Merhaba değerli okurlarım;
Yaklaşık 1,5 yıl önce yaşam koçum Hakan Arabacıoğlu ile başladığım, “Para Nasıl Kazanılır” konulu çalışmam devam ediyor. Benden haber alamadığı için kızan, küsen, sitem eden, soru soran, danışan okurlarımdan özür diliyorum. Ancak para ile olan ilişkimi fark etmem, para kazanmama engel olan inançlarımı belirlemem ve bunları değiştirebilmem, bir anda olamadı. Sabırla, deneyerek, kutlayarak, çalışarak, kendimi takip ederek, para kazanma alışkanlıklarımı ciddi biçimde değiştirdim. İsterseniz neler oldu, biraz konuşalım, hatta para kazanma formülü oluşturmaya çalışalım.
1.Öncelikle para kazanabileceğimi kabul ettim.Yakın zamana kadar sadece bir işyerinde, kadrolu olarak ve deliler gibi çalışırsam, para kazanacağımı sanıyordum. Aksi halde paranın geleceğine ihtimal dahi vermiyordum. Zaten bir süre sonra kendimi parçalasam da para gelmemeye başlamıştı. Hakanla yaptığımız çalışmada, ilk adımda, “Ben kendi işimi kurarak da para kazanabilirim” demeye başladım, ardından kısa sürede, “Az çalışırım, değer yaratırım, çok kazanırım” demeye başladım. Gerçekten gelirim her ay katlanarak büyümeye başladı.
2.Sevdiğim, hayal ettiğim, inandığım işleri yaptım, para yanında hediye gibi geldi.Pek çoğunuz biliyorsunuz, ben İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okumuş, yıllarca Hürriyet’te çalışmış eski bir gazeteciyim. Yani şu anda yaptığım işin mesleğimle de tahsilimle de hiçbir ilgisi yok. Ancak perakende sektörünü, marka yönetimini o kadar çok seviyorum ki, her tür yeniliği, gelişmeyi keyifle takip ediyorum. Pazarlama iletişimi alanında eğitim de gördüm. Ancak okuduğum, öğrendiğim değil hayal ettiğim işleri yapmak istedim.
Türkiye’de özellikle tekstil ve hazır giyim sektöründe çok güzel şeyler üretiliyor. Bu topraklarda üretilen güzel şeylerin muhteşem markalara dönüşebileceğine yürekten inanıyordum. Ancak benden başka kimse inanmıyordu. Anladım ki, eğitim vererek ya da sadece danışmanlık yaparak hayal ettiğim markaları yönetemeyecektim dolayısıyla para da kazanamayacaktım.
2012 yılında muhteşem bir ürün ve marka sahibi ile tanıştım. Organik bebek bodyleri dünya çapında kaliteye ve belgeye sahipti. Ancak ufak paralara, ucuza mal satan İnternet sitelerinde piyasada tutunmaya çalışıyordu. Bana verecek paraları da yoktu. Danışmanlık ücreti almadan, marka yönetimi yapmaya karar verdim, hayal ettiğim yoldan gidecektim. Yaklaşık bir hafta sonra bodyler Beymen’de ve Harvey Nichols’ta satılmaya başladı. Bu çalışma kulaktan kulağa duyuldu, üreticiler beni dinlemeye başladı. Müşterilerimin bana değil, aslında kendilerine inanmasını, kendilerine değer vermesini sağladım. Bu ilişkide, ben de değer ürettim ve kazanmaya başladım.
3.Çalışmalarımı tanıtmaya başladım.Evet özellikle son 5 yılda marka yönetimi alanında, bireylere, üreticilere çok hizmet verdim. Ama bunu sadece ben ve onlar biliyorduk. Bunu çıkıp, anlatabilmek benim için imkansız gibi bir şeydi. Marka yönetimi alanında çalışmaya başladıktan 2 yıl sonra web sitem www.markaniyonet.comu hazırlayabildim. Onu da 3 yıldan sonra ancak yenileyeceğim.
Hakanla çalışmamız başladıktan sonra yavaş yavaş çalışmalarımı etrafımdaki insanlara anlatmaya başladım. Markanı Yönet’in Instagram hesabına gayet acemice çekilmiş toplantı fotoğrafları, ürünlerimizi sattığımız mağazaları, müşterilerimle olan kutlamalarımızı tamamen aile fotoğrafı gibi koymaya başladım. İnanılmaz bir geri dönüşüm oldu. Öncelikle insanlar Galeries La Fayette, Beymen, Vakkorama, Harvey Nichols gibi dünya devlerinde satış yaptığımızı fark ettiklerinde, sorular sormaya, teklif istemeye başladılar. Yakın zamana kadar hiç telefon çalmazken, insanlar Türkiye’de pek alışkın olmadıkları türdeki satış, pazarlama, marka yönetimi çalışmalarımın ayrıntılarını öğrenmek için beni aramaya başladılar.
