Editörün Seçtikleri"Bu günümü Atatürk'e borçluyum"

"Bu günümü Atatürk'e borçluyum"

18.01.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Bu günümü Atatürk'e borçluyum"

Bu günümü Atatürke borçluyum

İlahiyat Fakültesi'nin ilk kadın mezunlarından "vaiz" Prof. Dr. Beyza Bilgin'in itirafı:

Prof. Dr. Beyza Bilgin, Türkiye'nin ilk kadın vaizi. Kuşağının, tüm diğer Atatürkçü kadınlarına benziyor. Aynı özgüven, aynı akılcı üslup, aynı yalınlık, aynı misyon - severlik.
Ancak Beyza Bilgin'in "misyonu" değişik. Çok erken yaşlarda "dinin çağrısını" duymuş içinde. Karşı koyamamış. Bir kadının İlahiyat Fakültesi'nin kapısından içeri girmesinin, tuhaf sayıldığı, başkaldırı ve bağımsızlık bileşimi olduğu yıllarda; Kimya Fakültesi'ndeki kaydını alıp, bu dünyaya adım atmış.
Yakın Cumhuriyet tarihinin kısa özeti ve çelişkili sentezi gibi gözüken bu kişisel serüvenin ilginç öyküsünü okuyacaksınız aşağıda. "Başörtü kavgasının" tarihine ilişkin anlattıkları özellikle çok düşündürücü!
Eskiden "mebus evleri" olan Bahçelievler'deki mütevazı evinin salonunda yaptık bu konuşmayı. Her haliyle bir orta sınıf evi sayılan bu evlerden "süper lüks milletvekili lojmanlarına" giden "demokrasi yolumuzu" düşündükçe içim çekildi.
Çay servisini konuşmamızı ilgiyle izleyen mimar eşi yaptı. Bir kızları Pınar, İngiltere'de "uluslararası ilişkiler" konusunda yüksek öğrenimde. 30 yaşındaki "özürlü" büyük kız Elif ise yanımızdan hiç ayrılmak istemedi. Prof. Bilgin, kendini adadığı mesleğinden arta kalan zamanını ilgi ve sürekli yardıma ihtiyacı olan Elif'in özel eğitimine ayırıyor.
Üzerinde siyah bir pantolon, kahverengi - beyaz desenli sade bir bluz var. Saçlarını ensesinde toplamış Beyza Bilgin. Yüzü makyajsız. Gözlerinde ışık var. Sesinde ise yaptığı hayat seçiminden sonuna dek emin onlan insanların tınısı!

- Bu alana nasıl girdiniz?
- Cumhuriyetin ilk döneminde yetiştim. Bize din dersi okutulmadı. Ben ortaokul, liseden mezun olduktan sonra din dersi hep arkamdan kondu. Halbuki bu alana çok ilgim vardı.
- Kuran kurslarına gitmez miydiniz?
- Gittim ama anlamadan... Kuran'ı anlaşılır biçimde öğretmiyorlardı. Din halbuki, benim için varlık sorunuydu. Hayatın anlamı, niçin yaşıyoruz, niçin varız, kim karar verdi bizim hayatımıza, bundan sonraki hayatımız ne olacak, bunların anlamı ne.. sorularına cevap arıyorum. Önce, kimya mühendisliğine girdim. Ama mutlu olamadım. Ömrüm böyle mi geçecek paniğine kapıldım. Kız yurduna giderken bir gün "İlahiyat Fakültesi'ni" gördüm. "Aradığım yer burası!" deyip, girdim içeri. Baktım öğrencilerin elinde sarı defterler. Defterler öyleydi, o zaman. Kuran okurken benim anlayamadığım yazılar yazıyordu üzerlerinde. Heyecanlandım. Demek, burada bunlar okunuyor diye düşündüm. Çıkıp, arkadaşlarla buluştum. Ve "fakültemi buldum!" dedim, Şaşırdılar. "Akıllı fakültesini bırakıp; buraya mı gireceksin? Artık kendinden geçer, bizi unutursun" dediler. Bu alemi bırakıyorum gözüyle baktılar bana.
- Sınıfta başka kız var mıydı?
- '60'ta mezun oldum, sınıfta üç kişiydik. Kızlar, sonra çoğaldı. Şimdi yarı yarıya.
- Tesettüre girmek arzusu uyanmadı mı?
- O zaman hiç yoktu. Ama ben hiçbir zaman açık giyinmemişimdir. Dekolte giyinmem. Mini sevmem. Makyaj yapmam. Bu meslekte kadın olmam, zaten yeterince dikkat çekiyor. Annem terzi ve modern bir kadındı. Atatürk devrimleriyle saçını açmış ve bir daha hiç örtmemişti. Ben ne açık oldum, ne kapandım. Baktım İslam'da saç da sorun değil.
- Kararı aileniz nasıl karşıladı?
- Önce üzüldüler. Sonra annem de Kuran'ı benimle birlikte öğrendi.
- Nasıl vaiz oldunuz?
- Arapçayı ben ancak ilmi düzeyde bilirim. O yıllarda hep bir Arap ülkesine gitmek hayalim vardı. Ama meğer kadın almazlarmış. Bilmiyordum ki. Zaten bizde de buna sıcak bakılmıyordu. Şevket Raşit Hatipoğlu rahmetli, "Ne yapacaksın o Arap ülkelerinde" diyordu bana; "Gel seni Avrupa'ya göndereyim..." O sırada Lütfü Doğan, Ankara Müftüsü oldu. Çantasını alıp, cüppesini, sarığını koyar; kazaları gezerdi. Arada bir beni de yanına katar, minibüse biner giderdik. Ben hanımlara, o beylere vaaz verirdik.
- Böyle mi başladınız?
- Bir müddet sonra Lütfü Doğan dedi ki; "başörtülü bir fotoğraf çektir; sana bir belge vereyim. Erkeklere de söyleyeceğim. Kadınları Cuma'dan sonra yollasınlar. Sen de vaaz edersin. "Şaşırdım. Kadın vaiz görmemiştim. Dedim ki, "Erkekler, bir sürü Arapça şey okuyorlar önceden. Ben bunları bilmiyorum..." Lütfü Bey, "Sen Fatiha biliyorsun ya!" dedi; "Onunla başlarsın. Sonra Türkçe anlatırsın..."
- Kadınlar tepki gösterdi mi?
- Hayır. Vaiz olarak camiye ilk gittiğimde, hep yaşlılar vardı. "Rica ediyorum; gelecek hafta kızınızı, torununuzu da getirin..." dedim. İkinci hafta baktım her yer dolu. Genç, genç hanımlar süslenmiş, beni bekliyor. Güvenlerine teşekkür ettim. Çok severim vaizliği. Yurt dışına gidince hala yapıyorum.
- İnsanları kolay mı etkiliyorsunuz?
- Etkiliyorum ama ben de etkileniyorum. Her sınıf insan gelip, çömeliyor. Çok çeşitli bir manzara oluşuyor.

