30.08.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:
ASU MARO
Henüz bu yılın ilk aylarıydı ikinci albümü “Bekriya Balkania”yı çıkardığında. Ama hayalleri çoktu. Diyordu ki “Ben dokuz albüm hayal ettim yola çıkarken.” Üçüncüsü, “Makyaj Odası Şarkıları” olacaktı. Saçını makyajını yaptığı, bazılarını elinde büyüttüğü ünlü oyuncularla mırıldandığı şarkılardan oluşacaktı. Suzan Kardeş eşlikçi, “oyuncuları” da “solistleri” olacaktı bu kez.
Üç kişinin işini gücünü, zamanını, hevesini uydurup birlikte bir iş yapmasının mucize kabul edilmesi gerektiğini bildiğimden, hoş bir düş olarak dinlemiştim Kardeş’in bu projesini... İleride olurdu belki çok sonra...
Ama aradan beş ay geçti geçmedi, pat diye “Makyaj Odası Şarkıları” düşüverdi kucağımıza DMC etiketiyle. Hem de öncesinde hiç tantana koparılmadan. Albümdeki 15 isimden her biri kendi başına star üstelik. Elbette dünyanın en iyi sesleri ve yorumları ile karşı karşıya değiliz. Buna karşılık öyle bir hava var ki albümde, sanki Suzan Kardeş’in meşhur meyhanesi Bekriya’ya gitmişiz, bütün bu isimler de orada toplanmış, felekten bir gece çalıyorlar. Detone olmalarına da fazla takılmıyor insan, niyet güzel, ortam keyifli...
Ev sahibi Suzan Kardeş’in “Djelem Djelem”i ile açılıyor “gece”. 1971 yılında Dünya Roman Kurultayı’nda Romanların milli marşı kabul edilen meşhur şarkı... Birçok isimden dinledik bugüne kadar ama Suzan Kardeş’in yorumu da bir başka türlü olmuş. Sözleri anlamasanız da içinize bir hüzün çöküyor, o “Djelem” (Gidelim) dedikçe...
Nejat İşler’e yakışmış
Ardından, gurbetten geldiğine ve yorgun olduğuna bir an bile şüphe etmeyeceğiniz bir erkek sesi giriyor devreye... “Hancı” Nejat İşler’e çok yakışmış gerçekten, belki içinde Tanju Okan’ınkine benzer bir ruh taşıdığındandır...
Ve en ünlü, en oynak Balkan havalarından biri geliyor üçüncü sırada. Zaten sesinin iyi olduğu bilinen Demet Akbağ, Fikret Şeneş’in “Olanlar Oldu Bana” diye Türkçeleştirdiği “Çayuriye”yi söylüyor. Yıllar önce makyaj malzemelerini sağa sola dağıtıp sahnelerden elini eteğini çekmiş Suzan Kardeş’i piyasaya döndürenlerden biri Demet Akbağ ve sanki bu hayırlı işi kardeş kardeş söyledikleri bu şarkıyla kutluyor gibiler.
Albümün şaşırtıcı isimlerinden biri Yasemin Yalçın. Arabeskin efsane isimlerinden Esengül’ün “Taht Kurmuşsun Kalbime”sini almış ve çok “damardan” söylemiş. Muhabbetin koyulaşmaya başladığı an bu...
Sonra Cem Yılmaz, Safiye Ayla’nın ölümsüz şarkısını onun anısına adayarak söylüyor; iyice kıvama geliyor ortam: “Ah Bu Gönül Şarkıları”. Alaturkaya gayet uygun, yumuşak bir sesi var ve albümün en iyilerinden biri olmuş şarkı.
Kısa süre önce gazetelerde şarkı söylemek istediğini okuduğumuz Halil Ergün siftahı bu albümle yapmış. “Kırmızı Gülün Alı Var” şık bir başlangıç olmuş, devamı gelse de gelmese de.
Haluk Bilginer müzikallerle, oyunlarla, en son da “Neredesin Firuze”deki performansıyla sesini defalarca ispat etmiş bir isim. Üstelik zor bir şarkı seçmiş, galiba “Sen de Başını Alıp Gitme” de tıpkı “Ya Evde Yoksan” gibi biraz da ona mal olacak bundan sonra.
Meltem Cumbul’dan türkü
Gelelim Olgun Şimşek’e. Kendisini türkü söylediği bir gecede dinleme şansı bulmuş, “Canım Ailem”de “Yar Demedin”i söyleyişine bayılmış biri olarak buradaki yorumunu yadırgadığımı itiraf etmeliyim. Müslüm Gürses ya da Bayhan taklidi olmadan da pek güzel söylerdi Fatih Erkoç’un “Ellerim Bomboş”unu sanki...
Oya Başar, Mahsuni’nin “Dom Dom Kurşunu”nu gayet hoş bir Latin parça olarak söylüyor albümde. Tabii parlak fikirden ötürü tüm düzenlemelerde imzası olan Hüseyin Bitmez, Onur Cumaoğlu ve Cem Özkan’ı da kutlamak lazım.
Demet Akbağ ile beraber Suzan Kardeş kariyerinin en önemli taşlarından olan Yılmaz Erdoğan ise doğuştan türkücü zaten. Musa Eroğlu’nun şahane “Telli Turnam Selam Götür”ünü söylüyor, gayet düzgün bir yorumla. Tamam, daha önce ustanın kendisinden dinlemişiz, yetmemiş Yavuz Bingöl’den de, ama bu da olmuş pekala.