4.Danışmanlık ücretimi belirledim ve yüzüm kızarmadan söylemeye başladım. Evet tuhaf görünüyor değil mi? Tuhaftı zaten. Markaları uluslararası lüks perakende zincirlerine yerleştiriyor, pazarlamalarını yapıyor ama kaç para isteyeceğimi bilmiyor hatta doğru düzgün para bile konuşamıyordum. Öncelikle yarattığım değeri, sonra bir danışman olduğumu ardından çok iyi iş yapan bir danışman olduğumu kabul ettim. Evet mükemmel değildim, kitaplarım yoktu, kendi markamı zor yönetiyordum ancak Türkiye’de kimsenin aklına gelmeyen, inanmadığı operasyonları yürütüyordum ve birlikte çalıştığım insanlar çok mutluydu.
Günlük ücretimi belirledim, pahalı bulan oldu, ucuz bulan oldu. Düzenli çalışan müşterilerime indirimler yapıyorum, müşterilerimin bütçesini dikkatle harcıyorum, hepimiz kazanıyoruz.
5.Bugün müşterilerim için ne yapabilirim? Yaşam koçum Hakan Arabacıoğlu ile yaptığımız görüşmelerde, danışmanlık yaparken en zorlandığım konulardan biri, dikkatimi verebilmekti. Yani iş nereden başlayacaktı, nerede bitecekti? Hele evde çalışıyorsam, verimli çalışmak gerçekten kolay değildi. Hakan bana bir formül öğretti: Dikkatim dağıldığında, Moda’da evimin yanı başındaki kafelere gidip, çalışıyordum. Ardından her gün dükkan açar gibi, “Bugün müşterilerim için ne yapabilirim” sorusu ile güne başladım. Bu soru bende alışkanlık haline geldi. Sürekli onların adına hayaller kuruyorum. Kurduğum her hayal, bir iş önerisine dönüşüyor.
Her ay onlara özel bir program hazırlıyorum. Hiçbir müşterimin programı diğerine benzemiyor. Bazen de ortak programlar hazırlıyorum. Onları düşünerek, ortak masraf yaparak, maliyetleri düşürerek herkesin kazanmasına çalışıyorum. Bir örnek vereyim, bu ay ihracat çalışmalarına başlıyoruz. Ancak bu ihracat çalışması bilinen fason tekstil ürünlerinin değil, markalı, katma değerli bir ihracat çalışması olacak. Benimle çalışan markalarımı Ortadoğu ve Avrupa’daki lüks perakende zincirlerine tanıtmaya başladım.
6.Her şeyi bilmem, her şeyi yapmam gerekmiyor. Yukarıda anlattığım markalı ihracat çalışmasını aslında son 5 yıldır hayata geçirmek istiyordum. Ancak sürekli bir mazeretim vardı: “Çok iyi İngilizce bilmiyorum, Fransızca konuşamıyorum, Arapçam yok, Gümrük mevzuatından anlamıyorum. vs vs” Bana göre danışman, Super Man gibi bir şeydi, her şeye yetişir, her an yanında olurdu. Sonra baktım ki, markaların ihtiyaçları her gün artıyor ve benim yetişmem mümkün değil, her şeyi bilmem de imkansız. Ancak koordine edebilirim, delege edebilirim, işbirlikleri yapabilirim diye düşünmeye başladım. Şimdi işbirliği yaptığım bir çok dostum var. Birlikte çalışıp, birlikte kazanıyoruz hatta barter yapıyoruz. Asıl kazanan müşteriler oluyor.
7.Pasif geliri öğrenmeye çalışıyorum. Para nasıl kazanılır çalışmamız ilerledikçe, kendimle ilgili, iş hayatıyla ilgili pek çok şeyi öğreniyordum. Eski bir gazeteci olarak telif kazanmayı bilirim. Ama teliflerin pasif bir gelir şekli olduğunun hiç farkında bile değildim. Pasif gelir elde etmeye niyet ettiğimde, satışlardan komisyon almaya karar verdim. Danışmanlık ücreti aldığım için komisyonları piyasadan düşük tuttum. Böylece müşterilerimi rahatsız etmeden, az da olsa pasif gelir kazanmaya başladım. Şimdi bunu sürekli kılmak için projeler üretiyorum. İhracat çalışması, pasif gelir elde etmek için de iyi bir yol olacak.
8.Sürekli üretiyorum.Çalıştıkça, para kazandıkça daha fazla üretiyorum. Çünkü insanlarla daha fazla beraberim, piyasayı sürekli takip ediyorum. Kendim için de marka tescilleri yapıyorum. Sadece marka danışmanı olmak değil, bana keyif veren, beni özgürleştiren yeni işler de öğrenmeye çalışıyorum.
Para Nasıl kazanılır çalışmamız devam ettikçe, öğrendiklerimi sizinle paylaşmaya devam edeceğim…
Sevgilerimle,
Ayşegül Kartal