Değerli sanatçı İlhan İrem, böbrek yetmezliğine eşlik eden kalp yetmezliği ve solunum sıkıntısı sonucu hayatını kaybetmişti.
Kronik böbrek yetmezliklerinin çoklu organ yetmezliklerine yol açabileceğine dikkat çeken Sağlık Bilimleri Üniversitesi Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Kliniği İdari ve Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Melike Betül Öğütmen konu hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
Böbreklerin işlevlerini yerine getiremediği durumların böbrek yetmezliği olarak tanımlandığını belirten Prof. Dr. Melike Betül Öğütmen, bu durumun kronik böbrek yetmezliğine çevrilmesini ise şöyle özetledi; "Böbreklerdeki işlevlerin azalmasının saatler, günler içerisinde ortaya çıkmasına akut (ani başlangıçlı) böbrek yetmezliği denilirken, işlevlerin bir süredir (3 ay) yerine gelmemesi ve bu durumun devam etmesine ise kronik (kalıcı) böbrek yetmezliği adı verilmektedir." dedi.
Hastalığın ise birçok farklı nedeni olabileceğine dikkat çeken Öğütmen; "Böbrek yetmezliği tedavisi hastalığın nedenine, ayrıca akut (ani) başlangıçlı ve kronik olmasına göre değişebilir. Ani başlangıçlı böbrek yetmezliğinde, genellikle altta yatan nedenin ortadan kaldırılması, tedavi edici olacaktır.
Kronik böbrek yetmezliğinde ayrıca hastanın düzenli takibe gitmesi, yaşam biçimi değişimleri (sigaranın bırakılması, tuzun kısıtlanması, ideal kilo, sağlıklı beslenme, vb.), diyabet hastalarında kan şekerinin uygun sınırlar içerisinde tutulması, tansiyon hastalarında tansiyonun kontrol altında olması gibi hastalık nedenine özgü önerilerde bulunulabilir.
Son dönem böbrek yetmezliği adı verilen, kronik böbrek yetmezliğinin en ileri safhası olan böbrek işlevlerinin tamamına yakını bozulduğu durumlarda ise böbrek yerine koyma tedavileri gündeme gelmektedir.
Bunlar; ev tedavileri, ev hemodiyalizi, periton diyalizi (karın diyalizi), merkez tedavisi (diyaliz merkezlerinde hemodiyaliz tedavisi), böbrek nakli olarak sıralanabilir. Ancak bu uygulamaların böbrek yetmezliğinin en ileri safhası için mevcut tedavi yöntemleri olduğu unutulmamalıdır." dedi.
Kronik böbrek yetmezliği konusunda periton diyalizi ve hemodiyaliz tedavi yöntemleri arasındaki farklara değinen Prof. Dr. Melike Betül Öğütmen sözlerine şöyle devam etti; "Periton diyalizi; hastanın karın boşluğuna küçük bir girişim ile yerleştirilen, ince, yumuşak, silikondan yapılmış kalıcı bir tüp (kateter) aracılığı ile verilen özel olarak hazırlanmış bir solüsyon ile, hastanın kendi karın zarı (periton) kullanılarak hastanın kanının zararlı maddelerden arındırılması ve vücuttaki sıvı dengesinin sağlanması işlemidir.
Hemodiyaliz ise damar yolu kateter veya fistül adı verilen uygun bir damar giriş yolu kullanılarak hastadan alınan kanın, bir makine ve pompa yardımıyla diyalizör adı verilen bir süzgeçten (yapay böbrek) geçirilirken sıvı ve solüt içeriğini düzenleyerek hastaya geri verilmesine verilen addır. Genelde haftada 3 kez, 4 saat süren seanslar şeklinde uygulanır.
Periton diyalizinde en önemli özelliklerden biri hastaların tedavileri evlerinde, kendi yaşam alanlarında gerçekleştiriyor olmasıdır. Ayrıca seyahat özgürlükleri ve gün içinde serbest kalabilme özgürlüğü de çalışan ve genç hastalarda yaşam kalitesine katkı sunmaktadır. Bunun paralelinde tansiyon kontrolü iyi sağlanmaktadır. Anemi ve buna bağlı hormon tedavisi de daha az yaşanır. Hemodiyalizde olduğu gibi kan kaybı görülmediğinden demir gereksinimleri de daha azdır. Bu grup hastaların ilaç kullanımı daha azdır.
Hemodiyaliz tedavisinde; hastalar haftada 3 gün bir diyaliz merkezine bağlı yaşamlarını devam ettirmekte ve her diyaliz seansında kayıpları olduğu için daha fazla ilaç kullanmak zorunda kalıyorlar." dedi.
Diyaliz yöntemlerine göre kullanım oranlarını anlatan Öğütmen, periton diyalizi tedavisi sonrasına da dikkat çekti; "Şu an Türkiye’de yaklaşık 3600 hasta periton diyalizini uygulamaktadır. Son 5 yıllık ortalamaya bakarsak tüm böbrek yersizliği hastalarının %4'ü periton diyalizi, %22'si böbrek nakli, %74'ü ise hemodiyaliz tedavisi olmaktadır.
Periton diyaliz tedavisine başladıktan sonra dikkat edilmesi gereken en önemli konu hijyendir
Günlük yaşamda birçok iş için ellerimizi kullanmamızdan ötürü ellerin en çok kirlenen ve hastalık nedeni olan mikropları taşıyan organlarımız olduğunu belirtmeliyim. Ellerimizin kirli olduğunu gözlerimizle görebiliriz, fakat mikropları göremeyiz. Göremediğimiz bu mikroplar periton diyalizi yaparken karın içine ulaşarak peritonite neden olabilir. Ellerde oluşan kirleri su ve sabunla kolayca temizleyebilirsiniz. Pansuman sırasında mutlaka maske kullanılmasını istiyoruz. Katetere dokunmadan önce her zaman eller iyice yıkanmalıdır. Banyo duş şeklinde yapılmalı, banyo sonrası kateter çıkış yeri iyice kurulanıp pansuman yenilenmelidir. Denize, havuza girerken kateter çıkış yeri, merkezin önerdiği su geçirmeyen bir bantla kapatılmalı. Kişisel temizlik kurallarına uyulmalı, iç çamaşırlar her gün değiştirilmeli ve çok sıkı giysiler giyilmelidir." uyarısında bulundu.
Kalp hastalarında periton diyalizinin önemi
Periton diyalizinin özellikle hangi tip hasta gruplarında kullanılması gerektiğine dair ise Öğütmen, önemli açıklamalarda bulundu; "Tıbbi açıdan sakıncalı bir durum olmadığı sürece tüm böbrek hastaları periton diyalizi için uygun birer adaydır. Dolaşım yetersizliği, kalp yetmezliği veya damar giriş yolu problemleri nedeni olan hastalar periton diyalizini özellikle tercih edebilir. Benzer şekilde aktif çalışan, seyahat etmek, serbest ve bağımsız kalmak isteyen hastalar için de yine periton diyalizi daha uygun bir seçenek olacaktır. Öte yandan kardiyovasküler hastalar içinde önemli bir tedavidir. Tedaviye dirençli kalp yetersizliği hastalarında sıvı yükü birikmeye başlar. Bu hastaların kısa süreli tedavi ve ultrafiltrasyon için tedaviye ihtiyaçları oluşur. Bunun için de önerilen tedavi modeli periton diyalizidir." dedi.