Sanırsın ki; dağları delen Ferhat nihayet aşkına kavuşmuş. Değme keyfine. Hatta mümkünse hiç dokunma bile.
Kendini ödül olarak armağan ettiği sevdiğinin, böyle değerli bir ödül için, ne yaparsa yapsın karşılığını ödeyemezcesine hizmet aşkıyla paralanışına hiç aldırmadan, uzatmış ayaklarını sehpaya.
Anlatıyor, her bir dağın nasıl büyük zorluklarla delindiğini, araya giren kayaların nasıl bir aşka kavuşma uğruna ufalandığını, itinayla ve hiç bir detayını atlamadan, anlatıyor da anlatıyor.
Öyle büyük büyük kuruyor ki cümlelerini, her bir kelime, odanın duvarlarında "Senin için, Senin uğruna" diye diye yankılanıyor. Dört duvara da şiddetle çarpan bu mesajlar, uğruna eziyetler çekildiği, Şirin olduğu tahmin edilen kişi tarafından tek tek toplanıyor.
Fakat uğruna dağ delinen tarafından toplanan bu sözcükler, anlamları yüzünden iç dünyada kendilerine uygun bir yer bulamıyorlar. Hiç bir bölüm bu toplanan sözcükleri kabul etmiyor. Çünkü; 'Senin için, senin uğruna deldim onca dağı' sözlerindeki 'minnet' içeriğini kabullenecek bir tek hücre bulunamıyor. Anlamsızca, Şirin kostümündekinin içinde dolanmaya başlıyorlar.
Gel zaman, git zaman o kadar çoğalıyor ki; içindeki 'kendini sevene, bu sevgi için borçlu olma' tutanakları, her hücresine dokunacak kadar etrafa saçılıyorlar. Artık sevgili Romeosuna bakarken, ayakları sehpaya uzanmış başka birini görmeye başlıyor.
"Önce ben içtim de zehir kafası mı bu bendeki" diye birlikte yazdıkları senaryoya tekrar tekrar göz atıyor. Fakat, bu sevginin hiç bir zamanında yaşanan bu sahneye ait bölümü bulamıyor. Hatırladığı tek şey bu sevgiyi sahnelerken Sevgi başrolde olacaktı, kimse rol çalmayacak, senaryoya müdahele etmeyecek şekilde, sadece sevecekti, peki, bu neydi o zaman?
Aklına gelen "Asıl Sen bu dağları delecek güce benim sayemde kavuştun, önce onun farkına var" sözlerini sevdiği birine söylemenin, sevgisiyle uyum sağlamadığını hissedince de, bunu benzer sözleri söyleyen ağızdan çıkanları duyan kulakların sadece kendisi olmadığını fark edip susmayı tercih ediyor.
Sevgi; doğası gereği karşılık beklemezken, sevenin sevilene cari açması nasıl mümkün olabilir ki?
Böylesi bir sevgi için minnet duymak, sevilen için nasıl mümkün olabilir ki? Hepsi bir yana "ben böyle çok sevip, herhangi bir gerekçe ile tanımlamaya ihtiyaç duymazken, nasıl olur da sevdiğimin sevgisi için borçlu hissettiriliyorum?"
Ve düşünceleri duygularıyla tartışmaya başlar:
- 'Biz sadece severiz!' der duygular,
- 'Bizim uygun gördüklerimizdir, sizin sevdikleriniz' diye tepki verir düşünceler.
- 'Ne yani, siz düşünmeden biz devreye giremez miyiz? Görüyoruz işte düşündüğünüz zaman neler olduğunu. Özellikle bizim sağladığımız huzuru, savaş ganimeti sanıp, ödülü kendisi sanan -düşünceli- aşıkları'
- 'O düşünceli aşıklar sayesinde hayat devam ediyor, farkındaysanız sevgili duygular'
- 'Anlaşılan bizim varlığımızı bir amaca hizmet için kullandığınızı düşünmekten çekinmiyorsunuz'
- 'Sevmek bir eylem ise, sonucu da olmalı' dediğinde ise düşünceler,
- 'Sevgi bir duygu ise, sonu olmamalı' diyerek karşılık verir duygular.
"Peki, sonu olmayan bir duygunun, nasıl böyle saçma bir sonuca ulaştığını, hanginiz açıklayacak bana?" diye söylenirken Şirin karakteri, bu kez hormonlar cevaplar:
- 'Biz!.. Şöyle ki; duygular sinyal gönderdiğinde tüm ekipler düşüncelere saldırıyoruz, aslında nazikçe müdahale ediyoruz demek daha doğru. İşte -hayat- bundan sonra başlıyor! Daha sonra bizim düşüncelerle olan görevimiz tamamlandığında ise bütün ekipler merkeze geri dönüyor ve doğal olarak biz de; senin Ferhat karakterindeki aşka hormon oluyoruz...'
Birol Boyacıoğlu
Alfa-Bioenerji Terapisti