Gene meşhur bir türkü, “Beyaz Giyme”, Meltem Cumbul’dan geliyor. “Gönül Yarası”nda söylediği “Etek Sarı” ile epey gözyaşı döktürmüştü, gene küçük ve naif bir sesle söylemiş “Beyaz Giyme”yi de...
“Elveda Rumeli”nin Fatma’sı Şebnem Sönmez için “oralardan” çok bilinen bir şarkı seçmiş Suzan Kardeş. Bir zamanlar makyaj odasında Suzan söyler Şebnem ağlarmış, bu kez beraber okuyorlar: “Yovano Yovanke”. Zaman zaman Yovano’yu “Suzano” diye değiştirerek söylüyor Şebnem Sönmez, çok samimi, çok da sevimli bir şarkı bu.
“Çingeneler Zamanı”nın en ünlü ezgisi “Saoroma” Özgü Namal’a nasip olmuş. Bir Hıdırellez şarkısı bu. Özgü Namal’ın sesini de daha önce Suzan Kardeş’in programlarında duymuşluğumuz var, herhalde sesinin kısık olduğu bir gün söyledi “Saoroma”yı, neyse ki şarkı büyük ölçüde bunu kaldırıyor.
Ve tabii Sezen Aksu
Bir gamlı şarkı da Güven Kıraç’tan. Söz Cengiz Tekin, müzik Rıfat Şanlıel: “Neden Saçların Beyazlanmış Arkadaş?” Ve bir not: Güven Kıraç “şarkı koçu” Levent Yüksel ile çalışıp gelmiş stüdyoya.
Suzan Kardeş istemiş ki “Jack Nicholson’ım” dediği hemşehrisi Erkan Can bir Rumeli şarkısı söylesin. Ama sonra öğrenmiş ki Can’ın çok sevdiği bir Azeri türkü var ve böylelikle “Küçelere Su Serpmişem” girivermiş albüme. Çok Erkan Can’vari bir yorumla...
Albümün en duygulu parçası “Pikmaspari”. Bu bir Arnavut ninnisi ve Suzan Kardeş çocukken babasından dinlediği ninniyi yine Arnavut olan Fikret Kuşkan ile birlikte söylüyor. Üstelik Kuşkan bir de oğlu Kuzgun için yazdığı ninniyi adapte etmiş şarkıya, ortaya bir duygu yumağı çıkmış. Suzan Kardeş’in, Zülfü Livaneli’nin “Sis” filminde Kuşkan’ın annesini oynamış olduğunu da söyleyelim, eksik kalmasın tablo.
Ve tabii Sezen Aksu... Suzan Kardeş albümlerinin vazgeçilmezi Aksu, Atıf Yılmaz’ın son filmi “Eğreti Gelin” için yaptığı şarkıyla albümde. Ustaya saygıyla...
Final yine ev sahibinden. Yusuf Nalkesen’in “Huysuzsun”unu söyleyerek uğurluyor Suzan Kardeş konuklarını. “Evet, huysuzum ama beni böyle sevmediniz mi zaten?” diyerek...
Hepsi birbirinden ünlü 15 ismi bir tek ricasıyla bir albümde toplayabilmiş “huysuzsa da tatlı” bir kadın o. 27 Eylül’de de Kuruçeşme Arena dev bir Suzan Kardeş meyhanesine dönüştürülecek ve konseri olacak albümün. Bunca isim nasıl bir araya toplanacak diye sormuyoruz, belli ki o bunun da altından kalkacak...
Naim Dilmener: “En iyiler Halil Ergün ve Oya Başar”
Bu albümün en parlak noktaları Halil Ergün ve Oya Başar’ın şarkıları. Ergün “Kırmızı Gülün Alı Var”ı, yürekleri dağlayacak bir biçimde söylemiş; sesine oturup kalan o yılların verdiği yorgunluktan -geçen zamanın kattığı hırıltıdan utanmayarak- kaçmayarak söylemiş şarkısını. “Yaprak Dökümü”nde, bazen tek bir bakışıyla insanı hüzün denizlerine salan bu dört başı mamur oyuncu, bu sefer de evladiyelik bir iş yapmış...
Oya Başar da öyle. “Dom Dom Kurşunu”nu o kadar temiz, o kadar iyi söylemiş ki; insan onun bu dünyaya, “on parmağında bin marifet”li bir şekilde adım attığına yürekten inanıyor, bir kere daha.
Meltem Cumbul mesela, “Eh evet; denemek cesurca bir karardı, ama keşke denemeseydi...” dedirtiyor. Ki, kendisinin adlı adınca şarkı söylemişliği -single yayımlamışlığı da vardır. Üstelik hiç de fena olmayan bir denemeydi o “Seninleyim”. Ama bu sefer olmamış; belki seçilen şarkı imkan tanımamış başarıya. Zaten “Beyaz Giyme”yi Nevzat Karakış’tan sonra kimse söylememeli artık; eskiden olurmuş, ondan önce olurmuş ama ondan sonra olmaz!
Olmamış ama buna rağmen ilginç olmayı başarmış denemeler de var; Olgun Şimşek’in “Ellerim Bomboş”u, böyle mesela. Şimşek’in Müslüm Gürses’e vurgun olduğu ve mesela rakı masalarında söylediği (hemen hemen) her şarkıyı Müslüm Gürses gibi söylemeye yeminli olduğu, bu şarkı sayesinde gayet net bir biçimde açığa çıkmış. Ama bu da “bir oyun” gibi görünebiliyor. Sonuçta memleketin en kayda değer oyuncularından biri ve canı “Müslüm Gürsesçilik” oynamak istemişse, oynayabilir.