Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - Ayşe Akbulut (30), Karadenizli bir ailenin kızı. Babası Giresunlu, annesi Trabzonlu. Moda tasarımı eğitimi alan Ayşe, yalnızlığı seven ama aynı zamanda heyecanlı ve umut dolu biri olarak kendisini tanımlıyor Sosyal medyada paylaştığı önce yiyip, sonra koştuğu videolarla tanınan Ayşe, kendisini tanıyanların bazen, “Bu kadar mutlu olmak gerçekçi mi?” ya da “Bu enerjiyi nereden buluyorsun?” diye sorduklarını söylüyor. "Aslında, hayatı sevmeyi öğrenmek biraz zaman aldı" diyen Ayşe, “Küçükken öyle çok mutlu bir çocuk değildim. Stresli ve üzüntülü uzun bir dönem geçirdim. Ancak bir noktada ayağa kalkmanız ve yola devam etmeniz gerektiğini fark ediyorsunuz” diye konuştu.
'BU SAYEDE KENDİMİ YENİDEN TANIDIM’
20'li yaşlarında Ayşe’nin hayatına spor girdi ve onu psikolojik olarak iyileştirmeye başladı. Zamanla daha mutlu, daha enerjik birine dönüştü, spor bir tutku haline geldi ve bu tutkusu, ona yeni maceraların kapılarını araladı. Spor sayesinde kendini daha güçlü, enerjik ve özgüvenli hissetmeye başladı. Hem zihinsel hem de fiziksel olarak sınırlarını zorlamanın ona kattığı şeyler çok büyük oldu. Her adımda, daha fazla hedef koymaya, kendine meydan okumaya başladı. Bu süreçte kendini yeniden tanıdı ve hayatının her alanında daha cesur kararlar almaya başladı.
Koşmak ve spor yapmak, ona sadece bedensel değil, ruhsal anlamda da inanılmaz bir güç verdi. Bu yolculuk, hem kişisel hem de profesyonel yaşamında birçok yeni fırsat getirdi. Yeni insanlarla tanıştı, ilham aldı ve ilham verdi. Artık sadece spor yapmıyor, aynı zamanda insanlara, özellikle de kadınlara, adım atma cesareti vermek istiyor.
'İLK KOŞTUĞUMDA NEFES NEFESE KALDIM, ÇOK ZORDU'
Spora başlaması ise modellik kariyeriyle birlikte geldi. 4-5 sene modellik yapan Ayşe'nin bu süreçte zayıf kalması gerekiyordu. Yemek yeme konusunda sürekli kendini kısıtlıyor, bu durum onu hem halsiz bırakıyor hem de ani gelen yeme isteğiyle alması gerekenden fazla kalori almasına neden oluyordu. Sürdürülebilir bir yaşam şekli olmadığı için kendini sürekli yorgun ve mutsuz hissediyordu. Ancak bir gün yürümeye karar verdi ve onun için her şey daha farklı bir şekilde akmaya başladı. Ayşe Akbulut yaşadığı süreci şöyle aktardı:
"Fark ettim ki yürümek bana gerçekten çok iyi geliyordu. Hem ruhen hem de bedenen kendimi daha iyi hissettiğim için daha uzun mesafelere yürümeye başladım. 18 km, 20 km, hatta 28 km gibi. Yürüyüş yaparken koşan insanlar dikkatimi çekmeye başladı. Koşmak, bana inanılmaz havalı görünüyordu. 6 yıl önce bir gün kendime, 'Neden ben de koşmuyorum?' diye sordum. İlk koşum 3 km'ydi ve gerçekten çok zordu. O an, 'Bu nasıl bir şey böyle?' diye düşündüm, nefes nefese kaldım ve çok yoruldum. Ancak hemen ardından daha uzun mesafeler koşmak istedim ve yavaşça yürü-koş tekniğiyle ilk 10 kilometremi tamamladım. Kendimi inanılmaz hissettim, çünkü başarmıştım. Zamanla koşu, hayatımın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Koşmak, bana hem enerji hem de mental olarak güç kattı. Fiziken de daha güçlü ve fit oldum.”