- Kadın imam olabilir mi?
- Peygamber zamanında olmuş. Bu bir cemaat meselesi. En iyi bileni öne getirirler namazda. Cemaat derse ki: "Bizden iyi biliyor, önde olsun!" bu olur. Peygamberimiz de, vaktiyle kadını, erkekler arasında onun kadar bilgili kimse olmadığı için öne geçirmiş.
- İslamda bir kadın kimliği var. O kimlikle, Atatürkçü kimliğiniz arasında çatışma yaşadınız mı?
- Tersine. Atatürk olmasaydı; bu tahsili yapabilir miydim? Bugün çağın kadına verdiklerini, daha İslami buluyorum. Daha önceki dönemlerin kadın haklarını gasp ettiğine inanıyorum. "Kadının yeri evidir," demişler. Erkeğin yeri de evi. Ama eğitim, öğretim görmek için dışarı çıkmak gerekiyorsa, kadın da çıkmalıydı. Varlıklı ailelerin kızları sonuçta, özel öğretmenlerle ders gördüler. Diğerleri cahil kaldı.
- Yabancılardan ne tepki alıyorsunuz?
- Sık sık yurt dışından heyetler geliyor. Özellikle Almanlar. Papazı, sosyal bilimcisi, üniversite profesörü. İlk soru "İslam'da kadın!" oluyor. Beni başı açık görünce arkadan, "Siz herhalde çok sıradışısınız" diyorlar.

- Başörtü tartışmasına ne diyorsunuz?
- Başörtüsü tartışması, baş örtmek için mi, olay yaratmak amacıyla mı patlak verdi; bunu çözememişimdir. İlk olay, 1967'de bizde çıktı. Öğrencilerden biri, siyah, küçük bir başörtüsüyle, arka sıralara oturuyordu. Bunu ilk farkeden İnkılap Tarihi hocası oluyor. "Niye başını örtüyorsun? Çıkart" diyor. Kız direniyor. Hoca kızı sınıftan atıyor. Ertesi gün hoca derse geliyor. Kız yok. Ama 5 kız; başlarını örtmüş, en önde oturuyor. Hoca tabii köpürmüş. Bahriye Üçok da hocanın doçentiydi. "İslam Tarihi" doçenti. O da onları görüyor. Çok tepki gösteriyorlar. Bunun üzerine erkek öğrenciler de kızı müdafaa ediyor. Ve Bahriye Üçok içlerinden birini tokatlıyor. İki öğrenciyi disipline veriyorlar. Bunlar okuldan atılıyor. Olay gazetelere geçiyor. Resimler, beyanatlar. Ve tüm partilerden öğrencilere destek geliyor. Bahçeye çadırlar kuruluyor. Açlık grevi başlıyor. Dışardan otobüslerle yemekler geliyor. Civar vilayetlerden destekçi, çelenk, çiçek derken olay büyüdü. Her seferinde biraz daha başını örttü öğrenci. Biraz daha örttü. Şimdi hiç yok.
- Başörtülü avukat, doktor, hemşire olabilir mi?
- Mesleğin gereği neyse o yapılmalı. Öğrenciyken çocuklara şunu söylüyorum: "Sizin başörtünüzle ilgilenmiyorum. Protestonuza destek veren kesim, şu kadar yıl önce sizi ev dışına çıkartmıyor, okula göndermiyordu. Niçin medrese kapısında kimse boykot yapmadı? Ola ki sizi destekleyen modernistler, sizi kullanıyorlardır. İşleri bitince sizi tekrar eve gönderebilirler..."
- Dinde "reform" tartışmasında, bir kesim, "İslam'da reform, dinden çıkmakla eş anlamlı" diyor. Öyle mi?
- Hayır, ama bu kelime çok antipatik. Biliyorsunuz, çok kan döküldü Hıristiyanlıkta. Reform çok zor alındı.
- Yaşar Nuri Öztürk, bu nedenle yeniden yapılanma , "tecvid" sözcüğünü kullanıyor.
- Kabulu daha kolay. Ama şu anda ibadete ilişkin yapılan tartışmalar, bu da değil aslında. "Tecvid" bile değil. Tartışılanlar reform değil öze dönmek gerçekte..

