23.05.2013 - 13:54 | Son Güncellenme:
Kadıköy Şifa Ataşehir Hastanesi Uzman Klinik Psikoloğu Merve Büyükkucak, neden tutkuyla alışveriş yaptığımızı, bu tutkunun altında yatan sorunların ve alışverişin nasıl hastalığa dönüşebileceğini anlatıyor.
Özellikle endüstrileşmiş ülkelerde alışverişin cinsiyete dayalı olarak farklı bir aktivite haline geldiğini görebiliyoruz. Alışveriş daha çok kadının alanına giren bir şey ve erkek aslında daha çok parasal işlerle ilgilenir oluyor. Kadınların alışveriş aktivitesine erkeklere göre daha pozitif bir tutumu oluyor. Araştırmalar kadınların erkeklere oranla daha aktif alışveriş yaptıklarını, daha fazla ürün aradıklarını ve vitrin gezdiklerini gösteriyor. Zaten birçok erkeğin de alışveriş yapmayı sevmediğini dile getirdiğini biliriz. Erkeklerden farklı olarak birçok kadın alışverişi bir boş zaman aktivitesi olarak görür, tıpkı bir kafede kahve içme, yemek yeme, gezip dolaşma, hatta sadece yürüyüş yapma gibi. Alışveriş bazen de böyle keyifli bir aktivite yerine bir iş gibi görülebilir; örneğin ihtiyaç duyulan bir şeyi arama bulma ve sonunda satın alma gibi, net bir amaca yönelik olarak.
Satın alma eylemi tatmin duygusu yaratıyor!
Alışveriş eskiden ihtiyaçların giderilmesi anlamına gelirken son yıllarda artık birtakım duygusal ihtiyaçların giderilmesine de cevap verdiği anlaşıldı. Bu nedenle işin bir de duygusal boyutu var; çünkü yeni bir şey satın almak birçok insana kendini iyi hissettiren ve hayatın birçok alanında kolaylıkla hissedemediğimiz bir güç hissi verebiliyor. Satın alınan şeyden çok satın almanın yarattığı tatmin ön plana geçiyor aslında.
Alışveriş sinir ve öfkeyi değil üzüntüyü hafifletiyor!
Birçok araştırma alışveriş yapmanın sinir ve öfkeyi değil ancak o an için üzüntüyü hafifletici etkisi olduğunu gösteriyor. Sinir daha çok kontrol hissi ile ilişkilendirilen bir duygu ama üzüntü öyle değil. Üzüntü belki birçok duygudan daha da fazla olarak kontrol hissinin kaybı ile eşleştirebiliyor. Çünkü üzüntü yaşayan insanlar genelde üzüntülerin kaynağını başkalarıyla ya da şansla açıklamaya daha meyilli oluyorlar. Bu nedenle alışveriş de bu kaybedilen kontrol hissini onarma amacıyla kullanılabiliyor. Çünkü alışveriş nerede alışveriş edeceğiniz, hangi mağazadan satın alacağınız ve ne alacağınız gibi birçok kişisel seçimi ve dolayısıyla kişisel kontrolü içinde barındıran bir aktivite.
Bunun yanı sıra yeniliğin her zaman canlandırıcı etkisi var; böylelikle sıkılmaya da bir alternatif aslında alışveriş. Özellikle kadınlar için alışveriş etmenin canlandırıcı bir etkisi olduğu bilinmekte. Alışveriş bir kadının stresini ve kaygısını azaltabilir, onda tatmin hissi yaratabilir. Özellikle de uygun fiyata bir ürün satın alındığında bir başarı hissi de buna eşlik edebiliyor.
Kazanmak, sahip olmak seratonin seviyesini yükseltiyor!
Beyin kimyası açısından baktığımızda ise alışveriş sırasında seratoninin katkısından da bahsetmek mümkün. Şöyle ki, mutluluk hormonu olarak da bilinen seratoninin yetersiz seviyelerde olması depresif duygudurumları ile eşleşmekte ve medikal destekle normal seviyelere çıkarılmaya çalışılmakta. Yaşamımızda birçok aktivite aslında bu seratonin etkisini yapabiliyor; örneğin: gün ışığı, egzersiz, masaj ya da mutlu olduğumuz anları düşünmek gibi. Aynı zamanda kazanmak, sahip olmak da aynı etkiyi yapıyor. Alışveriş yapmak ya da hediye vermek de aynı amaca hizmet edebiliyor. Depresif duygudurumunda daha çok kayıp hissi ön plandayken aslında almak ve sahip olmakla bu his tersine çevriliyor. Bu nedenle de birçok insan, en başta kadınlar sıkıldığında ya da depresif hissettiğinde alışverişe yönelebiliyor.
