30.11.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
FIRAT KARADENİZ - firat.karadeniz@milliyet.com.tr
Geleneklerimizde kuklanın çok özel bir yeri var. Üstelik uzun bir süredir İstanbul’da uluslararası çapta bir kukla festivali de düzenleniyor. Fakat şu zamana kadar hiç kukla filmimiz olmamıştı. Yonca Ertürk ve Nermin Er bunu değiştirdi. Türkiye’nin ilk kukla filmi “Rimolar ve Zimolar: Kasabada Barış” 12 Aralık’ta vizyona girecek. Filmin orijinal hikayesi Ertürk ve Er’e ait. Yönetmenliği ise Er, İsmet Kurtuluş ile birlikte üstlendi. Filmin Yekta Kopan’lı, Banu Güven’li, Janset’li, Fatih Ürek ve Hayko Cepkin’li seslendirme kadrosu da çok zengin. Filmi yaratıcılarıyla konuştuk.
Nasıl karar verdiniz bir kukla filmi yapmaya?
Yonca Ertürk: Biz Nermin ile uzun zamandır arkadaşız. Beraber de çalıştık. “Bir proje yapalım” diye konuşuyorduk da... Kukla fikri aklımıza geldiği zaman hem Nermin’in iyi bildiği bir alan olduğu hem de çok iyi kuklacılar tanıdığımız için “Bu filmi yapabiliriz” diye düşündük. Nermin harika karakterler yarattı. Hikayesini de geçtiğimiz yılın şubat ayında yazmıştık.
Birlikte yazdığınız bir hikaye...
Yonca E.: Evet, birlikte yazdık. Senaristler ve İsmet (Kurtuluş) aramıza katıldığında da bu hikayeyi geliştirdik.
“Kuklalar ne yapar, ne yapamaz bilmek gerek”
Nermin Hanım sizin bir ilginiz var mıydı kuklayla?
Nermin Er: Vardı. Daha önce bir animasyon şirketinin kurucu ortağı olarak çalışmıştım. 17 yıl... Orada projesine göre animasyon karakterleri ya da kuklalar yaptım.
Film için kaç karakter yarattınız?
Nermin E.: Yan karakterlerle beraber yaklaşık 40 tane. Tasarımlar benim.
Çekim süreci nasıldı? Zorluklar oldu mu?
İsmet Kurtuluş: Zorluklarından değil ama avantajlarından bahsetmek lazım. Her şeyi kendimiz tasarladığımız için daha avantajlıydık. Kuklacıların rahat çalışabilmesi için setleri yükseğe inşa etmek gerekiyor. Bunları göz önünde bulundurup tasarım yaptıktan sonra
çok büyük bir zorluk çıkmadı.
Nermin E.: Kukla kendi tekniğini isteyen bir şey. Setleri yukarı kurmak bunun bir parçası, kuklacıları rahat ettirmek de... Oyunlarını takip edebilmeleri için monitörler de kurduk.
Yonca E.: Kuklaların neler yapabileceğini, neler yapamayacağını bilmek, ona göre hazırlık ve revize yapmak lazım. Mesela kuklalar yüzemiyor. Bu nedenle senaryoyu daha yazılırken revize etmemiz gerekti. Hep revize ederek gittik.
Nermin E.: Sonuçta bel plan karakterler. El-kol kullanımları da
çok sınırlı. Fakat kuklanın kendine özel bir komikliği var. Bunu ön plana çıkarmaya çalıştık.
“Çocuklara düşmanlığı yetişkinler öğretiyor”
Sizin anlattıklarınızdan bu sürecin oynatıcılar açısından daha zor olduğunu anlıyorum ben...
İsmet K.: Bizim üç ana oynatıcımız çok tecrübeliydi. Şevket Süha Tezel, Nazmi Sinan Mıhçı ve Emrah Özdemir. Bu işi uzun süredir yapan isimler. Biz onları rahat ettirdikten sonra büyük bir problemle karşılaşmadılar. Fakat bu işi ilk defa yapan yardımcı kuklacılarımız vardı. Üçten fazla karakterin aynı yerde görüneceği yerde kullandık onları.
Onlar için ilk başta biraz zordu iş, zamanla alıştılar.
Hikayeyi neden iki düşman kasaba üzerinden anlatma ihtiyacı hissettiniz?
Yonca E.: Aslında bu hikaye çok uzun zamandır var. Kukla çok cıvıl cıvıl bir şey olduğu için hep onu konuşuyoruz ama bu hikaye çok anlatmak istediğimiz bir şeydi.
Nermin E.: “Barışı anlatmanın yolu tezatından anlatmaktan geçer” mantığıyla yaptık bunu.
Yonca E.: Aslında çocuklarda düşmanlık yok. Onlara düşmanlığı öğreten yetişkinler. Dolayısıyla çocuklar büyüklerden gördükleri düşmanlıklara safça inanarak hareket ediyorlar. Bunu anlatmak istedik.
Özen gerektiren bir iş ama çocuklara bu mesajları verebilmek...
Yonca E.: Bu konuyu birilerine danıştık. Ters bir şey, yanlış bir şey söylemeyelim istedik.
Nermin E.: Bu hikayeyi anlatırken sıkıcı ders kitaplarına benzemesin diye olabildiği kadar uğraştık.
“Karakterler yumuş yumuş, sarılmaya müsait”
Hazırladığınız kuklalar bu filmden çıkıp oyuncak olarak çocukların hayatına girme potansiyeline de sahip. Bunun için çalışmalar var mı?
Yonca E.: Evet. Çalışmalar devam ediyor. Karakterler de yumuş yumuş
ve sarılmaya çok müsait.
Nermin E.: Bir de kötü karakter yok hiç aralarında. Şapşal var, daha şapşal var; sevimli var, daha sevimli var. Biraz eski Türk filmlerinde o saf ve güzel ortamın bir paraleli gibi. Bu anlamda çocukların sevimli bulacağını umuyoruz.