'ZAMANLA MOTİVASYONUM BAŞKALARINA DA İLHAM VERDİ'
"Bu yolda en büyük rakibim hep kendim oldum. Kendime meydan okumayı sevdim" diyen Ayşe, “Ara sıra motivasyonumu kaybettiğim dönemler de oldu. İşte bu yüzden yaklaşık 2-3 yıl önce Kovid döneminde Instagram hesabı açmaya karar verdim. Bu hesap, benim motivasyonum olacaktı. Zamanl, bu motivasyonum başkalarına da ilham vermeye başladı. Koşmanın ve egzersiz yapmanın ne kadar çok kişi tarafından istendiğini fark ettim ama çoğu kişi ilk adımı atmaktan çekiniyordu. İnsanların, özellikle kadınların, kendilerine inanmak ve harekete geçmek için cesaret ve motivasyona ihtiyaçları vardı” ifadelerini kullandı.
Geçen yıl, kadınların spor yapma konusundaki cesaretini artırmak amacıyla 'Koşmak Ne Güzel Ya' adında bir koşu grubu kurdu. Amacı, kadınların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri ve destekleyici bir ortam yaratmaktı. Birlikte koşarak hem fiziksel hem de ruhsal olarak güçlendiklerini ifade eden Ayşe Akbulut, “Her adımda, hem kendimize hem de birbirimize ilham veriyoruz. Bu yolculukta hep birlikte daha güçlü hale geliyoruz ve attığımız adımlarla da daha da büyüyeceğimize inanıyorum” dedi.
'YEMEYİ ÇOK SEVİYORUM, EN BÜYÜK NEDENİ DE BU'
Egzersize başlamasının en büyük sebeplerinden birinin yemek yemeyi çok sevmesi olduğunu dile getiren içerik üreticisi Ayşe, "Kültürümüzde çok güzel ve lezzetli yemekler var. Şimdi kendimi bunlardan mahrum mu bırakayım? Modellik yaptığım dönemde uzun bir süre kendimi bu lezzetlerden ve bu keyiflerden mahrum bıraktım. Hayatıma düzenli spor girdikten sonra fark ettim ki, eğer düzenli spor ve hareket varsa, arada bu lezzetli yemekleri gönül rahatlığıyla yiyebilirim” diyerek şu ifadeleri kullandı:
“Genelde Türk mutfağının eşsiz lezzetlerini tüketirken kalorileri hiç sorgulamayız. Ancak düşündüm ki 'Bu güzel yemeklerin kalorisi ne kadar ve bu enerji beni ne kadar kilometre uzağa götürebilir?' Mesela kendi kendime 'Bir kebap beni kaç kilometre götürür?' dedim. Eğer hayatınızda hareket yoksa bu kadar büyük porsiyonları tüketmek sağlıklı olmaz. Ancak düzenli spor yapıyorsanız, kültürümüzün harika tatlarından tadıp aynı zamanda sporla dengeli bir yaşam sürdürebilirsiniz. Bu şekilde hem ruhen hem de bedenen daha mutlu ve enerjik olacağınıza inanıyorum.”
'3 PORSİYON KEBAP SONRASI KOŞMAK İLGİNÇ BİR DENEYİMDİ'
Yaşadığı en ilginç deneyimlerden birinin 3 porsiyon kebap yedikten sonrası koşmak olduğunu belirten Ayşe Akbulut, “Başta biraz ağır hissettim; midemde bir doluluk vardı ve koşmanın zor olabileceğini düşündüm. İşin asıl güzelliği, biraz hareket edince sorun yaşamadım. Bazen ağır ve çok yağlı yemekler yediğimde egzersizimi etkileyebiliyor, midemde rahatsızlık hissedebiliyorum ama öyle bir problem yaşamadım. İlk başlarda biraz garip geldi; sonuçta biz insanlar kendimizi ödüllendirmeyi seviyoruz ve ben çoktan kendimi ödüllendirmiştim. Bu süreç sporun sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel bir tatmin de sağladığını hatırlattı. Hem kebapların tadını çıkardım hem de koşarak hareket ettim. Bu denge, hayatım için çok önemli; yemeklerden aldığım mutluluğu, hareket ederek enerjiye dönüştürüyorum" diye konuştu.
Koşuya başlamadan önceki Ayşe ile şimdiki Ayşe arasında hem zihinsel hem de bedensel olarak büyük farklar olduğunu dile getiren genç kadın, “Öncelikle, koşuya başlamadan önce daha sınırlıydım, bedenimi ve zihnimi zorlayabileceğimi bilmiyordum. O dönemlerde kendimi sık sık yorgun ve enerjisiz hissederdim çünkü hem fiziksel hem de zihinsel olarak hareketsizdim. Zayıf kalmak adına kendimi kısıtlıyor, bu yüzden de gerçek anlamda ne kadar güçlü olabileceğimi fark edemiyordum” yorumunu yaptı.