Elbette kadınlar için işin bir de görsel yanı var. Evrim teorilerinden de bildiğimiz gibi kadın dış görünümü ve güzelliği erkek ise gücü ile ön planda olan bir varlık. Dolayısıyla dış görünümü güzelleştirmeye ve diğer kadın rakiplerinin arasından sıyrılmaya dair bir alışveriş merakından illa ki söz etmek mümkün, ancak burada alışveriş konusunu sadece dış görünümle kendini beğendirme isteği ile sınırlamak doğru olmayacaktır; evi için ya da ailesi için de kadınların sıklıkla alışveriş yaptığını biliyoruz. Burada da “iyi hissetme”ye dair motivasyonların ön plana geçebileceğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda arkadaşlarla sosyalleşme, atmosfer değişimi, gibi stresi azaltıcı etkisi de oluyor.
İndirimli alışveriş neden daha cazip?
Burada kaçırmaktan korkma duygusu devreye giriyor (fear of missing out). Halbuki %70 indirime girmeyen bir tshirt’ü neden daha önce istemediğimizi ve indirimdeyken üzerine atladığımız bilemeyiz, anlayamayız. Tabii bu korku aynı zamanda başkalarıyla da rekabet ettiğimizi bilmemizle birlikte daha da artar. Hatta öyle ki bazen kazanmak, satın almanın da önüne geçer. İndirimde birçok güzel ürün satın alabilmek kişiye bir zafer hissi verebiliyor. Çünkü kişi başkalarının da aynı kalabalık içerisinde sahip olmak istediği bir şeye sahip olmayı başarmış oluyor. İndirim sırasındaki kalabalık duyguların etkisini artırırken rekabet hissi de gerçekte aldığımız şeyin değerini veya ihtiyacımızı rasyonel şekilde değerlendirebilme yetimizi bozabiliyor. Bir de çoğunlukla bir ürünün fiyatını onun kalitesiyle eşitleme gibi bir eğilimimiz oluyor. Bu durumda gerçekte fiyatı daha ucuz olan ve daha sık kullanabileceğimiz bir gömlektense fiyatı çok yüksekken şimdi düşmüş ama aslında o kadar da sık giyemeyeceğimiz bir gömlek daha cazip hale gelebiliyor. Tabii bir de bu indirimler aslında ne kadar harcadığımızdan ziyade ne kadar az para verdiğimiz ve ne kadar parayı kurtardığımıza odaklanmamıza sebep oluyor. Ancak indirim furyasına kapılıp da ucuzladığı için çok ürün satın alındığında kişiler bu sefer kredi kartı ekstrelerinde gördükleri rakama şaşırabiliyorlar; çünkü sonuç hiç de avantajlı bir alışveriş anlamına gelmeyebiliyor. Bir yandan da bu dönemlerde alışveriş yapmak bir şey bulmak anlamında oldukça zaman harcamanızı gerektiren bir durum. Bu nedenle de bu harcanan sürede eve eli boş dönmemek de önem kazanabiliyor. Herhangi bir şey “bulabilmek” bir amaç haline gelebiliyor. Ve birçok araştırma da aslında indirimde alışveriş yapan insanların en nihayetinde indirim olmayan dönemde yapanlara oranla çok daha fazla para harcadıklarını gösteriyor. Çünkü genelde satın aldıkları şey aslında gerçekten çok istemedikleri ya da onları çok da tatmin etmeyen bir ürün olabiliyor ve bu nedenle de daha hoşlarına gidecek bir şey bulma amacıyla alışverişe devam edebiliyorlar. Alışverişin başarısı da verimi, yani ne kadar üstün bir ürüne ne kadar az para verdiğinizle ölçülebiliyor.
Alışveriş yapma isteği hormonlara bağlı olabilir mi?
