03.12.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
vmilorster@gmail.com Öte yandan kokmuş çok balık getirildi önümüze nefis manzaralı yerlerde. Hesapla kalite arasında da ters orantı olduğunu çok gördük. Ambiyans kazığı!Maalesef kalitesi vasat ya da vasatın altı ama manzarası mükemmel birçok yer tutunuyor. Millet kuzu gibi, sesini çıkarmıyor.Tabii, manzara sıfır bir yerde balık lokantası açarsanız iyi yemek sunmanız lazım tutunmak için.Bir de fiyatların insaflı olması lazım.Bu iki faktör bir araya gelince, ambiyans sıfır bile olsa halk ödüllendiriyor sizi. Lokanta doluyor.Lokanta dopdolu olunca deniz ürünleri de çabucak tüketiliyor. Lokantanın elinde stoklar birikmiyor. Taze balık sunmak mümkün oluyor.İşte bu tipe klasik bir örnek: Bostancı'daki Cunda Balık Restaurant. Hafta içinde bile rezervasyon iyi fikir.Soğuk-sıcak mezesi, taze balığı artı rakısı ve tatlısıyla adam başı 50 YTL'ye çıkılıyor.Öyle çok profesyonel servis beklemeyin. Ellerinden geleni yapan amatör genç garsonlar. Ama lokanta sahibi Hüseyin bey yaptığı işi seviyor. Her türlü soruya sabırla cevap veriyor ve gözünden hiçbir şey kaçırmamaya çalışıyor. İstediğiniz balığı istediğiniz gibi pişirtebilirsiniz tabii ama Hüseyin beyin fikrini almak çok iyi fikir. Birçok kişi "Balık denize baka baka yenmeli" der. Ben de denize sıfır bir masada balık yemeyi severim tabii. Hem iyot kokusu insanın iştahını açar hem de engin deniz gönlünü ferahlatır. Sadece klasik mezelerle yetinen bir lokanta değil Cunda Balık. Ege bölgesinden gelen otlar ve bitkiler çeşitli şekillerde sunuluyor size.Teraslarında dört kişi yemek yiyoruz. Buraya beni davet eden arkadaşım Hüseyin Görgülü tatlı mı tatlı bir hanımla gelmiş. Hoşsohbet olmanın ötesinde. Betül hanım İzmirli ve Ege otları konusunda çok bilgili. Daha bir hafta önce Tire'deymiş. Kaplandağı'nda bir lokantayı çok methediyor. Bunları konuşurken daha yemek başlamadan iştahımız açılıyor. Önümüzden vızır vızır geçen arabalar, klakson sesleri ve bazı magandaların bağrış çağrışları bile iştahımızı kaçırmıyor.Sahi bizler neden anırır gibi konuşuruz ya da aşka gelince havaya kurşun sıkarız? Tane tane ve alçak sesle konuşursak ciddiye alınmama korkusu mu? Temelde kendine güvensizlikten kaynaklanan bir davranış bozukluğu mu bu? Bu alaturkalığın lokantalara yansıma biçimi de Ali'ye Veli deme ya da Veli'yi Ali diye yutturma. Sübye olur sana kalamar, "vallahi deniz levreği" bal gibi yetiştirmedir, halis zeytinyağı diye adam utanmadan getirir önüne çiçekyağını, odun ateşi diye en kral lokanta bile (Boğaziçi Borsa) pişiriverir döneri elektrik ateşinde, taze diye diye dipfrizden çıkmış lüferleri yuttururlar sana ve tanesi 50 kağıt olduğu halde sesini çıkaramazsın. Mezelerle yetinmiyor Cunda'nın sahibi Hüseyin bey ise Doğrucu Davut.Izgara kalamar o kadar güzel ki, ikincisini ısmarlıyoruz. "Taze kalamar bulmak zor oluyor herhalde" diyorum. "Taze değil ki, dondurulmuş" diye cevaplıyor. Çok tüketildiği için istedikleri sıklıkta tazesini bulmak mümkün değilmiş. "Ancak bunlar küçücük, Cunda civarında çıkan kalamarlar. Çözülünce tuzla iyice ovun ve karbonat kullanmayın" diyor. Sonuç ortada. İçi sulu ve lezzetli, nefis bir kalamar ızgara. Bu sene yediğim en iyi iki örnekten biri (diğeri Cibalikapı Balıkçısı).Bunun dışında restoranda her şey taze. Örneğin Ege'nin küçük enginarları. Nefis. Neden bazı lokantalar tazesi dururken ithal konserve kullanır?Kabakları bahçeden yeni koparılmış gibi. "İstifno" adlı otu ilk defa yiyorum. Diri ve çok lezzetli. Hafif acı otları severim ben ama herkesin damak tadı farklı bu konuda. Öte yandan eminim her patlıcan dostu Cunda Balık Restaurant'ın közlenmiş ve önünüze gevşememiş bir şekilde natürel olarak gelen patlıcan salatasını sevecektir.Diğer soğukları daha sıradan buluyoruz hepimiz. Yine ilk defa yediğim "Mihliye" haşlanmış ama istifno gibi damakta kalıcı bir tat bırakmıyor. Kabakçiçeği dolması Ege'de bulacağınız en iyi örneklerle boy ölçüşemez. Çok taze gelmiyor ağzımıza ve içi biraz fazla doldurulmuş ve gevşek. İç baklalar kuru bakladan yapılmış. Çiroz güzel. İyi dinlenmiş. Kulüp rakısına ideal eş. Kalamar hariç her şey taze Kalamar dışında iki ara sıcak daha deniyoruz. Biri kalamar yumurtası diye önümüze geliyor. Eh bizim gruptakiler Hanya ile Konya'yı ayırt edecek tipler. Hüseyin beyi çağırıyoruz. "Sübye yumurtası" diyor.Sübye yumurtasının kaygan bir tekstürü var. Tereyağıyla pişmiş. Bir deneyin derim. Herkesin beğeneceğini garanti edemem. Lor peyniriyle doldurulmuş ve fırınlanmış patlıcanlarını sevmeyen olursa şaşırırım ama.Bir kiloluk bir dülgerbalığını dört kişi paylaşıyoruz. Monyer yapmışlar. Bu işi kesin biliyorlar. Mantar, kapari ve turşu kullanarak nefis bir balık hazırlamışlar. Yakmadan ve tereyağını iyice emdirerek... Bütün bunların üstüne bir Cunda tatlısı, fırınlanmış lor ve böğürtlen reçeli çok iyi gidiyor. Memnun bir şekilde ayrılırken arkamızdan sesleniyor Hüseyin bey: "Bir dahaki sefere size papalina yedireceğim ama önceden haber verin." Tekrar geleceğiz tabii. nTel: (0216) 380 59 89 Memnun kaldık EĞERLENDİRME: * * Değerlendirme yapılırken, sadece ve sadece yemeğin kalitesi notlanıyor. Mekanlar bir ile beş yıldız arası değerlendiriliyor. * Kötü** Vasat*** İyi**** Çok iyi***** Türünün en iyisi YILDIZLAR