"Örümcek Kadının Ağı"Çocukluğumuzda Keloğlan, Dede Korkut okur, kovboy filmleri seyrederdik. Geronimo’yu, Oturan
Boğa’yı Deli Dumrul kadar tanırdık. Kızılderililerle akraba olmuştuk sanki. Ama o "vahşi"lere çok kızardık. General Custer’ı nasıl öldürdüklerini günlerce konuşmuştuk. Elimizden gelse, Antep’ten yola çıkıp yedi deryayı aşacak, Yeni Dünya’da o alçakların torunlarını kör bıçaklarla doğrayıp yüreklerimizi soğutacaktık.
Kızılderililer adam öldürmekten başka bir şey bilmeyen, gözlerini kan bürümüş canavarlardı bizim için. Arada bir, "iyi" kızılderili de çıkıyordu. Beyazlara kılavuzluk eden, onlara kendi halkının gizlendiği yerleri gösteren, gerekirse kardeşlerine bile saldırmaktan çekinmeyen yerliler. Sadece onlara yakınlık duyuyorduk. Hindistan’da İngiliz yanlısı Gunga Din’e duyduğumuz gibi.
John Ford, yıllar sonra "Baharda Hücumöla (Cheyenne Autumn) günah çıkartacak, Custer olayının içyüzünü de "Küçük Dev Adamöla (Little Big Man) öğrenecektik.
***
Kızılderililerle kitaplar aracılığıyla ilk sevgi ilişkisini ortaokul sıralarında kurmuştum. Longfellow’un Hiawatha’sıyla. Bunu Pocahontas’ın duygulu öyküsü izledi. Yıllar bunlara yenilerini ekledi.
"Örümcek Kadının Ağı" geçen hafta yayımlanmış bir kitap. Kızılderili kadın öyküleri. Yazan (derleyen mi demem gerekiyor): Susan Hazen Hammond. Çeviren: Şefika Kamçez. Yayımlayan: Alfa.
Kitapta yirmi beş
masal yer alıyor. ABD’nin çeşitli bölgelerinde yaşamış yerli kabilelerin kültürlerinin ürünü. Bütün masalların ortak özellikleri onlarda da var: Olağandışılık, büyü, vahşet, güçsüzün yengisi...
Masalları keyifle okudum. Ama her bölümün sonunda yer alan "çalışmalar"ı yadırgadım. Kağıt kalem almamız, notlar tutmamız, yazdıklarımızı biriktirmemiz, gerekiyorsa teyp kullanmamız, meditasyon yapmamız öneriliyor. Bu da yapıtı birdenbire ortaokul ders kitabı düzeyine indiriveriyor.
***
Yaz başlangıcında hep sorulur: "Tatilde neler okumalı?" Genellikle de, eğlendirici, oyalayıcı, sabun köpüğü türünden kitapların adları verilir. Bende hep bunun tersi olmuştur oysa. Okulda ders çalışmaktan bunaldığım dönemlerde bu tür kitaplarla dinlenir, "ağır" kitapları yaz tatiline bırakırdım.
Bu kış pek kitap okumadıysanız, tatilde de kafanızı yormadan okuma alışkanlığınızı sürdürmek istiyorsanız, "Örümcek Kadının Ağı"nı şimdiden çantanıza koyabilirsiniz. Ama benden söylemesi, kitapta önerildiği gibi kalemlere, kağıtlara, klasörlere, boyalara, bantlara hiç gerek yok. Sadece öykünün tadını çıkarmaya bakın. n
BİR DAKİKA ARA"Yarın yukarıdakilere anlatırım..."Bugünkü "Bir Dakika Ara"mıza bazı yazarların ölmeden önce söyledikleri
son sözlere ayıralım:
Hart Crane (ABD’li şair, 1912, intihar etmek için gemi güvertesinden denize atlarken): "Hepiniz hoşçakalın!"
Gabriele D’Annunzio (İtalyan yazar, 1938): "Sıkıldım, sıkıldım!"
Sir William S. Gilbert (İngiliz libretto yazarı, 1911, havuza düşen bir kızı kurtarmaya çalışırken kalp krizi geçirerek ölmüştü): "Çek ellerini omuzumdan, debelenme!"
O’Henry (ABD’li öykücü, 1910) "Yakın ışıkları. Eve karanlıkta gitmek istemiyorum."
Alfred E. Housman (İngiliz şair, 1936, doktorunun anlattığı bir fıkrayı dinledikten sonra): "Çok güzel, yarın onu yukarıdakilere anlatırım."
James Joyce (İrlandalı yazar, 1941): "Kimse anlamıyor mu?"
Katherine Mansfield (İngiliz yazar, 1923): "Sanırım... öleceğim. Yağmuru seviyorum. Yağmurun yüzüme değmesine bayılıyorum."
William Saroyan (ABD’li yazar, 1981): "Herkes ölür, ama bana bir ayrıcalık tanınır sanıyordum. Ne olacak şimdi?"
George Bernard Shaw (İngiliz yazar, 1950, hemşireye): "Beni bir antika olarak saklamaya çalışıyorsun ama işim biti. Öleceğim."
James Thurber (ABD’li çizer-yazar, 1961): "Allah korusun... Allah kahretsin..."
Thomas Wolfe (ABD’li yazar, 1938, ölmüş karısına seslenerek): "Tamam Mabel, geliyorum."
PAZAR