05.10.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
BADE GÜRLEYEN
O “ırkçılara atılmış bir taş” olarak görülüyor. Çünkü o, aşırı sağcıların giderek yükseldiği Avusturya parlamentosuna seçilmeyi başaran ilk göçmen. Yeşiller Partisi’ne 1993’ten beri üye olan Türk milletvekili Alev Korun‘dan söz ediyoruz.
Korun 20 yıl önce Avusturya’ya üniversite eğitimi almaya gittiğinden beri kendini ırkçılıkla mücadeleye adamış. Kendi deyimiyle siyasete gerçekten gönül vermiş.
Öyleki karnı burnunda bir hamileyken de, şu an sekiz haftalık olan kızı Rana’yla da hiç sıkılıp usanmadan sokak sokak dolaşıyor, göçmenlerin sorunlarını gördüğü her yerde çözmeye, ırkçılıkla savaşı her fırsatta sürdürmeye devam ediyor.
Korun Ankara’da doğmuş, İstanbul’da büyümüş. Annesi iktisatçı, babası ve abisi ise makine mühendisi. İstanbul’da yaşıyorlar. Korun ise Sankt Georg Avusturya Lisesi’nden mezun olduktan sonra Innsbruck Üniversitesi’nde Siyasal Bilgiler Bölümü’nü bitirmiş ve Avusturya’ya yerleşme kararı almış. Yıllardır Avusturya’daki yabancıların hakları için mücadele eden Korun çalışmalarını şimdi mecliste daha da yoğunlaştıracağını söylüyor. Doğum izninde olmasına rağmen!
Avusturya parlamentosuna seçilen ilk Türk olmak nasıl bir duygu?
Çok güzel. Yıllardır Avusturya’da yaşayan Türkler ve göçmenler bu anı, yani bir göçmenin parlamentoya girmesini bekliyor. Bu rüyayı kişisel olarak ben gerçekleştirdiğim için çok mutluyum.
Avusturya’ya eğitim için gitmişsiniz. Neden kendinize “göçmen” diyorsunuz?
Ben “göçmen” kelimesini “göçmek” olarak anlıyorum. Ben de sonuçta Türkiye’den buraya okumak için göç ettim. Dolayısıyla göçmenim. Avusturya’ya kalma amaçlı gelmedim ama burada kaldım. 20 yıldır Avusturya’da yaşıyorum. İnsan uzun süre bir ülkede yaşadığında orada hayatını bir şekilde kuruyor, arkadaş çevresi oluyor, başarılara orada imza atıyor ve oraya yerleşiyor.
Başarınızı Avusturyalılar nasıl karşıladı?
Çok olumlu tepkiler var. Pek çok Avusturyalı seçmen parlamentoda bir göçmenin olmasından mutluluk duyduğunu ve bir göçmenin mecliste yerini almasının zamanının çoktan geldiğini söylüyor.
Tersini söyleyen yok mu?
Var. “Göçmenlerin parlamentoda ne işi var? Şimdi bir de parlamentoya mı giriyorlar?” diye düşünenler ve bana e-mail atanlar da var. Ancak ben bunları ciddiye almıyorum.
“Irkçılıkla savaşmak için illa hedef olmanız gerekmez”
Irkçılık konusunda yaşadığınız tatsız örnekler var mı? Bir saldırıya falan uğradınız mı mesela?
Fiziksel değil ama pek çok yabancı gibi sokaklarda sözlü saldırıya uğruyorum, gerginlikler yaşıyorum. “Geldiğiniz yere geri gidin” diyenler oluyor mesela. Avusturya’da yaşayan her göçmen, özellikle de görüntüsü Avusturyalılara benzemeyen insanlar burada maalesef zaman zaman böyle şeyler yaşıyor. Aslında ırkçılık dünyanın her yerinde var. Ben nereye gidersem gideyim ırkçılıkla mücadele ederim. Bunun için illa insanın kendisinin hedef olması gerekmiyor.
Sizin Avusturya meclisine girmeniz aslında büyük bir devrim...
Evet. Almanya, Belçika, İtalya, Hollanda gibi ülkelerde göçmenlerin milletvekili olmaları artık normal karşılanıyor. Avusturya da böyle bir adım atmış oldu. Bu göçmenlerin entegrasyonu açısından çok önemli bir adım.
Parlamentoya seçildiniz. Bundan sonra ne değişecek?
Yeşiller Partisi’nin çizgisinde çalışmalarımı yoğunlaştırarak devam edeceğim. Göçmenlerin de aynı insan haklarından yararlanmaları için mücadele edeceğim. Bir göçmenin parlamentoya girmesiyle Avusturya’nın artık bir göç ülkesi olduğu gerçeğini insanlar görmüş oldu. Bu gerçeği yalanlamak artık çok zor.
“Sosyal demokratların ne sosyalliği ne de demokratlığı kaldı”
Size kimler oy verdi?
