Varlığımızın bizi yöneten iki önemli boyutu vardır; biri ego/benlik, diğeri yüksek benlik...
a- Egodan kaynaklanan düşünceler bizi korkutur, sinirlendirir, öfkelendirir; yargılayıcı ve bencil yapar; hamlaştırır; kıskanç, savunmacı ve şüpheci yapar; acı çektirir, üzer vs…
b- Yüksek benlik ise mutluluk, sevgi içeren düşünceleri, bilgelik hissi, incelik, başkalarına değer verme, nezaket, kibarlık, huzur, dinginlik, akışta olma vbg. duygu ve düşünceler oluşturur.
Şimdi dikkatlice düşünün lütfen; buradaki duygulardan en sıkça hangilerini yaşıyorsunuz?
Eğer yüksek benliğin size yaşattırdığı duygular içindeyseniz sizi tebrik ederim, burada bir sorun yok. Ayrıca hep böyle kalmanızı dilerim.
Ancak hayatınıza egonun yaşattığı duygular eşlik ediyorsa, o zaman duygularımızda, düşüncelerimizde ve davranışlarımızda bazı değişikler yapmamız gerekiyor demektir.
Mutlu ve huzurlu yaşamak istiyorsak, egomuza şu açıdan da bakabiliriz: Egonun görevi hayatta kalmamızı sağlamaktır. Biricik amacı da güvende olmamızı sağlamaktır.
Carl Jung ekolü psikologlarına göre egonun iki temel korkusu vardır: Bir yanda terk edilmek ve ölüm; diğerinde ezilmek, kimlik kaybı ve özgüven yitimi…
Fark ettiyseniz aslında ölmek de bir yok oluştur; kimlik ve özgüven kaybı da... Dolayısıyla ego yok olmamızı engellemek uğruna bizi sürekli tetikte tutarak, olur-olmaz şeylerden korkmamızı sağlar.
Peki, bu korkulardan kurtulmak için neler yapabiliriz, bir de ona bakalım: Önce dünya görüşümüze yakından bakalım ve filtrelerimizi gözden geçirelim...
Dünyaya hangi algı filtrelerini kullanarak bakıyorsunuz? Unutmayın ki, dünya görüşünüzün oluşmasında; doğduğunuz ülke, ülkenizin sosyokültürel ve ekonomik durumu, yakın çevreniz, içinde doğduğunuz aile, bazı durumlarda cinsiyetiniz vs. son derece etkilidir.
Tüm bu etkilerle oluşan süzgecinizden geçirerek algıladığınız dünya, sizin dünya görüşünüzü oluşturur. Mesela bir yazı okurken veya bir konuşmayı dinlerken, çoğunlukla sizin dünya görüşünüze, yani kültürel, dinsel, çevresel, ülkesel vbg etkilerle oluşmuş zihin yapınıza uygun olanları beğenir ve kabul edersiniz...
Burada altını çizmemiz gereken olgu şudur; bizim "gerçek" olarak kabul ettiğimiz her şey, aslında "dünya görüşümüzün" bir parçasıdır. Öyleyse egoya dayalı düşünce kalıplarından kurtulmak için, öncelikle bu durumu iyi anlamış olmak ve tek gerçeğin bizim dünya görüşümüz olmadığını kabul etmek gerekmektedir.
Bu kabulü oluşturmak için kendimize aşağıdaki soruları sorabiliriz:
A- Bu görüşümde objektif miyim?
B- Bu bakış açısı benim kendi yorumum; ama gerçek denen şey acaba benim yorumladığım gibi mi?
C- Şimdi (o durum, o insan, o olayla ilgili) bu yorumu niçin yapıyorum? Bu yorumuma kendi dünya görüşümü, inançlarımı ve varsayımlarımı kattım mı acaba?
Edinmiş olduğumuz dünya görüşünün temellerini fark etmek, ego tabanlı düşünceleri ciddi oranda azaltacaktır.
Öyleyse; hem egoyu hem yüksek benliği mümkün olduğunca gözlemek ve “Şu an ne hissediyorum?” ya da “Bu yaşadığım olay bana ne hissettirdi?” sorularını kendimize sormamız; egocu düşünceler içinde olup olmadığımızın farkına varmamızı sağlayacaktır.
Ego -bazı durumlarda- kişileri fazlasıyla korkutabilir; o durumlarda yapmamız gereken şey kişiye korkuttuğu konuyla ilgili sorular sormaktır. Örneğin; korkunun kaynağı işini kaybetmek olsun...
Soru: İşini kaybetmekten neden korkuyorsun?
Cvp: İşimi kaybedersem, parasız kalırım.
Soru: Başka?
Cvp: Evsiz kalırım.
Soru: Başka?
Cvp: Sokağa düşerim.
Soru: Başka?
Cvp: Açlıktan ölürüm.
Soru: Açlıktan ölen bir insan gördün mü?
Cvp: ???!!!...
Bu sorgulamalarda öyle bir noktaya gelinecek ki, egonun kişiyi korkuttuğu senaryo gülünç duruma düşecek; birey aslında hiç olmayacak bir şey için korktuğunu anlayacak ve böylece egoya yenik düşmeyecektir.
Sevgi ve saygılarımla,
A.Nilgün Aktaş
Kişisel Gelişim Uzmanı
info@nilgunaktas.com
Dipnot:
Bu yazıyı Cindy Wigglesworth’ün Spiritüel Zekâ adlı kitabından aldığım esinleri kendi dağarcığımdaki bilgilerle harmanlayarak, sizler için ve içine bir tutam sevgi katarak hazırladım.