İstismar ve çocuktaki etkileri

Haberin Devamı

Çağlar boyunca, birçok adli kurumu, hastaneleri ve gerek yazılı gerekse görsel medyayı ilgilendiren en önemli olgulardan biri ‘istismar’ olmuştur. İstismar fiziksel ya da zorlama içeren ve bireyin mantıklı bir şekilde rıza göstermeyeceği cinsel bir temas olarak tanımlanır. Kız çocuklarının, erkek çocuklarına oranla daha çok istismara uğradıkları ancak erkeklerin kadınlara oranla daha çok istismar uyguladıkları bulunmuştur. Bu derlemenin amacı istismarın çocuklar üzerinde ne gibi etkilere yol açtığı üzerine farkındalık yaratmaktır.

İstismar Olarak Mağdur Olmak

Araştırmalarda dört etkene bağlı bir teoriden bahsedilir. Bunlar ihanet, travmatik cinsellik, damgalanma ve güçsüzlüktür.

Finkelhour ve Browne’ye göre “ihanet” söyle açıklanmıştır. Çocuğun ebeveynine güveninin olması demektir. Ancak çocuk istismar olduğunda güven duyduğu kişiden istismara uğrar. Böyle bir durumda çocuğa acı verir ve olayı kabullenemez. Ayrıca ebeveynin çocuğu koruyamamış olması da çocukta güven duygusunu yitirmeye, kimin güvenilir olduğunu bulma konusunda yaşadığı hayal kırıklarına neden olarak ihanete uğramış hissine kapılmasına yol açar.

“Travmatik cinsellik” ise çocuğun cinsel gelişimini uygun olmayan kişilerarası ilişkilerde bozulmaya yol açan bir süreçtir. Hazır olmadan kendini yetişkin cinsellikte bulan çocuk sevgi ve ödülle bağdaştırır. Bu durumda çocukta ileriki yıllarda kontrolsüz ilişkiye ve cinselliği para kazanma yolu olarak görmeye başlamasına neden olabilir.

“Damgalanma”da ise mağdurlar kendilerini diğer insanlardan farklı olarak görürler. Vücutlarının kirli olduğunu düşünüp öfke beslerler.

“Güçsüzlük” kavramında Finkelhour ve Browne; cinsel istismarın çocukta güçsüzlüğe neden olduğunu, kabusların, panik atakların var olması durumunda kişide güçsüzlüğü ve olayı tekrar hatırlattığını belirtmişlerdir.

Sigmund Freud ve Psikoseksüel Gelişim Kuramı

Freud’un en önemli kuramlarından biri olan psikoseksüel gelişim dönemleri şöyledir: Oral dönem (0-1 yaş), anal dönem (1-3 yaş), fallik dönem (3-6 yaş), latent dönem (6-12 yaş) ve genital dönem (12-18 yaş). Psikoseksüel gelişim kuramına göre insanın cinsel yönden gelişimi beş evrede tamamlanır.

Oral dönem (Ağız dönemi): Bebeğin ihtiyaçlarının, algılarının ve anlatım şeklinin birincil olarak ağız, dudaklar, dil ve ağız bölgesiyle ilgili diğer organlarla gerçekleştiği ve yoğunlaşmanın bu bölgede artış gösterdiği en erken gelişim dönemidir. Ağız bölgesi ruhsal düzendeki egemen rolünü ortalama olarak yaşamın ilk 18 ayında üstlenir. Freud’a göre oral dönemdeki bu eksiklik ve aşırılıklar bebeğinizin ileride, ileri derecede iyimserlik, narsisizm, kötümserlik (depresif dorumlarda sık görülür) ve devamlı isteme davranışlarında bulunmasına neden olur.

Anal dönem: Freuda göre anal dönem, büzücü kasların (sfinkterlerin), özellikle anal büzücü kasların, nöromüsküler kontrolü kazanması ile belirli olan psikoseksüel gelişim dönemidir. Bu dönemde, dışkının tutulmasında veya dışarı atılmasında istemli kontrol sağlanır. Bu dönemde sorunlar yaşayanlarda ileride, savrukluk ve pislik, dağınıklık, karşı gelme, öfke eğilimleri görülebilir.