Mensturasyon döngüsünün kadınların birçok davranışsal, psikolojik ve fiziksel durumları ile ilişkilendirildiği bilinmekte. Östrojen dengelerinin değişmesiyle paralel bir şekilde birçok araştırma yumurtlama sonrası dönemde kadınların daha rasyonel, mantıklı ve kontrollü olduklarını, yumurtlama ya da premens dönemde dürtüsel hareketlerinde, kaygı ve huzursuzluk hislerinde bir artış yaşadıklarını göstermektedir. Yumurtlama döneminde ve doğurganlıklarının zirve yaptığı süreçte kadınların giyim tarzlarını erkekleri etkileyecek şekilde adapte ettiklerini (süslenme etkisi) görüyoruz. Araştırmalar gerçekten de premens döneminde kadınların diğer dönemlere oranla daha dürtüsel ve daha az kontrollü davrandıklarını ve bu sürecin de fazla para harcama davranışı ile aynı doğrultuda bir bağlantısı olduğunu göstermektedir. Kadınların kendilerini nasıl hissettikleri ve benlik algıları erkeklere oranla alışveriş davranışı ile daha yakından ilintili ve erkeklere oranla bu deneyime atfettikleri önem çok daha fazla. Elbette ki kadınların finansal davranışları üzerinde mensturasyon döngülerinin etkisi inkar edilemez. Premens döneminde harcamalara karşı daha az kontrollü bir yaklaşım oluyor, daha dürtüsel ve daha fazla harcamalar oluyor. Aynı zamanda konsantrasyon ve hafıza, duygusal iniş çıkışlar ve verilen tepkiler anlamında da sıkıntılar yaşanabiliyor. Tüm bunlarla bağlantılı olarak da paraya dair çok da işlevsel olmayan davranışları bu dönemde sergileyebiliyorlar. Çoğunlukla da sonuç planlanandan daha fazla harcama, kontrolü kaybetme hissi, ve etraflıca düşünmeden dürtüsel olarak yapılan alışverişler olabiliyor.
Alışveriş hayatın odak noktası haline geldiğinde tehlike çanları çalmaya başlamıştır!
Alışveriş yapmak iyi hissettirdiği için bu kendi içinde bir kısır döngü haline gelebiliyor, yeni bir şey satın alarak ne kadar mutlu ve neşeli oluyorsak mutlu hissettiren aktiviteyi tekrar etmeye ya da o aktiviteden daha fazla yapmaya dair yeni bir istek doğabiliyor. Burada mutluluk ve kendini iyi hissetme ile ilişkilendirdiğimiz seratoninin döngüsel etkisinden söz etmek mümkün. Yani alışveriş yaparak daha iyi hissetme, daha iyi hissettiğin için yine alışveriş yapma ve sonra yine iyi hissetme gibi bir kısır döngü kişiyi kıskacına alabiliyor. Ve elbette ki burada bağımlılık tehlikesi de ortaya çıkabiliyor. Alışveriş yapmanın abartılması ya da tehlikeli boyuta gelmesi ancak bu davranışın kişinin günlük hayatını ve işlevselliğini olumsuz yönde etkilemeye başlaması, gün içerisinde bu konu etrafında ciddi bir meşguliyet oluşturmaya başlaması, alışveriş yapamadığında ya da herhangi bir şey satın almadığında ciddi bir içsel, ruhsal sıkıntı çekmeye başlaması ve tüm bu aktivitelerin sonuçlarından zarar görmeye başlaması (ör: ödeyebileceğinden çok daha fazla bir borcun altına girmek gibi) ile anlaşılabilir. Elbette bunların anlamı üzerine düşünmek de önemlidir. Örneğin dış görünüme dair yapılan yatırımların bu kadar fazla ve yoğun olması ve sürekli bir “alma” davranışında olmak psikolojik ve ruhsal düzeyde bu davranışların neyin yerine geçmekte ve aslında nasıl bir “eksiğin” tamamlanmasına dair bir çaba haline gelmekte olduğunu ve bunların hepsini kişisel bazda değerlendirmek gerekir. Bu şikayetlerle terapiye gelen danışanlar için öncelikle bu sürecin anlamını keşfetmelerine büyük bir önem atfediyoruz.
Kredi kartları gerçeklerle yüzleşmemizi engelliyor!
Kredi kartları ödemenin yaratacağı acıyı ve sıkıntıyı ertelerken, almanın hazzını hemen yaşamaya olanak sağlıyor. Kişilerin satın almayla ilgili arzularını kolayca gerçekleştirebilmeleri için kolayca para ödünç almalarını sağlamış oluyor. Kredi kartı kullandıklarında alışverişin o an gerçekleşen sonuçları ile yüzleşmemiş oluyorlar. Bu noktada kredi kartları aslında bir tampon görevi görmekle birlikte alışveriş esnasında ne verdiğinize değil de ne aldığınıza daha çok odaklanmanızı sağlıyor. Hatta hediye kartları bu anlamda daha fena, çünkü bu kartlardan satın alan kişiler için sanki söz konusu kartlar gerçek para yerine bedavaymış gibi bir his oluşturabiliyor.
