- İçinde var olan Aşk olarak yanıt veriyorum: Ben güzelim!
- Tarafsız olmayı deneseydin bari.
- Niye? Öyle güzelim ki; hissedildiğim an, güzelleşmeye başlıyor zaman. Mutevazı olsam bu değişecek mi sanki?
- O halde, seni ilk hisseden için güzelsin diyebiliriz.
- Sıralamanın ne önemi var ki, sonuçta güzel olan benim.
- Sevgi için haksızlık etmiyor musun? Ne de olsa senin enerjin de ondan geliyor.
- İyi de güneşten kopmuş bir alev dalgası gibi şımara şımara dans etmek varken, güneşin enerjisinden besleniyorum diye ağır başlı mı davranmam gerekiyor?
- Neyse ki; farkındasın!
- Aşk; benim değil, senin gözünü kör edip aklını başından alır. Elbette farkındayım. Sevginin olağanüstü güçlü enerji kaynağı olduğunu söylemek için illa Aşk olmak gerekmiyor, sadece gerçekten içten sevmek, bunu fark etmek için oldukça yeterli. Ancak doğal olarak siz insanlar benimle tanışınca, bütün gücün Aşk içinde olduğuna inanıyorsunuz. Sanki sevgisiz aşk olurmuş gibi ama açıkcası işime de gelmiyor değil, çünkü o zaman çok daha kolay sarhoş edebiliyorum sizi. Eh, eğlendiriciliğiniz de olmasa çok çekilmezsiniz.
- Peki, bu dediğine göre bizim bu sevginin güzelliğiyle daha da güzelleşmemiz gerekmiyor mu?
- Kainatın her zerresinde güzellik var. Sence siz bu güzelliklerle güzelleşmeyi mi tercih ediyorsunuz yoksa bu güzellikleri tüketiyor musunuz? Tıpkı, güzel bir çiçeğin muhteşemliğine bakarak güzelliğini hissetmek yerine o güzellik bünyenize güzellik katsın diye yemeyi tercih etmeniz gibi.
- Abartıyorsun gibi sanki, aç mı kalalım?
- Kabak çiçeği dolmasından bahsetmiyorum. Hissetmeyi unutmaya başladığınızı söylüyorum, dokunmaya alışmaktan. Sevginin gücünü hissetmeden Aşık olunmaz. Zaten, Aşk; güneşteki alevin parlama halidir. Size göre sanki o da çakmak alevi.
- Sanki aşkın da çakması varmış gibi konuşuyorsun.
- Tam olarak öyle demek istemem, haksızlık olmasın. Fakat sevginin gücünden beslenmeyen aşk türedi diyebilirim. Kendi başına hareket edip, bir süreliğine yanan çakmak alevi gibi, süreklilik sağlayamadan tükenip tüketen bir taklit duygu hali. Hem güneş olup hem de kendi alevinin farkında olmadan, ateş arar gibisiniz. Üstelik bulduğunuz ateşin parıltısına kapılıp bir ilişki başlatıyorsunuz ve kendi ürettiği enerjinin etkisi geçene kadar da mutlu mesut yaşıyorsunuz.
- Ee, ne var bunda?
- İçinizde kainatın en güçlü enerjisi var: Sevgi!.. Neden onunla beslenmek yerine abur cuburla ruhunuzu solduruyorsunuz?
- Abur cubur derken?
- Sevmek evde yemek yapmaya benzer. İçinizde sevdiğinize sunmak için sürekli güzellik üretebildiğiniz bir fabrikanız var. Sırf bunun mutluluğuyla yirmidört saat vardiyalı çalışır bütün hücreleriniz. Çünkü; önceliğiniz sevdiğinizdir. Sevginizin enerjisinden aldığınız güçle yorulmadan, sevdiğinizin mutlu olmasını sağlamaya çalışırsınız. Üstelik bunu bedelsiz yaparsınız. Yani faturasız, vergisiz, hesapsız, kotasız ve limitsiz. İşte abur cubur; bunun zahmetini çekmek yerine gidip dışardan beslemektir sevdiğinizi. İçinizdeki sevgi ile üretmediğiniz abur cuburlarla.