Fallik dönem: Freud’a göre fallik dönem, yaşamın üçüncü yılında başlar ve ortalama olarak beşinci yıl sonuna kadar devam eder. Fallik dönem cinsel ilgilere, uyarılmaya ve genital bölgeye yoğunlaşma ile karakterizedir. Fallik dönem cinsel kimlik hissinin, bunaltı olmadan oluşan merak hissinin, suçluluk duymadan yapılan girişimciliğin, insanlar ve nesneler üzerinde etkili olma hissi ile içsel süreçlerin ve dürtülerin denetim ve kontrolünün oluşmasını sağlar.

Latent dönem: Freud’a göre bu dönemden puberteye kadar Ödipus karmaşası (farklı cinsten olan ebeveyne karşı cinsel duyguların aynı cinsten olana karşı ise düşmanca duyguların oluşması) çözülür ve bu dönemde cinsel dürtüler etkin değildir veya sessiz olduğu bir dönemdir. Bu dönemde cinsel ilgilerin oldukça sessiz olduğu düşünülür. Bu dönemin ana amacı ödipal ihtiyaçlar ile cinsel kimlik rolünün ve cinsel rollerin birleştirilerek pekiştirilmesidir.

Genital dönem: Bu evrede kişi cinsel organlarından zevk almaya başlar. Ergen aileden bağımsızlaşarak karşı cinsten kişilerle olgun ve sağlıklı ilişkiler kurabilmeyi öğrenmeye yönelir.

Sonuç olarak, insanlar iki dürtüyle dünyaya gelir saldırganlık ve cinsellik. Zaten Frued’a göre normal olan bu ancak bazı kişiler toplumun beklentisini karşılamayacak şekilde yani süper egosu gelişmemiş kişilerdir. Ego, id ile süper ego arasında tampon görevi yapar ama idin aşırı talepkar olması Freud’a göre egonun fazla enerji harcamasına ve psikososyal evrelerin birinde sağlanmasına yol açar. Frued'a göre kişi idleriyle yani dürtüleriyle hareket eden bir canlıdır. Süper egosu gelişmemiş bireylerin cinsel istismar uygulamaya yönelik taleplerinin olması muhtemeldir. Süper egosu gelişmeyen bireylerin toplumsal normlara uymaya ihtiyaç duymaz.

Çocuk İstismarı Nedir?

İstanbul Çocuk Raporu (2000) ve Dubowitz (2002)’ nin araştırmalarında, Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımı yer almaktadır. ‘Bir yetişkin tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fiziksel ve psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışları çocuk istismarı olarak tanımlamaktadır.’ ( akt. Kara, Biçer, Gökalp, 2004).

Çocukların cinsel istismarında aile içi ve aile dışından olmak üzere, ancak aile içinde daha çok görülmekte olduğu vurgusu yapılmaktadır.

Çocukların küçük yaştan itibaren ayrı uyuması gerektiği hatta bazı uzmanlara göre doğdukları andan itibaren ayrı yatırılması gerektiğini dile getirme ve çocuğu istismardan koruyacak bir yetişkinin olmaması ve çocuğun kendini bu istismardan koruyamaması çocuğun duygu durumunu oldukça fazla etkilediğini ve yetişkinlik döneminde bu etkinin ön plana çıktığını belirtmiştir.

Cinsel İstismara Bağlı Travma ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Travma; kişinin sahip olduğu çevre ve beden üzerindeki hakimiyetinin tehlikeye girmesi, tehdit edilmesi, zarar görmesi sonucu mağduriyet oluşur ve bazı mağduriyet durumlarında travmatik yaşantı söz konusudur.

Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), kişinin aşırı travmatik bir stresörle karşılaşmasından, yaşamasından ya da duymasından sonra, olayların kişiye sıkıntı veren bir biçimde yeniden yaşanması, kaçınma örüntüsü, duygulanımda küntlük ile birlikte otonomik, disforik ve bilişsel duyguların değişik derecelerde bulunması ile belirlenen ruhsal bir bozukluktur.