- Kadın - erkek cenaze namazı caiz mi?
- Sade cenaze namazı değil; şimdi artık "Beyza Hanım, bayram namazına gitmek istiyoruz. Ne yapalım?" şeklinde sorularla da karşılaşıyorum. Ben diyorum ki, Diyanet İşleri Başkanı'na bir mektup yazın. Emrivaki yapmayın. Bir defa çok kalabalık oluyor, kadın - erkek cemaat...
- Her gece TV'lerde farklı uygulamalar var. Kimi, "Karışık olur", kimi de "Ama kadınlar arkada olsun" diyor. Önce erkekler, sonra çocuklar, en arkada kadınlar...
- Bu Peygamber'in tarzı. Başlangıçta cemaat azdı ve kadın, erkek aynı mekanda kılıyordu namazı. İlk Müslümanlar fakirdi. Kadınlar peştamalla namaza dururlarmış. Eğilip, doğruldukça utanç verici şeyler meydana gelirmiş. Araya çocukları koymaları bu yüzden.
- 2000 yılında bunun ne anlamı var?
- Yeniden düşünülebilir bu. Peygamber zamanı örnek olarak alındığı için, "böyle olsun" diyorlar. Ama madem ki, kadınlar da gelmek istiyorlar yeniden, mesele tartışmaya açılıyor. Bu tartışmanın yapılmasını, özellikle de aydınların bu işe karışmasını olumlu buluyorum. Bu alana sahip çıktılar; "biz de varız" diyorlar. Halbuki önceleri; "din alanında biz yokuz" deyip, karışmıyorlardı.

- Türkçe ibadet için ne düşünüyorsunuz?
- Buna namaz kılan cemaatin karar vermesi gerektiğini düşünüyorum.
- Bu çok demokratik, ama cemaatin biri Arapça, diğeri Türkçe kılabilir mi?
- Şimdiye kadar böyle bir şey olmadı. Olursa, düşünülecek elbet.
- Diyanet İşleri Başkanı, "Kuran tercümesi olmaz. Tercüme, Kuran'ı karşılamaz" diyor. Önemli olan kelime mi? Öz mü?
- "İbadet ne dilde olmalı?" denince benim gönlüm de Arapçaya kayıyor. Bir de zevk meselesi. Alışmışız. Ona göre insanlar yetiştirmişiz. İmamlar, hafızlar. Bu kazanımı feda mı edelim? "Kelam kadim", Allah sözü der eskiler. Allah'ın sözü bize hitap etmiş. Bu heyecan verici bir şey. Peygamber aracılığıyla Allah bizi muhatap almış. Bunda ilahiyatçılar müşterektir. Bundan heyecan duyarız.
- Ya ezan?
- Ezan Türkçeye çevrildi, insanlar tat alamadı. İleriye dönük bu konular düşünelibilir ama şimdi bunu istemiyor insanlar. İbadet Allah'la kul arasında. Lezzet almıyorsa, karışılmaz ki... Bizim öğrencilerden hacca giden oluyor. Gençler anlatıyor. İlk kez hacca giden kadın mesela: "Aa" diyor, "Ezan burada da Türkçe okunuyor..."
- Çünkü o kadar alışmışlar ki Arapça duymaya. Siz hacca gittiniz mi?
- Hayır. Yalnız kadın almıyorlar. Yanında bir erkek ya da grup içinde olacak. Buna kızıyorum. Allah huzurunda şikayet edeceğim.

Vücut Kitle İndeksi Hesaplama

Sağlığınızı kontrol altında tutmak için Vücut Kitle İndeksi (VKİ) hesaplama aracını deneyin!

VKİ HESAPLA
KEŞFETYENİ
Garsonluktan Megastar’lığa: Onları böyle hayal etmediniz!
Garsonluktan Megastar’lığa: Onları böyle hayal etmediniz!

Cadde | 25.04.2025 - 07:55

Onlar Türkiye'nin en çok bilinen isimleri. Şimdi ışıl ışıl yaşayan ünlülerin hayat yolculukları hep böyle başlamadı. Kimi kaset satarken söylediği şarkılarla keşfedildi, kimi inşaatlarda çalıştı. İşte ünlülerin ilk işleri...

Yazarlar