Gözlerini gözlerinden ayıramadığı, nefesini kendi nefesinde soluyan, kalbini yerinden çıkacakmış kadar şiddetle attıran, ruhunu bedenine dar getiren, coşkusundan çılgınca mutlu olunan bir aşk için gerekli olan aşığın heykelini yaptığını söylese birisi bize onunla dalga mı geçeriz yoksa nasıl yapıldığını bize de öğretmesini mi isteriz?
Dalga mı geçiyorsun elbette öğretmesini isteriz?
diyenlere ufak bir hatırlatma: aslında zaten yapıyoruz! Hem de oldukça ustaca. Hadi, -hepimiz yapıyoruz- gibi iddialı bir laf yerine -çoğumuz yapıyor olabiliriz- diye mütevazıca bir seviyeye taşıyalım lafı.
Adı üstünde değil mi zaten, "Hayalimdeki Aşk" başlıklı bir senaryoyu gerçek hayatımızda sahnelemeye başlarsak neler yaşarız?
Yıllarca hayalini kurduğumuz, tüm detaylarıyla senaryolaştırdığımız aşk, karşılaştığımız ile biraz olsun benzerlik içerdiğinde
yok bu oyuncu değil, sıradaki!
diyenlerden mi yoksa
bi de şu pelerini takıp mı çeksek aynı sahneyi?
diyenlerin grubundan mısınız? Konu başlığımız gereği bu son grubun üyelerinden biri olduğumuzu anlamak için yapmamız gereken test; beklemeye ne kadar sabrımızın kaldığını ya da ne kadar daha umutlu olduğumuzu ölçmemiz yeterli olacaktır.
Bu oranlar gerektiğinden az miktarda çıkıyorsa sizde usta bir heykeltıraş oldunuz ya da adaysınız demektir.
Aşkın heykelini itinayla yapıp ona aşık olabilirsiniz.
Elbette ilk bakışta keyifli gibi görünüyor ancak zamanla -kendi senaryomuzu sahneleyen- ile iletişim halinde olduğumuzun farkına varıyoruz. Bu farkındalık da, farkında olmadan kendi var ettiğimiz heykele, bizim tasarladığımızın dışında davrandığını için kızmamıza sebep oluyor.
Bizim senaryomuzun dışında bir harekette bulunması, o sahneyi yeniden çekmemize imkan olmadığı için "hayal kırıklığı" yaşamamızı sağlıyor. Aslında haksızlık yapıyoruz. Bizim tasarladığımız kostümü, bizim yazdığımız senaryoyu, bizim ürettiğimiz hayali canlandırması için o karaktere biz hayat verdik. Şimdi "kendi gibi davrandığı" için beğenmiyor olabiliriz.
Hepimiz aşkın heykelini çok da güzel yapıyoruz aslında!
Ancak bir kısmımız zamanla heykel yapmadaki ustalığımız kadar o heykeli canlandırma konusunda yeteri kadar mucizevi bir yeteneğimiz olmadığını da keşfediyoruz.
Hepimiz mitolojideki heykeltıraş Pygmalion kadar şanslı değiliz; yaptığımız heykel Galatea'ya aşık olup öperek hayat verecek kadar.
Öpsek de, sevsek de, sevişsek de, deliler gibi aşık olsak da canlandırmada sorunlar gördüğümüz zaman hırçınlaşıyoruz ama bunun da bir faydası olmuyor herhangi bir hayat belirtisine sebep olmadığı için.
Elimizde çok seçenek yok. Gerçeğimizdeki aşk için sahip olduğumuz ilişkiye hayalimizdeki aşk filtresinden bakmamayı becermeliyiz.
Sevdiğimiz; bizim beğenerek kusursuzca tasarladığımız kostümü giydiği için değil beğenmekte zorlandığımız sahip olduğu kusurları olan kostümüyle sevdiğimiz olmalı.
Yoksa ne kadar usta olursak olalım o yapmaya çalıştığımız heykel bir gün başımızda paralanır. Bilindiği kadarıyla Afrodit'in her heykeltıraşa aynı kıyağı yaptığı görülmemiş, -mitolojide bile!-