Türkler ve göçmenler çoğunlukta. Ancak “Oyumu sana verdim” diye yanıma gelen Avusturyalılar da oluyor.
Avusturya’da sosyal demokratlar da yabancı düşmanlığı yapıyor. Seçimin değişen dozlarda “ırkçılar” arasında yapıldığına dair yorumlar da okuduk...
Maalesef öyle. Avusturya’daki sosyal demokratlar 90’lı yıllardan beri yabancılar ve entegrasyon konusunda aşırı sağın isteklerini yerine getirmekle yetindi. Zaten Avusturya’daki entegrasyon sorunlarının büyük bir nedeni de bu. İnsanlara hâlâ “misafir işçi” muamelesi yapılıyor, “Nasıl olsa gidecekler” gözüyle bakılıyor.
Entegrasyon politikalarına ağırlık verilmediği için zaten ırkçılık arttı. Irkçılığa büyük partiler tarafından bile prim verilince bu Avusturya siyasetinde normal bir şey haline geldi. Sosyal demokratlar maalesef bir yandan göçmenleri aday göstererek yabancıların oylarını toplamaya çalışırken; bir yandan da aşırı sağcıların çıkardığı ve göçmenlerin haklarını kısıtlayan yasaları onaylıyorlar. Avusturya’daki sosyal demokratların ne sosyalliği ne de demokratlığı kalmış durumda.
Politikaya nasıl girdiniz?
Üniversitede siyasal bilgiler bölümünde okudum. Siyasete girmek amacıyla okumadım aslında. Ancak üniversitede okurken pek çok sivil toplum örgütünün siyasal ve toplumsal çalışmalarına katıldım. Irkçılığa karşı pek çok inisiyatifte yer almaya başladım. İnsan hakları ve yabancıların entegrasyonuyla ilgili çalışmalar yaptım. Böylece siyasete yakınlaştım.
Öğrenciyken Yeşiller Partisi’nin eğitim kollarında staj yaptım. 1993-99 yılları arasında göçmenlere hukuki ve sosyal alanda danışmanlık yaptım. Bu dönemde de Yeşiller ile çok temasım oldu. Daha sonra da Yeşiller Partisi’ne üye olmaya karar verdim. 1999’da Avusturya Yeşiller Parlamento Fraksiyonu’nda uzman memur olarak çalışmaya başladım.
Avusturya’daki Türklerle ilişkiniz nasıl?
Çok iyi. Türklerin kurduğu pek çok dernekle görüşüyorum. Beni toplantılara, şenliklere çağırıyorlar. Hindistan ve Yugoslavya gibi çeşitli ülkelerden gelen göçmenlerle de çok sık bir aradayım.
39 yaşındasınız. Bizim siyasetçiler ise neredeyse 70’lerinde. Size “Siyaset için çok gençsin, bu işlerden anlamazsın” diyenler oluyor mu?
Hayır. Avusturya’da genç bulunmuyorum. Burada tersine parlamentoda genç insanların olması gerektiği düşünülüyor. Hatta “Neden 18-19 yaşında milletvekilleri yok?” tartışması var. Bu nedenle bana genç muamelesi yapmıyorlar. Türk politikacılardan da aslında böyle bir tepki almadım. Belki de bana bir şey söylemeye cesaret edemediler.
Yeni doğum yapmışsınız. Demek hamilelik de, yeni doğum yapmış olmak da işlerinizi engellememiş...
Siyasete gerçekten gönül vermiş biriyim. Yeşiller Partisi kadınların hem aile hem de meslek sahibi olabilmesini savunan bir parti olduğu için hiç zorluk çekmedim, hep desteklendim. Göçmen sorunlarını bebek arabasıyla dolaşarak bile çözmeye çalışıyorum.
“Boş zamanlarımda koşuyorum, yaz aylarında da dalıyorum”
Nasıl bir hayatınız var? Yabancıların arasında mı yaşıyorsunuz?
Viyana’da göçmenlerin olmadığı bir yer neredeyse yok. Viyana nüfusunun yaklaşık yüzde 20’si yabancı. Benim yaşadığım semtte de çok göçmen var.
Boş zamanlarınızda ne yaparsınız? Ne okursunuz, ne dinlersiniz?
Okumayı çok seviyorum. Özellikle Orhan Pamuk ve Adalet Ağaoğlu en sevdiğim yazarlardan. Müzik olarak da klasik müzikten hoşlanıyorum. Barok müziğe meraklıyım. Mesela Bach’ı çok severim. Türk müziği olarak da 80’li yılların sanatçılarını, Yeni Türkü ve Ezginin Günlüğü’nü dinliyorum.
Spor yapar mısınız?
Evet. Boş zamanlarımda koşuyorum. Geçen yıl Viyana Yarı Maratonu’na katıldım. Yazları dalıyorum.
Bizde “spor” denince akla ilk olarak futbol gelir. Siz takım tutuyor musunuz?
