İçinde bulunduğumuz duygusal ilişkilerde, yaşadığımız herhangi bir mutsuzluk veya olumsuz durumda çoğunlukla ilişki yaşadığımız kişiyi suçlarız. Bu öğrenilmiş bir davranıştır.
Bana hiç değer vermiyor.
Bana yeterince ilgi göstermiyor.
Beni istediğim gibi sevmiyor.
Beni aldatıyor.
Örnekleri çoğaltmak mümkün, siz kendi suçlamalarınızı yazın ve devam edelim.
Şimdi soruları şu şekilde değiştirin lütfen.
Ben neden bana değer vermeyen erkekleri kendime çekiyorum?
Ben neden bana yeterince ilgi göstermeyen erkekleri kendime çekiyorum?
Ben neden beni istediğim gibi sevmeyen erkekleri kendime çekiyorum?
Ben neden beni aldatan erkekleri kendime çekiyorum?
Evet, nasıl hissettiniz bu şekilde sorunca? Aynayı kendinize doğru tuttunuz çok güzel.
Bu soru aslında size şunu açıklıyor. Eğer ben hayatıma sürekli bana değer vermeyen erkekleri çekiyorsam, bu demektir ki bununla ilgili yaydığım bir enerji var.
Değiştirmeniz gereken enerji işte bu!
Peki, bu enerjiyi neden yayıyorsunuz? Çünkü bilinçaltınızın bir çıkarı var yaydığınız bu enerji ile ilgili, birazdan uzun uzun anlatacağım.
Bu konuyu daha iyi anlayabilmeniz için yaşanmış bir örnekle açıklamak istiyorum.
Başvuran bayan danışanımın problemi, duygusal ilişkileri resmiyet noktasına gelince bitmesiydi. Artık bu canına tak etmişti. Tam evlenmek üzereyken hayatındaki erkekler gidiyordu! İki kez nişanlısından, bir kez de sözlüsünden ayrılmıştı.
Kendisi ile bir dizi topraklama ve regresyon çalışması yaptık.
Yaydığı enerjiyi bulmak ve nötrlemekti çabamız.
Çünkü erkekleri hayatından çıkartmasına sebep olan, yaydığı enerji bir an önce değiştirilmezse, onu mutsuz eden mevcut durum hayatı boyunca sürüp gidecekti.
Bir dizi çalışmadan sonra, danışanımın yaydığı onu rahatsız eden bu negatif enerjiyi tespit ettik.
Annesi dominant bir kadındı ve yaptığı evlilikten pişmandı. Evlenince işini bırakmıştı, sosyal hayatı sona ermişti ve mutsuz olmuştu. Bu yüzden danışanımı yıllarca “evlilik insanın özgürlüğünü yok eder. En iyisi bekârlık, keşke evlenmeseydim” sözleriyle büyütmüştü.
Sözler kadar etkili olan ise, annesinin her an mutsuz ve bedbaht ruh haliydi. Annesinin bu hali onu derinden etkilemişti. Demek ki evlilik gerçekten tehlikeli bir şeydi kadınlar için! Çünkü annesi sürekli depresyondaydı ve ona ve kardeşlerine çok kötü davranıyordu.
Danışanım henüz küçük bir çocukken bu sözleri duyarak büyüdüğü için, “evlenirsem özgürlüğüm yok olur, mutsuz olurum” gibi evlilikle ilgili anlamlandırmalar yaratmıştı.
Tam evleneceği zaman, bilinçaltındaki bu inancı devreye giriyor ve karşısındaki erkeğe kötü davranmaya başlıyor, onunla kavga ediyor, hakaret ediyor ya da hiç aklında yokken gidip onu aldatıyor ve bir şekilde evlenmek üzere olduğu erkeği hayatından uzaklaştırıyordu.
Bilinçaltının buradaki kazancı, danışanımın evlenip mutsuz olmasına izin vermemekti.
Bu yüzden ilişkileri evlenme noktasına geldiğinde, bir şekilde sevdiği erkeğe kötü davranıyor ve onun hayatından çıkmasına neden oluyordu.
Bilinçaltındaki kök inancı evlilik korkusu olan danışanımın, mantıklı zihni evlenmek istiyordu.
Çalışmalarla bilinçaltı ve mantık düzeyindeki inançlarını paralel duruma getirdik.
Bana, “bu çalışmaları yaptırmasaydım, ömrümün sonuna dek bilinçaltımın aldığı karardan ve yaydığım bu enerjiden haberim olmayacaktı” dediğinde oldukça şaşkın ama mutlu olan danışanım şu an istediği gibi bir evlilik yaptı ve gayet mutlu.
Bilinçaltında yatan gömü karanlıktan ışığa çıktı ve sorun çözümlendi.
Sizler de yaydığınız enerjiyi değiştirerek, hayatınızı değiştirebilirsiniz.
Saygı ve sevgilerimle,
A.Nilgün Aktaş
Kişisel Gelişim Uzmanı