrek yetersizliği hastası organ beklemekte ve bu hastaların yılda sadece 3.500-4.000’ine böbrek nakli gerçekleştirilebilmektedir.” şeklinde konuşan Prof. Dr. Yıldız, Organ Nakli Haftası’nın farkındalığın artırılması anlamında önemli olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Yıldız, toplumun doğru bilgilendirilmesi ile hem canlı hem de kadavra donör organ bağışında önemli bir artış yaşanacağına dikkat çekti.
'TÜRKİYE’DE BÖBREK NAKLİ SAYISI 4-5 KAT ARTTI'
Türkiye’nin böbrek nakli operasyonlarının gerek kullanılan cerrahi tetkik gerekse uygulanan tıbbi tedaviler açısından uluslararası standartta bir başarıyla gerçekleştirildiğini vurgulayan Prof. Dr. Yıldız, sözlerine şöyle devam etti:
“Ülkemizde böbrek nakil sayıları son on yılda 4-5 kat artış gösterdi. Bu artışta canlı vericiden böbrek nakillerinde artış daha ön plandadır. Dünyada böbrek nakillerinin daha büyük çoğunluğu kadavra vericiden yapılırken, ülkemizde ise yapılan nakillerin yüzde 20’si kadavradan gerçekleştirilmektedir. Kadavra verici temini konusunda ilerleme kaydedilmesi gerekiyor.”
'PANDEMİ SÜRECİNDE NAKİL AMELİYATLARI DEVAM EDİYOR'
Pandeminin organ naklinde olumsuz bir etki yarattığını da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Yıldız, “Pandemi öncesi yıllık ortalama böbrek nakil sayısı 3 bin 500-3 bin 800 civarında iken geçtiğimiz yılda 2 bin 500’e kadar düştü. Üstelik kadavra vericiden yapılan nakiller daha fazla etkilendi. Pandemi öncesi yılda 700-750 civarında yapılan kadavra nakil sayısı geçtiğimiz yıl 259’a düştü.” dedi.
Gerekli önlemlerin alınmasıyla birlikte ameliyatların devam ettiğini belirten Prof. Dr. Yıldız, organ nakli hakkında doğru bilinen yanlışlara da değindi. “Halk arasındaki böbrek vericiler için kullanılan ‘yarım kalma’ terimi yanlış algılara yol açmaktadır. Canlı böbrek verici adayları, böbrek fonksiyonları, gizli böbrek hastalığı, damarsal yapısı ve böbrek dışı diğer sistemler açısından çok ayrıntılı olarak incelenmektedir. Sözü edilen ayrıntılı incelemelerden sonra sorun saptanmadığı durumda, böbreğin alınmasının vericide gelecekte böbrek hastalığı gelişimini arttırmadığı birçok çalışma ile gösterilmiştir.” şeklinde konuşan Prof. Dr. Yıldız, organ bağışının dinen sakıncalı olmadığını da hatırlattı.
'BİR KADAVRA BAĞIŞI EN AZ 5 KİŞİNİN HAYATA TUTUNMASINI SAĞLAR'
“Dünyada en fazla sayıda canlı vericiden nakil yapılan ülkelerden biriyiz.” detayını paylaşan Prof. Dr. Yıldız, güçlü aile bağlarının bu noktada çok etkili olduğuna vurgu yaptı. Aynı oranın kadavra vericilerden yapılan nakiller için geçerli olmadığını da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Yıldız, “Milyon nüfus başına kadavra donör sayısı ülkemizde 7.3’tür. Yoğun bakımdan bildirilen beyin ölümü sayısı ve bu konuda yoğun bakım hekimlerinin farkındalığı artırılmalıdır. Ayrıca bildirilen beyin ölümlerinde yakınlarından onam alınma oranı ülkemizde yüzde 24’tür ve diğer ülkelere kıyasla daha düşüktür. Unutmayalım ki bir kadavra donör, iki böbrek, bir karaciğer, bir kalp ve bir akciğer nakli ile en az beş kişinin hayata tutunmasını sağlar.” bilgisini verdi.
Günümüzde kullanılan bağışıklık sistemini baskılayan modern ilaçlar ile böbrek naklinde erken dönem başarı oranının yüksek olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yıldız, sözlerini şöyle noktaladı:
“İlk yıl içinde çalışmayan böbrek oranı sadece yüzde 1-3’ler düzeyindedir. Bu başarı, hastaların nakil öncesi ayrıntılı nefroloji ve immünoloji açısından değerlendirilmesi, deneyimli cerrahi ekip ve nakil sonrası yakın takip ile sağlanır. Böbrek sağ kalım oranları canlı vericiden nakillerde, kadavra vericiden nakillere göre daha iyidir.”