Araştırmalar genelde takıntılı bir şekilde çokça alışveriş yapan kişilerin nakit para yerine kredi kullandığını gösteriyor. Aynı şekilde dürtüsel, yani üzerine çok fazla düşünmeden alışveriş yapan kişilerin de kendi bütçelerini rahatlıkla aşmaları özellikle kredi kartı kullandıklarında görülebiliyor. Kredi kartı kullanan kişilerin daha fazla harcama yapma ihtimalleri daha yüksek olduğundan bu kişiler çok daha kolay borca girebiliyorlar. Aynı zamanda kredi kartı üzerinden gerçekleşen para transferlerinde bu işlem daha gerçekdışı ve soyut olarak algılanabiliyor. Araştırmalar gösteriyor ki kredi kartı sahipleri daha çabuk ve daha çok harcama yapabiliyorlar. Dürtüsel şekilde alışveriş yapanlar için bu problem daha da zorlayıcı, çünkü genellikle onların kendilerini kontrol etme becerileri daha zayıf olduğundan daha fazla para harcayabiliyorlar. Aynı zamanda bu kişilerin diğer insanlara göre daha çok sayıda kredi kartına sahip olduğunu söylemek mümkün.
Kart kullanımının tehlikeli boyuta gelmesi ise aslında var olan limitin üzerine çıkmak ve kişinin hem maddi kaynaklarını hem de dolaylı olarak ilişkilerini olumsuz yönde etkilemeye başlaması anlamına geliyor ki sadece Türkiye’de değil dünyada da bu şekilde borç batağında olan yüz binlerce insan var. Böyle bir noktada yapılması gereken en önemli şey kart sayısının azaltılması olmalıdır. Sayı azaltıldıktan sonra kart limitlerinin yeniden gözden geçirilmesi yardımcı olacaktır. Belki yeni bir limit düzenlemesi ile kişiye bir dış kontrol sağlanabilir. Ancak tıpkı kumar oynamak gibi aşırı kart kullanımı da kişinin günlük yaşamını vazgeçemediği bir şekilde negatif yönde etkilemeye başladıysa dış kontrolün yanı sıra kişinin kendi iç kontrol dengelerini de düzenleyebilmesi adına psikolojik destek alması uygun olur.
Kazançlı alışveriş ne demek?
Kazançlı alışveriş aslında gerçekten ihtiyaç duyduğunuz ürünleri uygun fiyata alabilmektir. Ancak indirim dönemleri öyle bir hale geliyor ki sadece ihtiyaç duyulanlar değil alınabilecek ve kaçırılacağı düşünülen, birçok insan tarafından arzu edilen, mümkün olduğu kadar çok alınabilecek şey alınıyor ve sonuç aslında kazançtan ziyade finansal açıdan zarara kadar gidebiliyor. Ancak indirim dönemleri de kişiler için öyle cazip olabiliyor ki o esnada ihtiyacınız olan ürünlerin yanı sıra daha önce ihtiyacınız olduğunu bile düşünmediğiniz birçok ürünü diğer insanların gösterdiği rağbetle birlikte kaçırmama korkusu ile satın almış olarak kendinizi bulabiliyorsunuz ki günün sonunda yaptığınız alışverişin hem maddi hem de ihtiyaç bazında kazançlı olduğunu söylemek mümkün olmayabiliyor.
Anneler çocuklarına nasıl doğru örnek olabilir?
Çok fazla alışveriş “alma” ve “sahip olma” ya çok fazla vurgu yapar. Özellikle de farkında olmadan alışverişi başa çıkamadığı duygulara bir çare gibi gören kişilerin belki duygu regülasyonu ve duygularının kontrolü konusunda zorlandıklarını düşünebiliriz. Bir anne-çocuk ikilisinde psikolojik olarak çocuğa anne tarafından kazandırılabilecek en önemli beceri ve bebeklikten başlayarak gelişebilecek en temel beceri çocuğun kendi duygularını anlayabilmesi, tanımlayabilmesi ve söze dökerek ifade etmeyi öğrenebileceği bir duygusal regülasyondur. Ancak alışverişi çok sık kullanan bir anne bu anlamda çocuğuna yardımcı olamayabilir diyebiliriz belki. Çünkü bu durum öncelikle kendisinin duygularını regüle etmekte zorlandığı düşünülebilir. Alışveriş bir davranıştır, ve duygusal anlamda doyuruculuğu düşünüldüğünde, duygularla başaçıkma adına davranışa yönelmek anlamına gelebilir. Hâlbuki psikolojik anlamda sağlıklı olan duyguları söze dökerek, sözelleştirerek başa çıkmaya çalışmaktır. Kendisi çocuğun duygularını anlamaya ve sözelleştirmesine yardımcı olamayan bir anne de bu anlamda çocuğun da duygu regülasyonunu öğrenebilme konusunda zayıf kalabilir ve benzer şekilde (illa alışveriş olmak durumunda değil bu), yoğun duygular hissettiğinde bunu sözelleştirmek yerine davranışa dökebilir.