- Sevilen fark edemez mi?
- Hani dedin ya, az önce, "Abartıyorsun gibi sanki, aç mı kalalım?" işte sorunun cevabı burda. Açlıktan fark edemez. Çünkü, önce kendi sevgisinin farkında olması gerekir. Nasıl kendisini sevmeyen kimsenin başkasına sevgisini veremeyeceği gibi, kendisini sevmeyen bir kimsenin de verilen sevgiyi analiz etmesi kolay değildir. Bu yüzden fark etmesi, ancak, kendisiyle olan sevgi bağı ile doğrudan ilgilidir.
- Bu durumda "Aşk gerçekten, sevene güzel!"
- Hayır, "Aşk gerçekten sevene, güzel!"
- Merak etme bu gerçek vurgusu gözümden kaçmadı. Bizim gerçekten sevdiğimize pek inanmıyor gibisin.
- Benim sözüme takılacağına bir etrafına bak. Hiç bir kimse göremezsin sevgi ile ilgili olmayan. Mutlaka bilir sevgiyi. Daha doğar doğmaz bir şekilde tanışmış ve muhtemelen de beslenmiştir. Şanslıysa; bir ninni armonisinin titreşiminde uyumuş, değilse de, eninde sonunda bir "seni seviyorum" sözündeki titreşimle tanışmıştır ya da tanışmayı beklemiştir.
- Bunca söz sanki güzel bitmeyecek gibi görünüyor.
- Mümkün mü güzel bitmesi. Herkes birbirini bu kadar çok seviyorsa, neden mutsuzluk; dekorasyon trendi gibi her hanenin bir köşesini süsler oldu. Sevgi kadar güçlü bir enerjinin, kullanılmaması için çaba harcanıyor gibi. Çünkü gerçek olan yani içinizdeki gücün kaynağı olan sevgi ile sevdiğinizde, neyi ya da kimi severseniz sevin etkisini hisseder ve hissettirirsiniz. Düşünmüyorsunuz bile güneş olduğunuzu, yetmiyor ateş arıyorsunuz. İçinizdeki enerjinin farkında olsanız; gerçekten severken tanışacağınız Aşk olduğunu anlarsınız, aradığınızın. Tek sorun, zoru sevmiyor olmanız. Karşılıksız sevmeye hastalık, beklentisiz sevmeye salaklık, koşulsuz sevmeye aptallık deyip sehpaya uzanan ayaklarınıza kadar servis yapıldığında mutlu oluyorsunuz. Sonra da aile içinde olması gereken aşk yerine şiddet konu oluyor haberlerde. Seven üzmez!.. Seven incitmez bile!.. Seven korur!.. Seven kalkan olur!.. Seven özenir!.. Seven mutlu olur!.. denildiğinde de hiç itiraz etmezsiniz, "tıpkı ben!" diyerek.
- Pek bi dertliymişsin sende.
- Niye benim derdim olsun, asıl sizin dertlerinizin dermanı Sevgi ama farkında değilsiniz. En güçlü iletişim ağına sahipsiniz, wifi şifresi arıyorsunuz. En güçlü şifa enerjisi içinizde, reçete ve tarif peşindesiniz. Sırf bu sevgi içinizde olduğu için bile, sizi en çok kendiniz sevmelisiniz ama hala sizi sizden çok seven olsun istersiniz.
- Şöyle bi sahile mi insek?
- Çok mu yüklendim?
- Hayır, ondan değil martılar simit bekler diye dedim. Yoksa ben hala aynı fikirdeyim; tamam Aşk sevene güzel ama asıl 'kendini sevmeyi bilene Aşk daha bir başka güzel!..'