'SPOR ÖNCESİ MUZ VE KAKAOLU SÜT FAVORİM'
"Beslenme şeklim, yaşam tarzımın gerçekten önemli bir parçası" diyen Ayşe Akbulut, “Spor yaparken sağlıklı ve dengeli beslenmeye özen göstermeye çalışıyorum. Enerji seviyemi yüksek tutmak ve daha iyi performans göstermek için spor öncesi ve sonrası ve hatta uzun mesafelerde koşu esnasında doğru besinleri tercih ediyorum. Spor öncesinde genellikle bir muz atıştırıyorum. Hızlı enerji sağlarken, potasyum açısından zengin olduğu için kas kramplarını önlemeye de yardımcı oluyor. Kakaolu süt de bir başka favorim, hem lezzetli hem de koşudan sonra kaslarımın onarımını destekliyor” ifadelerini kullandı. Sağlıklı beslenmeyle ilgili düşüncelerini şu sözlerle dile getirdi:
“Sağlıklı beslenme benim için sadece kısıtlamalardan ibaret değil. Hayatın tadını çıkarmak da çok önemli. Arada bir baklava ya da kebap gibi lezzetleri keyifle yiyorum. Bu tür yiyecekler beni mutlu ediyor ve sosyal anların tadını çıkarmama yardımcı oluyor. Beslenme şeklim dengeli bir yaklaşım üzerine kurulu. Sağlıklı yiyecekleri günlük yaşamımın merkezine alırken, aynı zamanda sevdiklerimle paylaşabileceğim lezzetli yiyecekleri de hayatıma dahil ediyorum. Bu denge, hem fiziksel sağlığımı korumama hem de yaşamı daha keyifli hale getirmeme yardımcı oluyor.”
'48 SAAT BOYUNCA 77.4 KİLOMETRE KOŞTUM'
“En uzun koşum, ilk yaptığım meydan okumaydı ve bu deneyimimi YouTube’da paylaştım. David Goggins’ın kendi sınırlarını zorlamak için geliştirdiği “4x4x48” adındaki meydan okumayı denemeye karar verdim. Bu meydan okuma, her 4 saatte bir 6,45 km koşmayı ve toplamda 48 saat boyunca 77,4 km mesafe kat etmeyi içeriyor. Bu süreç benim için oldukça zorluydu. Çünkü her 4 saatte bir eve gidip hazırlanmam ve dinlenmem için çok az vaktim oluyordu” diyen Ayşe Akbulut sözlerine şöyle devam etti:
“Özellikle gece koşmak en zorlayıcı kısımdı. Ancak sonunda tamamladım ve bu deneyim bana büyük bir keyif ve başarı hissi verdi, öz güvenimi artırdı. Zihnimin sınırlarını sorgulamaya başladım ve kendime 'Neden kendi meydan okumalarımı yapmıyorum?' diye sordum. Sonra da sevdiğim yemekleri de bu meydan okumalarıma dahil etme fikri geldi aklıma. Ve çok da eğlenceli oldu. Sonrasında takipçilerimden meydan okumalar istemeye başladım ve onların zor olduğunu düşündükleri meydan okumaları seçip gerçekleştirdim. Örneğin takipçilerimden 'Bir günde iki farklı ülkede koş', '20 km çıplak ayakla koş', 'Seni tanıyan bir takipçini bulana kadar koş' gibi çok yaratıcı, çok eğlenceli ve aslında bir o kadar da zor fikirler geldi Bu süreçte, hayallerin gerçekten hiçbir sınırı olmadığını gördüm, asıl sınırlarımız zihnimizde olduğunu anladım.”
En büyük rakibinin kendisi olduğuna değinen Ayşe, sözlerini “Hiçbir zaman bir kürsüye çıkmak için koşmadım. Amacım, sınırlarımı ne kadar zorlayabileceğimi düşünmek, farklı deneyimler yaşayarak tecrübeler edinmek ve en önemlisi de keyif almak. Elbette mesafe hedefleri, zorluk dereceleri her seferinde artıyor. Asıl hedefim ise sağlıklı bir şekilde ve keyifle bu mesafeleri bitirebilmek" diyerek sonlandırdı.