Hipnozu hepimiz biliyoruz.
Yapay hareketlerle meydana getirilen bir ruh hali.
Başlıca karakteri ise, hipnoz yapılan kişinin - sadece - bu durum sırasında arzu edilen herhangi bir telkini - sorgulamadan - yerine getirmesi.
Hipnoz sıklıkla psikolojide kullanılır. Terapilerde büyük kolaylıklar sağlar.
Terapist, olayları yaşandığı andaki sıcaklığı ile terapi odasında gözlemleme imkanına kavuşuyor.
Hatta hipnoz psikolojik sorunlarda psikoterapi süresini önemli ölçüde kısaltıyor.
Psikoterapi ile kullanıldığına çok başarılı sonuçlar veriyor.
Ben bugün size tıp alanında kullanılan hipnozdan değil, zararlı olabilecek hipnozdan söz edeceğim.
Geçen gün Discovery Channel’da kitle hipnozu ile ilgili bir program seyrettim.
Kitlesel veya kişisel hipnozun nasıl tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini dehşetle izledim.
Deneyi yapan Dr. bir sinema önüne ilan asarak, kendi yönettiği filminin tanıtımını yapmak için, bedava bir seans düzenlediğini bildiriyor.
Bu filmi seyretmek üzere yaklaşık elli kişi geliyor sinemaya.
Koltuklarında yerlerini alan seyirciler heyecanla filmin başlamasını beklerlerken, Dr. içeriye giriyor ve o anda ışıklar sönüyor.
Karanlık salonda bir el feneri ile sinema perdesine ışığı tutan Dr. seyircilere ışığı izlemelerini söylüyor.
Karanlık salondaki sinema ekranında el fenerini birkaç kez sağa - sola, yukarıya -aşağıya, hareket ettiriyor ve dikkatle izlemelerini ve sonra herkesin nefesini bir süre tutmasını söylüyor.
Ardından, “şimdi hepiniz ben uyanın diyene kadar uyuyacaksınız ve uyandığınızda seyretmiş olduğunuz bu çok komik filmin ardından kahkahalarla güleceksiniz ve hayatınızda bu kadar komik bir film seyretmediğinizi söyleyeceksiniz” diyor.
Enteresan olan şu ki, yaklaşık elli kişilik seyirci kitlesinin hemen hemen tamamı (3-5 kişi hariç) anında uyuyor.
Dr. kısık bir sesle uyumayanlara sesleniyor. “uyumayanlar sessiz olsunlar.”
Yaklaşık üç dakika sonra Dr. yüksek sesle, “şimdi hepiniz kahkahalar atarak uyanın” diye komut veriyor.
Aynı anda uyuyanlar müthiş kahkahalar eşliğinde uyanıyor.
Sinemadan çıkıyorlar, Dr. yanlarına gidiyor ve soruyor.
“Film nasıldı ?”
Cevaplar, Dr.un verdiği komut paralelinde oluyor.
İzleyenler kahkaha atarak hayatları boyunca bu kadar komik bir film seyretmediklerini söylüyorlar.
Dr. soruyor, “Peki konusu neydi filmin?”
Kısa bir an şaşkınlık yaşayan izleyiciler, “hatırlamıyoruz!” cevabını veriyorlar.
Sonra Dr, “Peki oyuncular kimdi ?” diye soruyor.
Yine bir cevap yok tabii, şaşkın şaşkın birbirlerine bakıyorlar ve yine hatırlamadıklarını söylüyorlar.
Daha sonra Dr. gerçeği söylüyor. Aslında böyle bir film izlemediklerini, sadece hipnoz olduklarını ve kendisinin verdiği komut neticesinde, filmi seyretmiş sandıklarını itiraf ediyor.
Ancak hiç biri inanmak istemiyor ve hararetli bir şekilde Dr.la tartışmaya başlıyorlar. “Hayır, olamaz biz o filmi seyrettik!”
Çok enteresan ve bir o kadar da korkutucu değil mi?
Günümüzde televizyonun – sinemanın - fazlaca seyredildiği düşünülürse, kitle hipnozuna sıkça maruz kaldığımız gerçeği ortaya çıkıyor.
Sistem insanları televizyona kilitliyor ve televizyonda asıl gündemin maalesef tamamen dışında yayınlar yapıyor.
Yapımcılar istedikleri yönde izleyenleri etkileyebilme ve yönlendirme şansına sahipler.
Lütfen okuduklarınızda, izlediklerinizde son derece seçici ve dikkatli olunuz. Bu bazen bir dizi, bazen haber programı, bazen bir film, bazen bir reklam, bazen gazetedeki bir üçüncü sayfa haberi, bazen bir kitap olarak karşınıza çıkabilir.
Çünkü siz farkında olmadan hipnoz altına alınmanız işten bile değil!
Bir sonraki yazımda kişisel hipnoza dair çarpıcı bir örnek vereceğim.
Sevgi ve saygılarımla,
A.Nilgün Aktaş
NLP Uzmanı, Eğitmeni & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu
Regresyon Hipnoterapisti
http://www.facebook.com/ANilgunAktas
nilgunaktas@hotmail.com