Alışveriş hastalığını tedavi etmek mümkün!
Psikiyatrik literatürde alışveriş hastalığı olarak nitelendirebileceğimiz ilk kavram ilk olarak 1915’te Kraepelin tarafından “oniomania”, yani satın alma manik davranışı olarak tanımlandı. Günümüzde dürtüsel ya da zorlantılı alışveriş dediğimiz durumları ise kişiyi bir şey satın almaya doğru iten ve kontrol edilemez birtakım arzu ve isteklere sahip olma sonucu, alışveriş sayesinde gerginlik ya da düşük özsaygı gibi birtakım psikolojik durumlara geçici bir rahatlama çabası olarak nitelendirebiliriz. Bu davranışın çoğunlukla kadınlarda olduğunu görebiliyoruz. Depresif duygudurumunda kendilerini iyi hissetmek ve negatif moddan uzaklaşmak için bunu kullanabiliyorlar. Sonucunda finansal zorluklara yol açması sebebiyle de suçluluk ve pişmanlık yaşanabiliyor. Dolayısıyla alışveriş hastalığı diye bir şeyden bahsetmek mümkün. Şöyle ki kişiye çok ağır ve zorlayıcı ya da kontrol etmekte güçlük çekilen duygularla baş etmenin bir yolu olabiliyor bu davranışlar.
Çoğu hasta mutsuz ama neden mutsuz olduğunu bilmiyor!
Psikoterapi bu kontrol edilemeyen hislerin daha yönetilebilir hale gelmesine yardımcı oluyor. Öncelikle bu deneyimi söze dökmek önem kazanıyor. Bu kişiler genelde bir içsel boşluk hissediyorlar ve bu boşluğu yemek ya da satın alınan şeylerle hızlı bir şekilde doldurma ve kapatma peşinde oluyorlar. Genelde bu aşırı davranış ile ilgili kendilerini iyi hissetmiyorlar ve durdurmak istiyorlar. Aslında bu kişilerin kendilerini iyi hissetmeleri için iradeye değil sözcüklere ihtiyaçları var. Tabii bu hisler ortaya konduktan sonra bir de bunlarla başa çıkmak ve tolore etme kısmı gündeme geliyor. Bu kişiler terapiye geldiklerinde genelde mutsuz olduklarından bahsederler ancak bunun ne anlama geldiğini bir türlü bilemezler. Tıpkı aşırı yeme davranışında olduğu gibi bu versiyonda da aşırı alışveriş davranışı gündeme gelebiliyor. Bu kişiler her ne kadar bunu maddi olarak karşılayabiliyor olsalar da sonrasında tıpkı çok yemiş olmak gibi yoğun bir utanç ve pişmanlık hissediyorlar, zaten satın aldıkları şeyleri de kullanmıyorlar, dolaplarda atıl şekilde kalıyor. Burada satın alma davranışı ya da yeme davranışı öncesi kişinin ne hissettiği ve ne düşündüğü çok önemli ki bunlarla davranışı arasındaki duygusal bağlantıyı kurabilsin. Bu kişiler çoğunlukla boşluk hissi ve üzüntü hissederler. Kendi duyguları ile temasları çok azdır ve duyguların bilinemeyeceğini kolaylıkla değişebilir olduğuna inanırlar. Yeme bozukluğu olan kişiler de benzer şekilde duygularını yönetebilme konusunda güçlükler yaşarlar. Bu durum sadece kötü hisler hissettikleri zaman değil, olumlu hisler olduğunda da gündeme gelir; öyle ki sanki güzel bir duygu ile ne yapacaklarını bilemezler. Bu güzel duygu gidecek, sonrasında daha da kötü hissedecekler diye korkabilirler, o nedenle de bu korkutucu düşünceleri yiyerek ya da bir şeyler satın alarak uzaklaştırırlar.
