04.07.2021 - 03:05 | Son Güncellenme:
SEYHAN AKINCI - Önce Çin’den adım adım dünyaya yayılışını izledik koronavirüsün sonra da hayatlarımızı değiştirişini. Ofislerden eve geçiş çalışma hayatımız kadar evlerimizi algılayışımızı da dönüştürdü. Daha şanslı olanlarımız wifi’ın olduğu her yer bana ofis dedi ve dijital göçmen oldu. Ne hepimizi alacak kadar sahil kasabası var ne de içindeki kentliden vazgeçmek isteyen... Bir yandan da sıcaklık rekorları haber değerini yitirdi iklim krizi sadece Greta’nın değil hepimizin kaygısı oldu. Zamanın ruhu pandemiyle birlikte daha da duyarlı hale geldiğimiz iklim krizine karşı birçoğumuza ekolojik yaşamı fısıldamaya başladı. Biz de göç etmeden İstanbul’un en kalabalık semtlerinde hayatlarını sürdürüp köyü şehre taşıyanlara sorduk: Kentte ekolojik yaşam mümkün mü?
Utku Yılmaz: “Domatesimi kentte yetiştirebilirim”
Kadıköy’de bir apartman dairesinde yaşıyorum. Evimde bir çöp kovam yok. Ekolojik besleniyorum, zehirsiz temizleniyorum, temiz giyiniyorum. Bildiklerimi ve deneyimlerimi Kentte Ekolojik Hayat hesaplarından paylaşıyorum. Ekolojik Dönüşüm adlı sosyal girişimin kurucu ortağıyım. Ben de birçok beyaz yakalı gibi kırsala yerleşip kendi domatesimi ekmek istedim. Bir süre kırsalda kaldım ancak baktım ki kırsalda yaşamak bana göre değil. Ben tiyatroya gitmeyi, iş çıkışı arkadaşlarımla bir şeyler içmeyi, gürültüyü ve kalabalığı seviyorum. Üstelik domatesimi kentte de yetiştirebilirim diye düşünerek Kadıköy’de kalmayı tercih ettim. Kentte de tohum, toprak, hava, su için yapılması gerekenler vardı. Üretime doğrudan dahil olmasam da, tüketici olmak yerine türetici olarak gezegen için elimden geleni yapabilirdim. Ekolojik hayatın pahalı olduğunu ve zaman istediğini düşünmüyorum. Yıllar önce aldığım bir paket ped ve bir adet kabı sayesinde yıllardır ped ve tampon almıyorum. Bir paket yıkanabilir ped yaklaşık 5 dönemlik pede, bir tane adet kabı da yaklaşık 10 aylık tampona denk geliyor.
Yerel tohumdan, tarım zehirsiz, sentetik gübresiz, kimin ürettiğini bildiğim bir gıdanın israf olmasını bırakın; kabuğunu, sapını, çekirdeğini de kullanıyorum. Bu sayede yeni bir yemek ya da yeni bir temizleyici çıkarabiliyorum. Örneğin patates kabuklarından cips, limon kabuklarından da temizlik sirkesi... Deodorantımı yıllardır kendim yapıyorum. Yapımı birkaç dakikalık pratik bir tarif. 1 çay kaşığı karbonat ve 3 çay kaşığı mısır nişastasını karıştırıp üzerine 10 damla çay ağacı yağı ekliyorum. Hepsinin üzerine istediğim kıvama gelene kadar Hindistan cevizi yağı ekliyorum. Bu kadar. Limon kabuklarını temiz bir kavanoza atıp üzerine biraz sirke koyarsanız, birkaç haftada temizlik sirkeniz hazır olur.
Hale Acun Aydın: “Beni en çok gıda zorluyor”
Türk İşi Minimalizm adıyla 10 yıldır minimalizm son 5 yıldır da daha sürdürülebilir bir yaşam üzerine paylaşımlar yapıyorum. En büyük şansımın daha sade bir yaşamla nispeten genç bir yaşta tanışmak olduğuna inanıyorum. Bu sayede kendi ayaklarımın üzerinde durduğumda ya da kendi düzenimi kurduğumda daha bilinçli tercihler yaptım. Şehirde bazen daha ekolojik seçimler yapmakta zorlanabiliyor ya da atığımızı azaltmak için adımlar atarken bazen tek başına benim çabamla ne olur diye umutsuzluğa düşebiliyoruz. Bu yüzden neleri değiştirebileceğimizi çıkararak adım adım ilerlemekte fayda var. Neleri yapamadığımıza ya da hangi alanlarda eksik kaldığımıza odaklanmak yerine dün neyi yapamazken bugün neyi farklı yapıyorum ve yarın neyi değiştirebilirim diye hareket ettiğimizde değişimi fark edeceğiz. Hayatıma en kolay adapte ettiğim ekolojik seçimler mutfakta atığımı azaltma yönünde attığım adımlar ve cilt bakımı oldu. Beni en çok zorlayan ise gıda konusu. İstanbul’da 4 kişilik bir aile olarak yaşarken düzenli olarak zehirsiz gıdaya ulaşmak beni gerçekten zorlayabiliyor. Birdenbire tüm mutfağımdaki gıdayı değiştiremiyorum belki ama size önerdiğim adım adım ilerleme taktiğini kendi gıda seçimlerime uyguluyorum.
Umut Bayhan: “Bir ton atığımızı bahçede kullandık”
Eşim ve oğlumla İstanbul’da bahçeli eski bir sitede yaşıyoruz. Endüstri mühendisiyim ve özel sektörde çalışıyorum. Bizim şehirde ekolojik yaşam hikayemiz, Anadolu’daki eski bir adetten esinlenerek 2010’da oğlumuz Eren’in doğumuyla oturduğumuz sitenin bahçesine 20’ye yakın farklı meyve ağacı dikerek başladı. Şimdilerde tam bir yeşil vaha gibi oldu. Elmadan armuda, ıhlamurdan nara, vişneden cevize birçok meyve var. Daha sonra eşimin permakültür tasarım eğitimi almasıyla hayatımız başka bir yöne evrildi. Kendi sebzemizi üretmek için balkonumuzu kullandık. Tam tamamına 1 m2 idi. Şimdilerde 30 m2’ye yakın alanda hem yazlık hem kışlık sebzelerimizin belirli bir kısmını ata/yerel tohumlarla üretmeye devam ediyoruz. Aynı zamanda evin içerisinde çıkan atıklarımızı Bokashi ve solucan kompostları ile faydalı hale dönüştürmeye başladık. Bu dönüşüme başladıktan sonra geçen altı yılda yaklaşık 1 ton evsel atığımızı çöp bidonları yerine bahçemizde kullandık. Bahçemizdeki toprağı bu sayede besliyoruz ve evimizdeki atıkları yerinde dönüştürerek karbon ayak izimizi azaltıyoruz. Ve bu deneyimlerimizi “Kent Çiftçisi” hesabıyla herkesle paylaşıyoruz.