09.08.2020 - 03:04 | Son Güncellenme:
Özlem Ülkü
Otuz üç yıllık meslek hayatına birçok karakteri sığdırsa da 18 yıl önce rol aldığı “Asmalı Konak” dizisindeki Dicle karakteriyle hafızalara kazındı İpek Tuzcuoğlu. Yıllar sonra rol aldığı “Düriye’nin Güğümleri” ile de drama oyunculuğunun dışına çıkarak komediye olan yatkınlığını da gösterdi. Ve şimdi, yeni bir komedi dizisiyle karşımızda. TRT1 ekranında bu akşam yayınlanacak “Tövbeler Olsun”. Başrolleri Güven Kıraç ve Erkan Can’la paylaşan oyuncu, “Hepimiz rahatlamaya, neşelenmeye ihtiyaç duyduğumuz bir süreçten geçiyoruz. Bu dizi seyircinin bir süreliğine de olsa nefes alabileceği bir alan yaratacaktır” diyor.
“Tövbeler Olsun” dizisinde Latife olarak izleyeceğiz sizi. Proje hangi yönleriyle çekti sizi?
Bir Anadolu dizisi yapılması fikri sonrasında Milim Sanat tarafından böyle bir diziye evrildi. Tabii ki yönetmenimizin Serdar Akar olması da hepimizi çok heyecanlandırdı. Latife ise daha önce oyuncu olarak deneyimlemediğim bir karakter. Kendisi sosyetenin içinden gelen lakin babasının iflası ile hayalleri suya düşen sonrasında Namzet Horanta ile evlilik yapan ve tekrar sosyete karasularına girmeye çalışan, eşinin pintiliğinden dolayı kendisine ve oğluna bir düzen kurmuş, cilveli bir kadın. İzleyenlerin kurduğumuz aile bireylerinin eksikleri gedikleri, fazlalıklarıyla empati kurabilecek samimiyeti bulacaklarını sanıyorum.
Pintilik, cömertlik kavramları sizin için neler ifade ediyor? Sizin “en pinti” olduğunuz konu nedir? Ve hangi durumlarda “cömert” davranmaktan kaçınmazsınız?
Kime sorsanız ben çok cömertim der. Lakin insanoğlunun cömertliğine dair güzel örneklere de pek rastlamayız günümüzde. Eski Türk filmlerinde kaldı o günler. Bana gelince tutumluluğu tercih edenlerdenim. Her anlamda paylaşmayı severim. Cömertlik ise başlı başına bir erdemdir. Hepimizin bencil tutkularından, aşırı mal sevgisinden ve hırstan korunabilmemiz için iyiliksever ve eli açık olması gerekir. Yani cömertlik gönülde başlar; Hz. Mevlâna’nın dediği gibi, “Gönlü açık olanların elleri de açık olur.”
“İleri titizler sınıfındayım”
Pandemi gölgesinde sürdürüyoruz yaşamımızı. Sizin özellikle dikkat ettiğiniz neler var?
TRT’nin bu konudaki önlemleri gerçekten çok özenli. Set çalışanlarımızdan yönetmenimize, tüm ekip kurallar çerçevesinde çekimleri sürdürüyor. Bendeniz de bu konuda ileri düzey titizler sınıfındayım. Setin gönüllü pandemi polisi gibi geziyorum. Hepimiz birbirimizden sorumluyuz. Sürekli yanımda taşıdığım UVC LED bir sterilizasyon aletim var 30-50 saniye kadar birçok şeyi onunla dezenfekte ediyorum. Büyük bir çantasını da makyaj malzemeleri için kullanıyoruz.
Oyunculuk söz konusu olunca kendinizi “Mecnun” olarak tanımlamışsınız…
Oyunculuk bir tutku benim için. Her yeni karakter bir Leyla ve Leyla’ya kavuşabilme umudu barındırır. Biliyorsunuz ki Leylâ’ya aşkı sebebiyle aklını kaybetmesi üzerine Mecnun lakabı takılmış Kays’a. Mecnun isminin anlamı; sevda yüzünden kendini yitirmiş (kimse) ise kanımca işini aşkla yapan her oyuncu bir Mecnun’dur benim için...
Bu tanımlamanıza karşın hayalini kurduğunuz noktada olmadığınızı söylemişsiniz. Bunun nedenlerini neye bağlıyorsunuz?
İki anlamlı söylediğim bir sözdü o. Birincisi oyunculuk anlamında kendime söylediğim, daha iyi daha potansiyelini yükselterek ilerlemek diğeri ise sektörel anlamda ne yazık ki hâlâ birçok yapımcı bazı roller için risk almak istemiyor. Oyuncu seçimlerini kopyala yapıştır şeklinde yapıyorlar. Bir oyuncu x karakterde iyi bir performans çıkardıysa hep x rollerde karşımıza çıkıyor. Kimsenin pek umrunda değil farklı karakterler farklı tarzlarla oyunculuk sergilemek.
“Toplumu eğitmek kolay değil”
Kadına yönelik şiddetin önlenmeyen artışıyla ekranlarımız, aklımız daha dün hiç haberdar olmadığımız kadınların adlarıyla, fotoğraflarıyla dolu. Size neler hissettiriyor bu durum?
En hassas olduğum konular, çocuk istismarı, kadın şiddeti ve sokak canlarına yapılan işkenceler. Bunlar partiler üstü olması gereken ve ivedi bir şekilde ağır cezalar öngören yasaların çıkarılması gereken konular. Dünyanın çivisi çıkmış durumda. İnsanlığından utanan, bunları artık yüreği kaldırmayan birçok insan var ama hepimiz çaresiz bir şekilde bu acılara şahitlik ediyoruz. Yapılacak tek şey ağırlaştırılmış cezalardır. Toplumu eğitmek o kadar kolay değil. Herkesin ağzında bir eğitim, iyi de eğitim dediğiniz şey şimdi başlasa bir iki jenerasyon sonra meyvelerini toplarsınız. Şiddete maruz kalan çocuk, kadın, hayvan hatta doğa tüm dünyanın sorunudur. Her şey bir bütün. Zihin ve ruh dengesini sağlayamazsak insanlıktan çıkarız ve ne yazık ki şu anki dünyanın durumu bu.