Alışveriş hastalığı kaygı ve depresyonu beraberinde getiriyor!
İnsanlar salt aşırı alışveriş etme davranışı şikayeti ile terapiye başvurmayabiliyorlar; çünkü bu davranış muhakkak beraberinde baş edilemeyen birçok kaygı ya da depresif ruh hali ve benzer şekilde kişinin kendini kontrol etmekte zorlanabileceği ve tekrarlayıcı başka davranışlara eşlik edebiliyor. Örneğin madde kullanımı, yoğun sigara tüketimi, bilgisayar oyunlarına bağımlılık gibi. Ya da bipolar bozuklukta manik evreler dediğimiz kişinin enerji ve motor aktivitesinin oldukça arttığı dönemlerde de sonuçlarının zararlı olabileceği kontrolsüz ve tamamen dürtüsel satın alma davranışı ile karşılaşabiliyoruz. Bu davranışın o kişi için anlamının araştırıldığı, bu davranışı neyin tetiklediği, öncesinde ve sonrasında kişinin nasıl hissettiği ve kendisini nasıl kontrol edebileceğine, bu davranışın aslında hangi kontrol edilmekte ve baş edilmekte zorlanılan duyguya karşılık geldiğini bulmasına yardımcı olmak ve gerektiğinde de bu süreci medikal tedavi prosedürleri ile desteklemek böyle durumlarda izlediğimiz yöntemdir.
İnternet alışveriş hastalığını tetikliyor mu?
İnternetten alışverişe kadınlar kadar erkeklerin de oldukça rağbet gösterdiğini görüyoruz. Özellikle erkekler için bu eylem çok daha basit ve daha az komplike bir hal alıyor; öyle ki, web sitelerine bakıyorlar ve hemen, zahmetsiz şekilde onlara sunulanlardan bir şeyler seçip alıyorlar. Kadınlar için gerçek alışveriş deneyimin yarattığı hazzı tam olarak yaratmadığından aslında sanılanın aksine o mağaza gezip alışveriş yapmanın yerini hiçbir zaman tutmuyor.
İnternetten alışveriş de bir çeşit dürtüsel alışveriş, başka bir deyişle insanların gereksiz ve çok sayıda şeye sahip olmaya çalışarak kaygılarına bir çeşit rahatlama sağlama çabası, tanımına girebiliyor. Son yıllarda da artan alışveriş siteleriyle birlikte internette alışverişin oldukça yaygınlaştığını görebiliyoruz. Araştırmalar internetten herhangi bir ürünü sadece aramanın dahi alım ihtimalini artırdığını gösteriyor. Bu aynı zamanda birçok insan için zamandan da kazandıran bir yöntem olabiliyor. Bazıları için ise daha çok boş zamanlarda yapılan keyfi bir aktivite olabiliyor. İnternetten alışveriş zaman ve mekan kısıtlılıklarını kaldırdığı gibi alışveriş aktivitesini zaman ve mekan anlamında ayrıştırmaya fırsat tanıdığı için aynı zamanda bir esneklik de sağlayabiliyor. Araştırmalar gösteriyor ki kişilik özelliği olarak kendini denetleyebilme becerisinin (ki bu da duygusal iniş çıkışları sık yaşamakla ilişkili olarak adlandırılır) görece daha zayıf olması kişiyi internetten alışverişe yatkın kılıyor. Aynı şekilde bulgular internetten alışveriş yapmanın daha çok rasyonel değil duygusal seçimlerimiz doğrultusunda olduğunu gösteriyor. Özellikle gençlerde bu tarz alışveriş davranışını sık görebiliyoruz. Elbette internetten alışveriş yapmak da kendi içerisinde bağımlılık haline gelebilecek ve diğer başka bağımlılık davranışları ile de ilişkili olabilecek bir davranış; çünkü bazen öyle bir hal alıyor ki harcanan para ve zaman kontrolden çıkabiliyor. Kişi bu davranışı gerçekleştirmeden huzurlu ve mutlu hissedemeyebiliyor, zararından bağımsız olarak kendini durdurmaksızın bu davranışa devam edebiliyor. Tıpkı kredi kartı ile ödeme yapmak gibi internetten alım yapıldığında da bunun sonuçları ile kişi o anda yüzleşmediğinden kişinin bu davranıştaki riski ve tehlikeyi değerlendirmesi çok da gerçekçi olmayabiliyor.
3