Hayır. Avusturya’daki Türkler de sürekli bana bunu sorarlar ama benim maalesef futbolla alakam yok. Babam eskiden Göztepe’de oynardı. Göztepe’ye sempati duyduğumu söyleyebilirim.
Avusturya ve İsviçre’de düzenlenen Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Türkiye çok başarılıydı. Şampiyonadan sonra Avusturyalıların Türklere bakış açıları biraz değişti mi?
Evet, olumlu yönde biraz değişti. Futboldaki başarı, buradaki ve Türkiye’den gelen futbol hayranlarının Avusturya’daki olumlu davranışları, bir bayram havasının esmesi olumlu bir izlenim bıraktı. Kutlamalarda şiddetin olmaması imajın değişmesinde olumlu bir adım oldu.
“Türkiye’nin AB’ye girmesi için halk oylaması istemeyen tek parti biziz”
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği konusunda ne düşünüyorsunuz?
Yeşiller Partisi de ben de Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesinden yanayız. Yeşiller Partisi Türkiye’nin AB’ye girmesine olumlu bakan Avusturya’daki tek parti. Sosyal demokratlar bile Türkiye’nin AB’ye girebilmek için bütün koşullara uyması dışında bir de halk oylaması yapılmasını talep ediyor. Bunu bir tek bizim parti talep etmiyor. Bence Türkiye’de tıpkı diğer ülkeler gibi koşulları yerine getirdiği zaman AB’ye girebilmeli.
Avusturya’nın, Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı olması konusuna ne demek istersiniz?
Türkiye koşulları yerine getirse de girmesin denmesi tabii ki önyargılar olduğu kanısını uyandırıyor maalesef. Ancak Avusturya’da son yıllarda sadece Türkiye’nin AB’ye girişiyle ilgili değil, Avusturya’nın AB’nin içinde olmasıyla ilgili de olumsuz bir hava oluştu. Pek çok kişi Avusturya’nın da AB’nin içinde olmasını istemiyor.
Türkiye’nin demokrasi sorunlarını nasıl görüyorsunuz?
Demokrasi konusunda Türkiye’de geçtiğimiz yıllarda önemli adımlar atıldı ama bu adımlar yeterli değil. Özellikle insan hakları konusunda yapılması gereken çok şey var. Ama Türkiye’nin bu yolda ilerlemek için çaba gösterdiğini Avrupa Birliği görüyor.
Laiklik endişeleriyle ilgili tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli de zaten buna dayanıyor. Din kişisel bir şey. İnanana da inanmayana da saygı duyulmalı. İnsanlar dinleri üzerinden değil de insan, birey ve vatandaş olmaları üzerinden değerlendirilmeli. Dinin dünya işlerine karıştırılmamasından yanayım.
Türbana bakış açınız ne?
Türban kişisel bir tercih olduğu sürece, herkes birbirinin hakkına saygılı olduğu sürece bir sorun çıkmaması lazım özgürlükçü bir toplumda. Ama mesela kadınların kapanması konusunda baskılar olursa, türban siyasete karıştırılırsa, siyasi simge olarak kullanılır ya da üzerinden siyaset yapılmaya çalışılırsa buna karşı çıkmak gerekir.
AKP’ye nasıl bakıyorsunuz?
AKP’nin Avrupa’daki çeşitli konservatif Hıristiyan partilerden bir farkı yok. Onlara yakın bir siyaset izliyor. Aşırı derecede tutucu yanları var. Aynı zamanda AKP Türkiyenin AB yolunda yürümesinde, demokratikleşmesinde de diğer partilerin bugüne kadar atmadıkları adımları da attı. Mesela azınlık hakları konusunda çeşitli kanun paketlerinin çıkarılmasına ön ayak oldu. Ancak çok eleştirilen “Türklüğe hakaret”
paragrafının hâlâ tam olarak kaldırılamamış olması ve düşünce özgürlüğünün, basın özgürlüğünün de tam olarak sağlanamamış olması bu hükümetin eksi yönleri.
Türkiye’yi çok yakından izliyorsunuz...
Evet, çok yakından izlemeye çalışıyorum. Türkiye’de kurulan Yeşiller Partisi’yle de yakın ilişki içindeyim. Çevre koruma çalışmalarını elimden geldiğince destekliyorum.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sık sık çevrecilere çatıyor...
Endüstri politikaları sadece kâr amaçlı yürütülürse yakın zamanda koruyacak bir doğa ve içinde yaşayacak bir dünya kalmayabilir. Çevrecilerin bütün ülkelerde söyledikleri bu. Gelişmeye evet, kısmen endüstriyelleşmeye de evet, ama ne pahasına olursa olsun değil. Başbakan da diğer politikacılar da, uzun vadeli politikalar güdüyorlarsa ve içinde yaşayacağımız dünyayı mahvetmek istemiyorlarsa çevreci politikalara daha fazla önem vermeliler.