31.03.2024 - 07:19 | Son Güncellenme:
Derleyen: Betül Topaklı / Milliyet.com.tr - Tarihler 1930 yılının kasım ayını gösterirken bir kürk avcısı olan Joe Labelle, Kanada'nın kuzeybatı topraklarındaki Anjikuni Gölü yakınlarında Eskimo halkının yaşadığı köye gitti. Joe, yaşadığı bölgeye yaklaşık 850 kilometre uzaklıktaki köye defalarca gitmişti ancak bu sefer köydeki durum diğerlerinden farklıydı. Normalde gürültülü olan bu köyde garip bir sessizlik hâkimdi. Bölgede kimsecikler yoktu ancak köylülerin yaşadığı çadırlarda pişmeyi bekleyen yiyecekler, üzerinde hâlâ iğneler bulunan tamamlanmamış giysiler ve tüfekler bulunuyordu. Joe, insanların yokluğunu açıklayacak hiçbir şiddet ya da çatışma izine de rastlamamıştı. Peki ama 2 bin kişilik köy halkı neredeydi?
Köyde bulunan çadırlara giren Joe gördüklerini, "Aylardır insan görmeyen köyde cesetler bulmayı umuyordum ama orada bir ailenin kişisel eşyalarından başka bir şey yoktu. Bir köşede birkaç geyik parkası vardı. Etrafa balık ve geyik kemikleri dağılmıştı. Yerde birkaç çift bot ve yağlı bir kap yer alıyordu. Parkalardan birinin altında bir tüfek buldum. O kadar uzun süredir oradaydı ki paslanmıştı. Kısacası her şey bir daha geri gelmeyi bekleyen insanlar tarafından bırakılmış gibi görünüyordu. Bir çadırda yanmış bir tencere yemek, diğerinde bir fok derisi vardı. Çadırlarda neler olduğuna dair kesin bir cevap bulamadım ancak her ne yaşandıysa köydeki 2 bin insanı etkileyen ani bir olaydı" diyerek anlattı.
KÖYDE DİREĞE BAĞLI 7 ÖLÜ KÖPEK VARDI
Köyde dolaşmaya devam eden Joe, bölgeye 100 metre uzakta direklere bağlı 7 ölü köpek gördü. Ancak ne yazık ki köpeklerin hepsi açlıktan ölmüştü. Köylülerin hayatta kalabilmeleri köpeklere ihtiyacı vardı. Bu nedenle onları geride bırakmaları neredeyse imkânsızdı. Ancak sonrasında köyün kenarında daha da tüyler ürpertici bir şeye rastladı. Burada yakın zamanda bir insan mezarı kazılmıştı ancak içinde herhangi bir ceset yoktu. Joe, mezarı çevreleyen taşlara zarar verilmediğinden bunun bir hayvanın yapamayacağını anladı. İnsan tarafından yapılmıştı. Köyden biraz daha ilerleyip Anjikuni Gölü yakınlarına giden Joe, üç kayığın göl dalgaları tarafından hırpalandığını gördü.
Yaşadıkları karşında şaşkına dönen Joe, köyle ile ilgili olarak gördüklerini Kuzey Batı Atlı Polisi'ne anlattı. Kayıplarla ilgili soruşturma başlatan Kuzey Batı Atlı Polisi, köydeki hiç kimsenin yerini belirleyemedi, sanki ortadan kaybolmuşlardı. Bölge yakınındaki insanların da köy halkı hakkında bir bilgisi yoktu. Sadece bu konuda bir tuzakçı ve oğlunun bu konuya dair bir bilgisi vardı. Tuzakçı, polislere, kendisi ve oğlunun Anjikuni Gölü'ne ilerlerken, mermi şeklinde büyük silindirik ve garip bir ışık gördüklerini söyledi.
Sonrasında gizemli köyle ilgili hikâyelere daha da beklenmedik ayrıntılar eklendi. Nigel Blundell ve Roger Boar'ın 'Dünyanın En Büyük UFO Gizemleri' adlı kitabında, civarda bir UFO gören üç tuzakçının yanı sıra binlerce kişinin kaybolması ve mezarlıkların mezarlardan çıkarılan cenazelerle dolu olması gibi büyük abartılar yer alıyordu. Polis ekipleri sonrasında Eskimolar'ın, Joe köye gelmeden yaklaşık 8 hafta önce kayıp olduğunu belirledi ancak tüm köyün bölgeyi neden boşalttığını hiçbir zaman öğrenemediler. Hikâye zaten yeterince tuhaf değilmiş gibi Kanada Kraliyet Atlı Polisi (RCMP) memurları olayı incelerken, Anjikuni Gölü üzerinde gökyüzünde gizemli yanıp sönen ışıklar gördüklerini söylediler.