Cinsel istismara maruz kalmış kişilerin sevmek ile aşağılanmak; yakınlık ile ihanete uğramak arasında kurdukları ilişki, onlara asıl zarar veren dinamiklerden birini oluşturur. Sürekli ve yoğun olarak hissedilen suçluluk ve utanç duyguları ve bunlara eşlik eden değersiz olma inançları, bedenlerine yönelik şiddeti başlatır ve bu şiddet geçmişte yaşanılan ve hala devam eden acının göstergesidir. Çocukluk döneminde yaşanmış cinsel istismara bağlı travma üzerinde çalışmaya ilişkin gösterdikleri direnç yoğundur. Birçok kişi, geçmişte yaşamış olduğu cinsel istismar olayının şimdiki sorunlarıyla olan bağlantısını anlamakta güçlük çekip yaşadıkları cinsel istismarın diğer insanların yaşadıkları istismarlar kadar kötü olmadığı ve kendilerini etkilemediği inancına da sahiptirler.

Aile İçi Cinsel İstismar

Aktepe ve ark. (2013) yılında yaptıkları çalışmada cinsel istismarcının özelliklerine bakıldığında en yüksek oranı akraba dışı tanıdıklar, sonrasında yabancılar, daha sonra akrabalar ve son olarak ensest kapsamındaki aile üyeleri olduğu görülmüştür.

Çocuğa yöneltilen cinsel istismar, aile içi ve aile dışı olmak üzere iki faktördür. Aile içi cinsel olayların %80’inin çocuğun önceden tanıdığı bireylerle (akraba, komşu, arkadaş) gerçekleştirildiği görülmektedir. Aile içi cinsel istismar, genel olarak aile içinde saklanmakta, toplumsal olarak kabul edilmemekte ve duygusal olarak en derin etkiyi yapabilmektedir. Cinsel istismarın aile içinde yaşanması durumunda, ailenin parçalanacağı korkusu, toplum tarafından kabul edilmezliği gibi sebeplerden dolayı ortaya çıkması zorlaşır ve yıllarca gizli kalarak devam edebilir.

Cinsel İstismar ve İntihar

Çocukluk çağı intihar girişimi nedenleri içinde fiziksel ve cinsel istismar son derece önemlidir. 1950-1993 yılları arasında 15 yaş altı çocuk ölüm nedenleri arasında intihar sıklığı 4 kat artmıştır. 1994 yılında 5-14 yaş arası ölüm nedenleri arasında intihar altıncı sıradadır.

Yapılan araştırmalarda kendine zarar verme davranışının yüksek kaygı düzeylerinde ortaya çıktığı, yalnız kaldıklarında denedikleri ve yara izlerini saklama eğilimi içinde oldukları, kaygının bedensel acı ile yer değiştirilerek azaltılmasına yardımcı olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak, cinsel istismara maruz kalan bireylerin ileriki yaşantılarında intihar girişiminde bulunmaları olası bulunan sonuçlar dahilindedir.

Dünyada ve Türkiye’de Cinsel İstismar

Türkiye’de ve diğer ülkelerde çocuk istismarına karşı tutum hemen hemen aynıdır. Türkiye’de çocuk istismarına birçok ceza uygulanmaktadır.

Dünyada çocuk istismarı %1 ila %10 arasında değişirken; ülkemizde bu oran %10 ile %53 arasındadır. Amerika, Avustralya, İngiltere ve Kanada gibi gelişmiş ülkelerde çocuklar için yardım kuruluşları bulunmaktadır. Ve çocuklara bu kurumlara nasıl ulaşabilecekleri öğrencilik hayatlarında öğretilmektedir. Çek Cumhuriyeti ise her ilde çocukların herhangi bir istismar sonucu ulaşabilecekleri sivil toplum kurumları açmıştır.

Uzman Klinik Psikolog
Aslıhan DEĞERLİ AYTOĞAN