KÃœL-TÃœR / TalÆ’t Halman
      Seba Melikesi Belkıs'ın kentini boğuyoruz. Zeugma adlı iki bin yıllık Roma kenti, birkaç gün sonra bir GAP barajının suları altına gömülerek kaybolup gidecek. Olağanüstü güzel ve değerli mozaikleri ve başka kalıntılarıyla...
      Üzülmemek, utanmamak elde değil. Tarihe, sanata,
dünya uygarlığına karşı bağışlanmaz bir cinayet işliyoruz.
      Kültürel vicdanımız sızlamıyor dense yeridir. Bakınız, medyada, basında, sivil toplum örgütlerinde, üniversitelerde, kültür ve sanat örgütlerinde ilgi kıt, kıpırdanma hiç yok. Milliyet, Cumhuriyet (özellikle Oktay Ekinci) ve başka birkaç
gazete, etkili yayınlar yaptı ama, ne güçlü bir itiraz var, ne bir gösteri... Emin olun, başka nice ülkelerde, böyle bir yıkım olmasın diye o arkeolojik mahalde ünlüler, gönüllü kuruluşlar, uygar insanlar ses getirecek protesto gösterileri yapardı. Hattƒ "Suları kesmezseniz bizi de boğun!" feryadıyla kendilerini sit'in bir yerine zincirleyenler olurdu.
      Seba Melikesi Belkıs'ın harikalar kentini boğuyoruz da Türkiye sus- pus. Hani eskiden sosyetenin gönül eğlencesi, bazı siyasilerin ve zenginlerin dostu "Benli Belkıs" vardı. Alimallah, Benli Belkıs boğulsaydı, basın ve kamudan çok daha fazla çığlıklar yükselirdi,
devlet adamları daha fazla ağıt düzerdi.
      Zeugma'yı arkeoloji haritasından silmekle, enfes mozaiklerini yok etmekle suç işliyoruz. Elbette kalkınma yolunda büyük hamlelere girişmek boynumuzun borcu. Halkımızın hakkıdır bu. Ancak, tarihe ve dünyaya sorumluluklarımızı unutmamalıydık. Yıllardır, planlama ve inşaat sırasında, Belkıs'ın kenti ve daha nice kültür varlıkları başka yerlere nakledilebilirdi, arkeolojik incelemeler sürdürülebilirdi. Suçumuz sırf kasıt değil, ihmaldir de. Uygar bir yönetimimiz olsaydı, kalkınma ile tarih saygısı arasında rasyonel bir denge kurardık belki. Bize "barbar" diye dil uzatanlar, tümden haksız mı? Belkıs ve yöredeki başka kentler uğruna, Hasankeyf ve arkeolojik sitler uğruna, kısa bir süre daha - birkaç yıl, hiç değilse birkaç ay - bekleyemez miydik?
      Baraj, Atatürk'ün adını taşıyor. Onun ruhu muazzep olacaktır. Eminim, Atatürk hayatta olsaydı, bu kültür cinayetine izin vermezdi.
      Suçluyuz. Uzak olmayan bir gelecekte, devletler hukukunda "uluslararası tahkim" gelişecek de, uygarlığa karşı suç işleyen yetkili kişiler ve kurumlar, hattƒ hükümet ve devletler, yargılanıp mahk–m edilecek. Ulusal egemenlik, dünyanın kültür varlığına karşı suç işlemeye cevaz vermez. Askerlikte olsa, Belkıs'taki gibi bir ihmal, hattƒ ihanet için, "divan- ı harb" kurulur bence.
      Kültürlü bir kadın olduğu söylenen "Benli Belkıs" bile, hayatta olsa, Belkıs Kenti'nin boğulmasına karşı sesini yükseltirdi belki.
     Â
YAZMALARA ALKIŞ: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi, övmelere değer bir hizmette bulunarak, kütüphanesindeki 15 bin el yazması ve nadide eser dahil olmak üzere, onbinlerce kitap ve belgeyi, internet ortamında kullanıma açtı. 29 Mayıs Pazartesi yapılan bir bilgilendirme toplantısında, 80 bin kitap için erişim sağlanması, bazıları 9. yüzyıldan kalma, üstün değerli yazmaların kurtarılması ve korunması için alınan önlemler anlatıldı. Düzenlenen künye fişleri internetle kullanıcıların hizmetine sunulacak iki yıl içinde. 65 yıl önce kurulmuş olan Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi'ne zamanın Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ile MillŒ Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, bu zengin yazma eser kolleksiyonunu sağlamış. Şimdi Başbakanlık Tanıtma Fonu ve Kültür Bakanlığının destekleriyle Ankara Üniversitesi, bilim ƒlemine açık bir "Yazmalar Hazinesi" yaratıyor. Başta DTCF Dekanı Prof. Melek Delilbaşı olmak üzere, tüm yetkilileri sevinçle ve minnetle alkışlıyoruz.