'DÜNYA DIŞI KAÇIRILMA OLAYI' İDDİASI
Kuzey Kanada'daki gökyüzündeki ışıklar yani Kuzey Işıkları, ülkenin en uzak noktalarından bile görülebilen çarpıcı doğa olaylarıydı. Ancak bu arama kurtarma personelinin keşfettiği ışıklar, görmeye alışık oldukları doğal güzelliğe hiç benzemiyordu. RCMP, kuzey ışıklarından çok farklı bir şey görmüştü. Ufukta gözlemledikleri ışıklar, Kuzey Işıkları’nın aksine mavimsiydi ve yanıp sönüyordu. Ancak yanan ışıkların ne olduğu ve kayıp köylülerle bir bağlantısı olup olmadığı da açıklanamadı. Fakat 20. yüzyılın sonlarında çeşitli ufologlar, bu köyün sakinlerinin tarihin en büyük dünya dışı kaçırılma olaylarından birinin farkında olmadan kurbanları olabileceklerini öne sürdüler. Bu fikri destekleyen kanıtların en iyi ihtimalle anekdot niteliğinde olmasına rağmen varsayım hem ilgi çekici hem de korkutucuydu.
HERKES ARAŞTIRSA DA GİZEMİ ÇÖZÜLEMEDİ
Bu çözülemeyen gizem yıllar boyunca pek çok araştırmaya konu oldu. Skeptoid web sitesinden Brian Dunning bu örneği araştırdı ve Emmett Kelleher tarafından 29 Kasım 1930'da yazılan orijinal gazete makalesine kadar izini sürdü. Tam da bu noktada olaydaki çeşitli tutarsızlıklara dikkat çekti. Bunlardan ilki, olayın kasım ayında ve yaklaşık eksi 13 derece soğuklukta gerçekleşmesiydi. Ancak bazı rivayetlerde Joe köye kayıkla gitmişti. Fakat bu durum buz kaplı bir gölde imkânsızdı. Joe’nin köye dair açıklaması gölün kıyısında üç tane kayığı hırpalanmış olarak gördüğüydü. Ancak donmuş bir gölde dalga olmaz, kayıklar da hırpalanamazdı. Öyleyse köpekler neden bu kadar sürede açlıktan ölmüşlerdi?
UYDURMA DİYE DOSYA KAPANDI AMA…
Bu konuyu çözüme kavuşturmak isteyenler, sürekli olarak orijinal hikâyeyi sorguluyordu. Joe, bölgeyi iyi tanıyan deneyimli bir tuzakçı olduğunu iddia ediyordu ancak kayıtlar onun 1930'dan önce hiç avlanma ruhsatı almadığını gösteriyordu. Haberi yayınlayan gazeteci Kelleher daha önce yazılarında abartı yapmakla suçlanmıştı ve makalesinde kullanılan resimlerden birinin onlarca yıllık olduğu ortaya çıkmıştı. Bu sorulara ve köye ilişkin kanıt eksikliğine dayanarak Kanada Kraliyet Atlı Polisi (RCMP), hikâyeyi 1931'de uydurma olduğu gerekçesiyle reddetti ve davayı kapattı.
GÜNÜMÜZDE DE GİZEMİNİ KORUYOR
Ve böylece köylüler ikinci kez önce evlerinden, ardından tarih kitaplarından kayboldular. Bunun uydurma olduğuna dair kanıtlar olduğu gibi olmadığına ilişkin de görüşler bulunuyor. Çünkü Joe’nin tuzakçılık ruhsatının olmaması onun bölgeyi ya da köyü bilmediği anlamına gelmiyordu. O zamanlar yasadışı olarak faaliyet gösteren çok sayıda tuzakçının yanı sıra köyler arasında faaliyet gösteren tüccarlar da bulunuyordu. Kelleher geçmişte itibarsızlaştırılmış bir gazeteci olabilirdi ancak bu tek başına hikâyeyi göz ardı etmek için yeterli değildi. Ve eğer bu iki adam gördükleri hakkında doğruyu söylüyorsa, o zaman bütün bir köy ortadan kaybolmuş ve soruşturma için hiçbir şey yapılmamış anlamına geliyordu.
Bu olay bir kurgu olarak günümüze kadar getirilmiş bir efsane miydi yoksa gerçekten de yaşanmış mıydı? Gerçekten de yaşandıysa bu insanlar nereye gitmişti? Nerede oldukları konusunda hiçbir iz bulunamayan 2 bin kişi ve söz konusu sorular günümüzde de gizemini korumaya devam ediyor.